Ülkemizde Mustafa Kemal Atatürk'e çok uzun zamanlar hakaret, iftira ve karalama kampanyaları yapıldı. Bunların siyasi söylemlere dönüştüğü dönemleri de ne yazık ki yaşadık. Geçen onca zaman boyunca atılan iftiralara, yapılan hakaretlere ve Gazi'nin üzerine yapıştırılmaya çalışılan dinsiz yaftasına verilen tek bir cevabı bile göremedik. Ta ki Prof. Dr. Haydar Baş Bey ellerindeki oyuncağı alana dek.
Tabii ki mücadele aynı şekilde devam ediyor. Son zamanlarda da Atatürk'ün toplum nezdinde itibarsızlaştırılma gayreti had safhaya çıkmaya başladı. Ancak cevaplar toplumun elinde artık. Yapılan her hareketin cevabını Türk Milleti sert bir tokatla vermeye başladı. Hoş Geldin Atatürk eseri toplumumuzun Ata'sı ile buluşması adına mükemmel bir eser olarak ortaya çıktı.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey eserin giriş bölümünde şu şekilde vaziyeti özetliyor:
"2002 senesinden beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Mustafa Kemal'in Ehl-i Beyt soyundan geldiğini anlatıyoruz, kaleme alıyoruz. Bu çalışmalarımızı bir yandan milletimizin Ata'sını doğru tanıması adına büyük bir hizmet olarak görürken, diğer yandan da bir Osmanlı Paşasının annesine karşı atılan iftirayı def etme anlamında bir vazife kabul ediyoruz.
Maalesef Atatürk hakkında zehirlenmiş masum bir kesim var, gerçekleri araştırmak yerine; duydukları ile yetinerek büyük yanlışları doğru olarak kabul ediyorlar. Bazıları içinse Gazi ile uğraşmak esasen Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bekası ile uğraşmak demek. Bu eser, her ikisine de cevap vermektedir.
Gerçek Atatürk'ü kaleme almak, inanınız dünya ve ahiret vebalinden kurtuluştur. Zira ileride belgeleri ile ortaya koyduğumuz şekliyle Mustafa Kemal, hem ana hem baba tarafından soyu Ehl-i Beyt'e dayanan, Kutbu'l-Aktab yani tasavvuftaki en büyük makama erişmiş büyük bir velidir. Yokluk içinde gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı'nda elde edilen zafer de ancak böyle bir Allah dostunun eli ile gerçekleştirilebilir. İmam Rıza'nın torunlarından olan Atatürk'ü bu zafere götüren güç, ceddi İmam Ali'nin elidir, İmam Ali'nin O'na olan manevi desteğidir."
Yani bu eser Atatürk'ü doğru tanıtmak ve O'na yapılan saldırının asıl gayesi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin muhafazası için kaleme alınmıştır. "Bu eserin kaleme alınması hem dünya hem de ahiret vebalinden kurtuluştur" diyor Sayın Baş.
Gerçekten de bakıldığında Atatürk gibi doruk noktadaki şahsiyetler pozisyonları ve yaptıkları işlerle yıkılmaz birer kale halini almış ve her dönemde saldırılar onlara olmuştur. Tarihe baktığınızda bunu çok net görebilirsiniz.
Bu girizgahtan sonra biz de beslendiğimiz kaynaktan Atatürk'ün kim olduğunu izah etmeye gayret edelim.
Atatürk'ün Ehl-i Beyt soyundan geldiğini hepimiz artık biliyoruz. Yani Peygamber torunu bir Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile tanıştık Prof. Dr. Haydar Baş Bey sayesinde. Kaynaklara bir göz atalım.
Kaynaklara göre Nakîbü'l eşrâf'lık (Nakibzade) kurumu ilk olarak Abbasiler tarafından kurulmuştur. Bu kurumun amacı peygamber soyundan gelen Seyit ve Şeriflerin kayıtlarının tutularak nesep kargaşasının önlenmesi, gelirlerinin temini, vergi muafiyeti sağlanması gibi çalışmaların yürütülmesidir. Daha sonra Anadolu Selçukluları bu kurumu devam ettirmiştir. Osmanlı'da da bu kurum varlığını sürdürmüştür. Osmanlı'da önceden vaktinin belli olması halinde padişahla doğrudan görüşebilme hakkı olan seçkin insanlardır. Seyit ve Şerifler Nakîbü'l eşrâf'tan (Nakibzade) olarak kabul edilir ve haklarının temini Nakîbü'l eşrâf Kaymakamları tarafından sağlanırdı. Nakibzade unvanını kullanmanın tek şartı Peygamber Efendimizin soyundan olmaktır. Bir başka ifade ile peygamber evladı değilse bu unvanı kimse kullanamaz. Bu ön bilgilendirmeden sonra Atatürk ile nasıl bir alaka kurulduğunu aktaralım.
Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde yer alan bilgilere göre "28 Nisan 1835 tarihli Nüfus Defterinde Zübeyde Hanım'ın dedelerinden Abdullah Hami Bey'den, Selanik Balat mahallesi 1 no'lu hanede mukim "Nakibzade Seyyid Abdullah Hami..." şeklinde bahsetmektedir." (Hoş Geldin Atatürk, Prof. Dr. Haydar Baş)
Burada geçen Nakibzade Seyyid Hacı Abdullah Hami, Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın babası Feyzullah Ağa'nın dedesidir. (Hoş Geldin Atatürk, Prof. Dr. Haydar Baş)
Yine 21 Şubat 1841 tarihli bir başka nüfus defterinde de, Zübeyde Hanım'ın dedelerinden, Selanik Hayreddincik mahallesinde mukim, Ahmet oğlu Sofuzade Mehmet Sadık Efendi ve çocukları Seyyid Hasan ve Seyyid Hüseyin isimleri zikredilmektedir. (Hoş Geldin Atatürk, Prof. Dr. Haydar Baş)
Yani Mustafa Kemal Atatürk'ün dedesinin dedesi bir Nakîbü'l eşrâf'tır. (Nakibzade) Yine Zübeyde Hanım'ın üst soylarında Seyyid ve Şerif olarak anılan isimler mevcuttur. Peki, durum Ali Rıza Efendi tarafında başka mıdır? Tabii ki değil. Oraya da bir bakalım. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde yer alan kayıtlara göre; "Osmanlı arşivlerindeki evkaf defteri kayıtlarından 1857-1868 tarihleri arasında Selanik'te Evkaf İdaresi'nde, Katib-i Meclis es-Seyyid Ali Rıza Efendi namıyla meclis katibi olarak görev yapmıştır." (Hoş Geldin Atatürk, Prof. Dr. Haydar Baş)
Atatürk'ün bizzat babası olan Ali Rıza Efendi'nin Es Seyyid Ali Rıza Efendi olduğunu görüyoruz. Bu durum açık ve net devlet arşivlerinden kolaylıkla elde edilebilecek belgelerle sabittir. Ancak bütün bunların ortaya çıkması için atılması gereken adımları Prof. Dr. Haydar Baş Bey atmıştır.
Yazımızın uzun olması sebebiyle 2 bölüm halinde sunulacaktır. 2. bölümü ilerleyen günlerde köşemde paylaşacağım.
- Kadir gecesi / 30.04.2022
- Haydar Hoca büyük nimet / 19.04.2022
- Ramazan ayı / 13.04.2022
- Tarım / 28.03.2022
- Yarının Türkiye’si, Türkiye’nin yarınları / 27.03.2022
- At bi format / 26.03.2022
- Türkiye’nin sağlam bir ekonomik temele ihtiyacı var / 28.02.2022
- Barış ne büyük nimet / 27.02.2022
- Milli Devlet nedir? / 26.02.2022