Atatürk Trabzon’da Kuran ve tefsir dersi veriyor
Dinsiz iftirasına uğrayan Atatürk’ün anılarında Kur’an-ı Kerim’den sûreler okuttuğu ve tefsirini bilmeyenlere kendi açıkladığı pek çok örnek vardır
05.10.2025 00:19:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Dinsiz iftirasına uğrayan Atatürk'ün anılarında Kur'an-ı Kerim'den sûreler okuttuğu ve tefsirini bilmeyenlere kendi açıkladığı pek çok örnek vardır.
Eylül 1924'te Trabzon'a ilk ziyaretlerinde, din öğretmenlerinin yetersizliği hakkında tespitlerde bulunduktan sonra, Türkçe meal konusuna ağırlık vermiştir:
"İlk olarak öğretmenler odasına giden Mustafa Kemal, orada bulunan bütün öğretmenlerle birer birer tanışıp bir süre sohbet ettikten sonra sorular sormaya başlıyordu.
Sıra din dersi öğretmeni Ahmet Hamdi Efendi'ye gelmişti. Ondan da, 'Ve't-tini ve'z-zeytun' ayetinin açıklamasını yapmasını istemiş, öğretmenin soruyu cevaplamak için yarım saat süre istemesi üzerine, 'Kaç yıldan beri öğretmenlik yapıyorsunuz?' diye sormuştu.
Öğretmenin, 'On beş yıldan beri' diye cevap vermesi üzerine, 'On beş yıldan beri bu ayetin açıklamasını okumadınız mı?' diye soran Mustafa Kemal'e öğretmen, 'Kendisine haksızlık yapıldığını ve öğretim yönteminden dolayı Rize iline atandığını anlatarak' mazeret beyan ediyordu."
Atatürk Trabzon Lisesi'nde din dersi öğretmenine sorduğu ayet açıklamasına gerekli yanıtı alamadığını, bu durumun genç kuşakların eğitimi açısından önemli bir olumsuzluk olduğunu, bu eksikliğin süratle giderilerek anlaşılabilir bir Türkçe ile eğitim yapılması gerektiğini Trabzon gezisi dönüşü uğradığı Samsun'da İstiklal Ticaret Lisesi'nde yaptığı konuşmada açıklamıştır."
"Trabzon'un Kavak Meydanı Ortaokulu'nda birinci sınıfta öğrenciydim. Atatürk bize gelmişti, sınıfımızın kapısı birden açıldı. Kurtuluş Savaşı'mızı zaferle kazandıran eşsiz kahraman karşımızda duruyordu. Hep birlikte ayağa kalktık ve hazır ol durumuna geçtik.
Atatürk'ün sağında Trabzon'un yetiştirdiği din bilgini Tevfik Hoca, arkasında da kendisine eşlik eden kişiler vardı.
Atatürk 'buyurunuz' dedi, Tevfik Hoca'ya yol gösterdi. Tevfik Hoca, 'önce siz buyurunuz Paşam' diye saygıyla eğildi. Atatürk içtenlikli ricasını tekrarladı, önce Tevfik Hoca sonra Atatürk, sonra diğer konuklar sınıfımıza girdiler.
Dersi Vasıf Hoca veriyordu. Atatürk dersin konusunu sordu. Vasıf Hoca, siret-i Nebi ve Kur'an okuttuğunu açıkladı. Atatürk, bir öğrencinin Kur'an okumasını istedi. Bu ağır görev benim üzerime düştü. Hemen besmele çektim ve okumaya başladım. Okurken alnımda boncuk boncuk ter toplandı. Yüreğim göğüs kafesime durmadan yumruk attı. Kulaklarım boşa dönen bir değirmen gibi uğuldadı.
İyice bunaldığımı gören Atatürk sevecen bir sesle okumamı kesti. Bana, 'Okuduğun sûrede Semiun Basir kelimesi geçti. Bu kelime tecvidde ne olur' diye sordu.
Bu soruyu cevaplarken ses tonumu ayarlayamadım. Bütün gücümle, 'Tersine çevrilir' diye haykırdım.
Atatürk,'Niçin?' diye gülümsedi.
Yeniden,'Tenvin b'ye uğradığında tersine çevrilir' diye bağırdım.
Büyük Önder, 'Doğru' diye başını salladı, eliyle başımı okşadı.
Atatürk benden sonra öğretmenimize döndü ondan İnşirah sûresini okumasını ve yorumlamasını istedi.
Vasıf Hoca yeninden heyecana kapıldı, yüzü sarardı.
'Yanımda tefsir kitabı yok. Bu yüzden sizi memnun edecek bir cevap veremem' diye cevap verdi.
Atatürk, 'Birkaç satırlık bir sûreyi yorumlamak için, yorum kitabına ne gerek var' diye kaşlarını çattı.
Söz konusu sûreyi tecvid kurallarına uyarak kendisi okudu. Sûreyi hepimizin anlayacağı Türkçe kelimelerle yorumladı.
Tevfik Hoca'ya, sûreyi okurken ve yorumlarken bir yanlışlık yapıp yapmadığını sordu. Tevfik Hoca önce aksakalını sıvazladı. Atatürk'ün yüzüne, gözlerinin içi gülerek baktı.
Atatürk'ün sorusuna şöyle yanıt verdi: Paşam, kutsal dinimiz yalan söylemeyi ve iki yüzlülük yapmayı bağışlanmayacak suçlardan sayar. Bu gerçeği göz önünde tutarak konuşuyorum. İnşirah sûresini tecvid kurallarına uyarak ve her kelimenin hakkını vererek okudunuz. Yorumunu da halkımızın konuştuğu arı ve duru Türkçe ile yaptınız. Siz Allah'ın milletimize armağan ettiği eşsiz bir lidersiniz."
Laiklik anlayışını da dinsizlik olarak değil; devlet idaresinde dinî hükümlerin "din adına" uygulanmaması olarak anlamakla sınırlı tutmak gerekir. Yoksa dinsiz olmak değildir.
Dinsiz olduğu iddia edilen Atatürk'ün, yakınlarına Kur'an-ı Kerim'ler hediye ettiği bilinen bir hakikattir.
Yine Enver Behnan Şapolyo, Atatürk'ün Kur'an-ı Kerim'e gösterdiği saygı konusunda bakınız nasıl bir örnek anlatır:
"…Ankara uleması, şimdiki Dil Tarih Fakültesi'nin bulunduğu yerde toplanmıştı. Mustafa Kemal yanlarına gelerek hepsinin elini sıktı. Kendisini Ankara'ya davet eden Müftü Rıfat Efendi'ye iltifat etti.
O da arkadaşları adına hoş geldiniz diyerek, kendisiyle birlikte çalışmaya dair azim ve kararlılığını bildirdi.
Seymen alayının idarecilerinden Güvençli İbrahim, bir elinde bayrak, diğer elinde altın işlemeli bir pala olduğu halde alayın önünde duruyordu.
Göğsünde bir hamaylı şeklinde Kur'an-ı Kerim asılı idi. Mustafa Kemal kendisine yaklaşarak, Kur'an-ı Kerim ile bayrağın ucunu öpüp başına koydu." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Eylül 1924'te Trabzon'a ilk ziyaretlerinde, din öğretmenlerinin yetersizliği hakkında tespitlerde bulunduktan sonra, Türkçe meal konusuna ağırlık vermiştir:
"İlk olarak öğretmenler odasına giden Mustafa Kemal, orada bulunan bütün öğretmenlerle birer birer tanışıp bir süre sohbet ettikten sonra sorular sormaya başlıyordu.
Sıra din dersi öğretmeni Ahmet Hamdi Efendi'ye gelmişti. Ondan da, 'Ve't-tini ve'z-zeytun' ayetinin açıklamasını yapmasını istemiş, öğretmenin soruyu cevaplamak için yarım saat süre istemesi üzerine, 'Kaç yıldan beri öğretmenlik yapıyorsunuz?' diye sormuştu.
Öğretmenin, 'On beş yıldan beri' diye cevap vermesi üzerine, 'On beş yıldan beri bu ayetin açıklamasını okumadınız mı?' diye soran Mustafa Kemal'e öğretmen, 'Kendisine haksızlık yapıldığını ve öğretim yönteminden dolayı Rize iline atandığını anlatarak' mazeret beyan ediyordu."
Atatürk Trabzon Lisesi'nde din dersi öğretmenine sorduğu ayet açıklamasına gerekli yanıtı alamadığını, bu durumun genç kuşakların eğitimi açısından önemli bir olumsuzluk olduğunu, bu eksikliğin süratle giderilerek anlaşılabilir bir Türkçe ile eğitim yapılması gerektiğini Trabzon gezisi dönüşü uğradığı Samsun'da İstiklal Ticaret Lisesi'nde yaptığı konuşmada açıklamıştır."
"Trabzon'un Kavak Meydanı Ortaokulu'nda birinci sınıfta öğrenciydim. Atatürk bize gelmişti, sınıfımızın kapısı birden açıldı. Kurtuluş Savaşı'mızı zaferle kazandıran eşsiz kahraman karşımızda duruyordu. Hep birlikte ayağa kalktık ve hazır ol durumuna geçtik.
Atatürk'ün sağında Trabzon'un yetiştirdiği din bilgini Tevfik Hoca, arkasında da kendisine eşlik eden kişiler vardı.
Atatürk 'buyurunuz' dedi, Tevfik Hoca'ya yol gösterdi. Tevfik Hoca, 'önce siz buyurunuz Paşam' diye saygıyla eğildi. Atatürk içtenlikli ricasını tekrarladı, önce Tevfik Hoca sonra Atatürk, sonra diğer konuklar sınıfımıza girdiler.
Dersi Vasıf Hoca veriyordu. Atatürk dersin konusunu sordu. Vasıf Hoca, siret-i Nebi ve Kur'an okuttuğunu açıkladı. Atatürk, bir öğrencinin Kur'an okumasını istedi. Bu ağır görev benim üzerime düştü. Hemen besmele çektim ve okumaya başladım. Okurken alnımda boncuk boncuk ter toplandı. Yüreğim göğüs kafesime durmadan yumruk attı. Kulaklarım boşa dönen bir değirmen gibi uğuldadı.
İyice bunaldığımı gören Atatürk sevecen bir sesle okumamı kesti. Bana, 'Okuduğun sûrede Semiun Basir kelimesi geçti. Bu kelime tecvidde ne olur' diye sordu.
Bu soruyu cevaplarken ses tonumu ayarlayamadım. Bütün gücümle, 'Tersine çevrilir' diye haykırdım.
Atatürk,'Niçin?' diye gülümsedi.
Yeniden,'Tenvin b'ye uğradığında tersine çevrilir' diye bağırdım.
Büyük Önder, 'Doğru' diye başını salladı, eliyle başımı okşadı.
Atatürk benden sonra öğretmenimize döndü ondan İnşirah sûresini okumasını ve yorumlamasını istedi.
Vasıf Hoca yeninden heyecana kapıldı, yüzü sarardı.
'Yanımda tefsir kitabı yok. Bu yüzden sizi memnun edecek bir cevap veremem' diye cevap verdi.
Atatürk, 'Birkaç satırlık bir sûreyi yorumlamak için, yorum kitabına ne gerek var' diye kaşlarını çattı.
Söz konusu sûreyi tecvid kurallarına uyarak kendisi okudu. Sûreyi hepimizin anlayacağı Türkçe kelimelerle yorumladı.
Tevfik Hoca'ya, sûreyi okurken ve yorumlarken bir yanlışlık yapıp yapmadığını sordu. Tevfik Hoca önce aksakalını sıvazladı. Atatürk'ün yüzüne, gözlerinin içi gülerek baktı.
Atatürk'ün sorusuna şöyle yanıt verdi: Paşam, kutsal dinimiz yalan söylemeyi ve iki yüzlülük yapmayı bağışlanmayacak suçlardan sayar. Bu gerçeği göz önünde tutarak konuşuyorum. İnşirah sûresini tecvid kurallarına uyarak ve her kelimenin hakkını vererek okudunuz. Yorumunu da halkımızın konuştuğu arı ve duru Türkçe ile yaptınız. Siz Allah'ın milletimize armağan ettiği eşsiz bir lidersiniz."
Laiklik anlayışını da dinsizlik olarak değil; devlet idaresinde dinî hükümlerin "din adına" uygulanmaması olarak anlamakla sınırlı tutmak gerekir. Yoksa dinsiz olmak değildir.
Dinsiz olduğu iddia edilen Atatürk'ün, yakınlarına Kur'an-ı Kerim'ler hediye ettiği bilinen bir hakikattir.
Yine Enver Behnan Şapolyo, Atatürk'ün Kur'an-ı Kerim'e gösterdiği saygı konusunda bakınız nasıl bir örnek anlatır:
"…Ankara uleması, şimdiki Dil Tarih Fakültesi'nin bulunduğu yerde toplanmıştı. Mustafa Kemal yanlarına gelerek hepsinin elini sıktı. Kendisini Ankara'ya davet eden Müftü Rıfat Efendi'ye iltifat etti.
O da arkadaşları adına hoş geldiniz diyerek, kendisiyle birlikte çalışmaya dair azim ve kararlılığını bildirdi.
Seymen alayının idarecilerinden Güvençli İbrahim, bir elinde bayrak, diğer elinde altın işlemeli bir pala olduğu halde alayın önünde duruyordu.
Göğsünde bir hamaylı şeklinde Kur'an-ı Kerim asılı idi. Mustafa Kemal kendisine yaklaşarak, Kur'an-ı Kerim ile bayrağın ucunu öpüp başına koydu." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.