Başörtüsü mevzuunun zaman zaman gündeme gelmesinin bazı nedenleri var. Bu nedenleri inceleyelim.
En önemli sebeplerden birisi, bu aziz milletin milli direncini kırma amacıdır. Milli bütünlüğümüzün teminatı dini bütünlüğümüzdür ölçüsünden hareketle, bu milletin milli ve dini değerlerine sahip olduğu zamanlarda neler başarabildiğini, dün işgalci bugün ise müttefik(!) olanlar çok iyi bilmektedir.
Çanakkale, Dumlupınar ve Kıbrıs'ta bu değerlere sahip olan dedelerimiz tarihe altın harflerle geçmişlerdir.
Esasen bu şekilde milli direnci kırma çalışmaları sadece bugünün projesi değildir. Osmanlı'nın son dönemlerinde de benzer durumlar yaşanmış ve Osmanlı'nın çöküşünü hazırlamıştır.
1700'lü yıllarda İngilizler Hicaz Bölgesine birçok ajan gönderiyor. Bunlardan birisi de ajan Humpher'dır. Humpher, kendi hatıratında bizzat kendi anlatımlarıyla, "Sömürgeler Bakanı'nın yardımcısının kendisine bakanlık tarafından yayınlanan ve kendi casuslarına dağıttığı bir kitap verdiğini" söylüyor. Bakın bu kitapta günümüzü de yakından ilgilendiren neler ifade ediliyor:
"Müslüman kadınların tesettürden vazgeçmeleri için olağanüstü bir çaba sarfetmeliyiz. Kadının örtünmesi geniş propagandalar ile kalkınca, ajanlarımız gençleri gayri meşru cinsel ilişkilere teşvik etmeli ve bu şekilde İslam toplumlarında fesadı yaymalıdırlar. Gayrı Müslim kadınlar hicapsız dolaşmalıdırlar ki, Müslüman kadınlar da onları taklit etsin." (Dini ve Milli Bütünlüğümüze yönelik tehditler, Prof. Dr. Haydar Baş, sayfa:107)
Yapılmak istenilen ve de yapılan ortada.
Bugün de bazı "Hocaefendi" diye geçinenlerin "Başörtüsü teferruattır" ifadelerini hatırlatarak bu faaliyetlerin günümüzde de devam ettiğini hatırlatmak isterim.
Diğer önemli bir sebep ise gündem saptırma amacıdır.
Güvenilen dağlara kar yağmaktadır. AB çöküş sürecine girmiştir ve Türkiye'yi dışlamaktadır. ABD ise işgal projelerinde, Türk siyasetinin daha aktif olması konusunda baskı yapmaktadır. Kıbrıs, Ege, Patrikhane, Ruhban Okulu, Güneydoğu, BOP yeni adıyla GODKA- ve daha nice mevzular konusunda ciddi adımlar ve imzalar atılmaktadır.
Siyasiler, gerek iç gerekse dış politikada bir takım dış baskılarla önemli tavizler vereceği zamanlarda, milletimizin hassas olduğu konuları gündeme taşıyarak mütareke basınının da desteğiyle gündemi değiştirmektedirler.
Bir anda başörtüsü gibi, esasen hiç tartışmaya açılmaması gereken konular hakkında, olur olmaz, yetkili yetkisiz herkes tartışmaya başlar. Gerçekte Anayasayı, laikliği ve TCK' yı ihlal ederler, ama hem suçlu hem de güçlü olduklarından dolayı, olan vatandaşa olur. Sırf dininin gereğini yerine getirdiği için bir takım özgürlüklerinden ve haklarından mahrum olur. (Dünkü yazımda detaylarıyla bunu anlatmıştım)
Bu konuların gündeme gelişindeki bir diğer önemli sebep ise birileri devlet millet, asker, sivil kaynaşmasını istememektedir. Bu tür konular tekrar tekrar gündeme getirilerek milletimiz karşı karşıya getirilmektedir, kutuplara ayrılmaktadır.
Birileri dedi ki, "Biz bu problemi çözeceğiz, ama müsaade etmiyorlar". Ama "müsaade etmiyor" diye itham edilenler, net bir duruş ortaya koyunca olayın hiç de öyle olmadığı görüldü.
Yaşanılan son başörtüsü tartışmalarında TSK'nın net duruşu düşünülmesi ve de takdir edilmesi gereken bir mevzudur.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Erzurum'daki başörtüsü gerginliği için, 'Toplumun tansiyonunu yükseltecek şeylerden kaçınmak lazım' ifadesini kullandı.
Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Hemşirelik Yüksekokulu, mezuniyet sevincini öğrencileri ve aileleriyle paylaştı. GATA Spor Salonu'nda düzenlenen törene katılan başörtülü öğrenci yakınları, çocuklarının mutlu gününe tanık oldu.
İzmir'deki Maltepe Askeri Lisesi'nden mezun olan 398 öğrenci, Ege Ordu Komutanı Orgeneral Işık Koşaner'in de katıldığı törenle diplomalarını alarak Harp Okulu'na adım attı. Törene gelen aileler arasındaki eşarplı kadınlar, bir engelle karşılaşmadan askeri okulun stadındaki yerlerini aldı.
Askerin bu tutumu oynanan tiyatroyu bozunca daha önce başörtüsü var diye içeriye veli almayan üniversite yetkilileri bir sonraki törene başörtülü velileri almak zorunda kaldı.
Başörtüsü konusunda bazı yorumlar yapıldı, ama bir köşe yazarının yorumu oldukça hoşuma gitti. Diyor ki yazar," Cumhurbaşkanı önüne siyah çelenk koyanlar niye başbakanlığın önüne koymuyor. Bu konuyu çözebilecek irade tek başına iktidar olan ve mecliste çoğunluğu elde eden hükümettir. İlgili yasayı çıkarır, veto edilirse tekrar iade eder. Cumhurbaşkanının iki veto hakkı var, neticede yasa geçer".
Doğru bir yorum.
Bu arada aklımızı kurcalayan sorular şunlar:
Milli direncin kırılması için, başörtüsü mevzuu hiç çözülmeyecek mi?
Daha önemli tavizler istenecek de başörtüsü mevzuu hükümet tarafından geçici olarak çözdürülecek mi?
Yoksa bütün bu oyunları bozarak, devlet, millet, asker, sivil kardeşliğini pekiştirircesine bu ve benzeri mevzular milli ve manevi hassasiyetler göz önünde bulundurularak "başörtüsü din ve vicdan hürriyeti kapsamındadır, bu sebeple başörtüsüne müdahale laikliğin ihlalidir" diyerek bu mevzu olması gerektiği şekilde çözülecek mi? Son madde ancak kendi ayakları üzerinde duran, dışarıdan emir almayan, milli bir duruşa sahip bir lidere ve kadrosuna nasip olacaktır.
En önemli sebeplerden birisi, bu aziz milletin milli direncini kırma amacıdır. Milli bütünlüğümüzün teminatı dini bütünlüğümüzdür ölçüsünden hareketle, bu milletin milli ve dini değerlerine sahip olduğu zamanlarda neler başarabildiğini, dün işgalci bugün ise müttefik(!) olanlar çok iyi bilmektedir.
Çanakkale, Dumlupınar ve Kıbrıs'ta bu değerlere sahip olan dedelerimiz tarihe altın harflerle geçmişlerdir.
Esasen bu şekilde milli direnci kırma çalışmaları sadece bugünün projesi değildir. Osmanlı'nın son dönemlerinde de benzer durumlar yaşanmış ve Osmanlı'nın çöküşünü hazırlamıştır.
1700'lü yıllarda İngilizler Hicaz Bölgesine birçok ajan gönderiyor. Bunlardan birisi de ajan Humpher'dır. Humpher, kendi hatıratında bizzat kendi anlatımlarıyla, "Sömürgeler Bakanı'nın yardımcısının kendisine bakanlık tarafından yayınlanan ve kendi casuslarına dağıttığı bir kitap verdiğini" söylüyor. Bakın bu kitapta günümüzü de yakından ilgilendiren neler ifade ediliyor:
"Müslüman kadınların tesettürden vazgeçmeleri için olağanüstü bir çaba sarfetmeliyiz. Kadının örtünmesi geniş propagandalar ile kalkınca, ajanlarımız gençleri gayri meşru cinsel ilişkilere teşvik etmeli ve bu şekilde İslam toplumlarında fesadı yaymalıdırlar. Gayrı Müslim kadınlar hicapsız dolaşmalıdırlar ki, Müslüman kadınlar da onları taklit etsin." (Dini ve Milli Bütünlüğümüze yönelik tehditler, Prof. Dr. Haydar Baş, sayfa:107)
Yapılmak istenilen ve de yapılan ortada.
Bugün de bazı "Hocaefendi" diye geçinenlerin "Başörtüsü teferruattır" ifadelerini hatırlatarak bu faaliyetlerin günümüzde de devam ettiğini hatırlatmak isterim.
Diğer önemli bir sebep ise gündem saptırma amacıdır.
Güvenilen dağlara kar yağmaktadır. AB çöküş sürecine girmiştir ve Türkiye'yi dışlamaktadır. ABD ise işgal projelerinde, Türk siyasetinin daha aktif olması konusunda baskı yapmaktadır. Kıbrıs, Ege, Patrikhane, Ruhban Okulu, Güneydoğu, BOP yeni adıyla GODKA- ve daha nice mevzular konusunda ciddi adımlar ve imzalar atılmaktadır.
Siyasiler, gerek iç gerekse dış politikada bir takım dış baskılarla önemli tavizler vereceği zamanlarda, milletimizin hassas olduğu konuları gündeme taşıyarak mütareke basınının da desteğiyle gündemi değiştirmektedirler.
Bir anda başörtüsü gibi, esasen hiç tartışmaya açılmaması gereken konular hakkında, olur olmaz, yetkili yetkisiz herkes tartışmaya başlar. Gerçekte Anayasayı, laikliği ve TCK' yı ihlal ederler, ama hem suçlu hem de güçlü olduklarından dolayı, olan vatandaşa olur. Sırf dininin gereğini yerine getirdiği için bir takım özgürlüklerinden ve haklarından mahrum olur. (Dünkü yazımda detaylarıyla bunu anlatmıştım)
Bu konuların gündeme gelişindeki bir diğer önemli sebep ise birileri devlet millet, asker, sivil kaynaşmasını istememektedir. Bu tür konular tekrar tekrar gündeme getirilerek milletimiz karşı karşıya getirilmektedir, kutuplara ayrılmaktadır.
Birileri dedi ki, "Biz bu problemi çözeceğiz, ama müsaade etmiyorlar". Ama "müsaade etmiyor" diye itham edilenler, net bir duruş ortaya koyunca olayın hiç de öyle olmadığı görüldü.
Yaşanılan son başörtüsü tartışmalarında TSK'nın net duruşu düşünülmesi ve de takdir edilmesi gereken bir mevzudur.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Erzurum'daki başörtüsü gerginliği için, 'Toplumun tansiyonunu yükseltecek şeylerden kaçınmak lazım' ifadesini kullandı.
Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Hemşirelik Yüksekokulu, mezuniyet sevincini öğrencileri ve aileleriyle paylaştı. GATA Spor Salonu'nda düzenlenen törene katılan başörtülü öğrenci yakınları, çocuklarının mutlu gününe tanık oldu.
İzmir'deki Maltepe Askeri Lisesi'nden mezun olan 398 öğrenci, Ege Ordu Komutanı Orgeneral Işık Koşaner'in de katıldığı törenle diplomalarını alarak Harp Okulu'na adım attı. Törene gelen aileler arasındaki eşarplı kadınlar, bir engelle karşılaşmadan askeri okulun stadındaki yerlerini aldı.
Askerin bu tutumu oynanan tiyatroyu bozunca daha önce başörtüsü var diye içeriye veli almayan üniversite yetkilileri bir sonraki törene başörtülü velileri almak zorunda kaldı.
Başörtüsü konusunda bazı yorumlar yapıldı, ama bir köşe yazarının yorumu oldukça hoşuma gitti. Diyor ki yazar," Cumhurbaşkanı önüne siyah çelenk koyanlar niye başbakanlığın önüne koymuyor. Bu konuyu çözebilecek irade tek başına iktidar olan ve mecliste çoğunluğu elde eden hükümettir. İlgili yasayı çıkarır, veto edilirse tekrar iade eder. Cumhurbaşkanının iki veto hakkı var, neticede yasa geçer".
Doğru bir yorum.
Bu arada aklımızı kurcalayan sorular şunlar:
Milli direncin kırılması için, başörtüsü mevzuu hiç çözülmeyecek mi?
Daha önemli tavizler istenecek de başörtüsü mevzuu hükümet tarafından geçici olarak çözdürülecek mi?
Yoksa bütün bu oyunları bozarak, devlet, millet, asker, sivil kardeşliğini pekiştirircesine bu ve benzeri mevzular milli ve manevi hassasiyetler göz önünde bulundurularak "başörtüsü din ve vicdan hürriyeti kapsamındadır, bu sebeple başörtüsüne müdahale laikliğin ihlalidir" diyerek bu mevzu olması gerektiği şekilde çözülecek mi? Son madde ancak kendi ayakları üzerinde duran, dışarıdan emir almayan, milli bir duruşa sahip bir lidere ve kadrosuna nasip olacaktır.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024