Ne demek istiyorlar?
Çıkan bu haberleri değerlendiren Washington kaynakları, "Avrupalıların açıkca söylemeye çalıştıkları, (Bu iş bizim açımızdan bitmiştir. Size verebileceğimizin azamisi budur)" derlerken, "Amerika da Türkiye'nin daha fazla müzakere sürecine girebileceğini düşünmüyor" diye sözlerini tamamlıyorlar.
ABD arka planda kalıyor
Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası için varılacak bir anlaşmada Amerika doğrudan taraf olmak istemiyor, ancak bir NATO üyesi olarak ve süper-güç olmanın getirdiği etkinlikle Türkiye ve Avrupa Birliği arasında güya kolaylaştırıcı rolünü oynuyor. Amerika için takvim ve olaylar Avrupa Birliği'nden farklı işliyor.
Avrupa'ya yaptığı ilk geziyi tamamlayan Amerikan Başkanı Bush için önemli olan kendini dış politikadaki yetersizliğinden kapasitesine kadar acımasızca eleştiren Avrupa'ya "kabul edilir bir Başkan" olarak kanıtlayabilmekti. Bu çerçevede Beyaz Saray kendini gezinin iyi bir hikaye çıkarmasına ve Başkan Bush'un Avrupalı liderlerle ve Rusya Devlet Başkanı ile iyi geçinebileceğini kanıtlamasına odakladı. Durum böyle olunca da Türkiye'nin "Evet" demekte zorlandığı Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası, Başkan Bush'un gündeminde yer almadı. Ancak elbette eğer Türkiye Bush'un bu gezisinde "Evet" demeye hazır olsa idi Beyaz Saray Bush'un ağzından bu anlaşmanın oluştuğunu duyurmaya can atıyor olacaktı. Bush'un gündeminde yer almasa da Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın Budapeşte'de katıldığı NATO Dışişleri Bakanları Zirvesi'nde kısmen de olsa ilerleme kaydedildiği açıklandı. Böylece Amerika için iki önemli takvim yaprağı kazasız belasız döndürülmüş oldu.
Washington kaynakları gelinen bu noktada "AGSP'de Aralık'a kadar bir anlaşma çıkmasa da dünyanın sonu değil" diyorlar. Avrupalılar için ise bu anlaşmaya ne kadar hızla kavuşulursa o kadar iyi.