Belalarına hamd ettiğimiz gibi nimetlerine de hamd ederiz
İmam Ali (a.s): "Hamdı nimetlere, nimetleri şükre kavuşturan Allah'a hamd olsun. Tıpkı belalarına hamd ettiğimiz gibi, nimetlerine de hamd ederiz
31.05.2025 00:06:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali (a.s): "Hamdı nimetlere, nimetleri şükre kavuşturan Allah'a hamd olsun. Tıpkı belalarına hamd ettiğimiz gibi, nimetlerine de hamd ederiz.
Kendisine emredilenlerde yavaş davranan, nehyedilenlere koşan nefsin şerrinden Allah'a sığınırız. İlminin kuşattığı, kitabının tek tek saydığı şeylerle O'ndan bağışlanma dileriz.
Bir ilim ki sınırlı değil, bir kitap ki hiç bir şey dışta bırakılmamış. Biz O'na; gaybı bizzat görmüş, vaat edilene vakıf olmuş kimselerin iman ettikleri gibi; ihlâsıyla şirki, yakiniyle şüpheyi ortadan kaldıran bir imanla iman ederiz.
Şahadet ederiz ki Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Tektir ve O'nun ortağı da yoktur. Hakeza (Şahadet ederiz ki) Muhammed (s.a.a) onun kulu ve Resulüdür. Bu iki şahadet; sözü yüceltir, ameli yükseltir. Bu ikisinin konulduğu mizan hafiflemez, kaldırıldığı mizan da ağır gelmez.
Ey Allah'ın kulları! Sizi hedefe götürecek azık ve sığındığınızda sizi kurtaracak bir sığınak olan ilahi takvaya sarılmayı tavsiye ediyorum. Azık ve sığmak odur. En duyarlı davetçi ona davet etmiş, en güzel anlayıp belleyen de onu anlamış ve bellemiştir. Takvaya çağıran, gerçek tebliği yapmış, takvayı anlayan da gerçekten kurtulmuştur.
Ey Allah'ın kulları! Allah korkusu (takva), Allah'ın dostlarını O'nun koymuş olduğu haramlarını çiğnemekten alıkoyar, dostlarının kalplerini, O'nun korkusuna bağlar. Öyle ki onları seherlere kadar ayakta tutar, kavurucu bir günde (oruç tutarak) susuz bırakır da gene onlarda yorgunluk yerine rahat, susuzluk yerine suya kanmışlık görülür. Ölümün yakın olduğunu gördüklerinden salih amele koşarlar. Emellerini yalanlar, ecellerini gözetirler.
Sonra dünya yokluk, zahmet, değişiklik ve ibret yurdudur. Dünyanın yokluk diyarı olması, yayını okuna takmış olmasından dolayıdır. O okun sivri ucu hedefini şaşmaz, yarası da tedavi edilmez. Diriyi ölü yapar, sağlamı sakat, başı selamette olanı da derde sokar. Doymayan bir yiyici, kanmayan bir içicidir.
Dünyanın bir zahmet yeridir; zira kişi yemeyeceği malı yığar, oturmayacağı evleri yapar. Sonra da gider Allah'ın huzuruna çıkar. Ne yanında taşıdığı malı vardır, ne de oturduğu binaları.
Dünya değişiklik yeridir; zira acılanılacak kimseye gıpta edersin, gıpta edilecek kimseye de acırsın. Dünyada nimetler çabucak kaybolur, sıkınalar birden bire bastırır.
Dünya ibret yurdudur; zira insan emeline ulaşmak üzereyken, birden ölüm onun emellerini yok eder. Ne emeline kavuşur; ne de hayal etmeyi terk eder. Fesubhanellah!
Dünya mutluluğu ne müthiş bir mutluluk! Susuzluğa kandırışı ne harika! Ve ne güzel gölgelendiriyor kavurucu sıcaklarda! Azrail gelince geri çevrilemez, giden de geri getirilemez. Fesubhanellah! Yaşayan ölüme kavuşmaya ölüden daha yakın, ölü de hayata yaşayandan daha uzak.
Cezası olmayan hiç bir kötülük, mükâfatı olmayan hiç bir hayır yoktur. Dünyadaki her şeyi işitmek onu görmekten, ahiretteki her şeyi görmek onları işitmekten daha zor/büyük bir şeydir. Size görmek değil de işitmek, gayba muttali olmak değil de haberdar olmak yetsin.
Şunu bilmelisiniz ki dünyada eksilip ahirette artan şey; dünyada artıp da ahirette eksilenden daha hayırlıdır. Nice eksilen karlı olur, nice artan da zararlı!
Emrolunduğunuz şeyler, nehiy olunduklarınızdan daha geniş; size helal kılınanlar, haram kılınanlardan daha çoktur. Öyleyse, az olanları çok olanlar için; dar olanı da geniş olanlar için terk ediniz.
Allah sizin rızkınızı üstlenmiş ve sizler de (farz kıldıklarıyla) amel etmekle emrolundunuz. Onun size üstlendiği şey için çalışmayı, size farz kılınanla amel etmekten daha üstün tutmayın.
Bununla beraber Allah'a yemin olsun ki şüpheler doğmuş, kesin şeyleri bürümüştür. Hatta sanki üstlenilen şey (azık) size farzmış; farz kılınan (amel) da sizden kaldırılmış gibi telakki edilmeye başlanmıştır.
O halde (salih) amel islemeye gayret edin. Ölümün ansızın gelip çatmasından korkun. Çünkü kaybolan rızkın geri gelmesi umulabilir, ancak kaybolan ömrün gelmesi mümkün olmaz.
Bugün elden kaçan bir rızık, yarın daha bir artmış şekilde geri gelebilir. Oysa dün ömrünüzden kaybettiğiniz bir vaktin bugün geri dönmesini bekleyemezsiniz. Umut gelenle, yeis geçenle beraberdir. Öyleyse "Allah'tan gereği gibi korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün."(Al-i İmran: 102) Nehc'ul Belaga 114 Hutbe
Kendisine emredilenlerde yavaş davranan, nehyedilenlere koşan nefsin şerrinden Allah'a sığınırız. İlminin kuşattığı, kitabının tek tek saydığı şeylerle O'ndan bağışlanma dileriz.
Bir ilim ki sınırlı değil, bir kitap ki hiç bir şey dışta bırakılmamış. Biz O'na; gaybı bizzat görmüş, vaat edilene vakıf olmuş kimselerin iman ettikleri gibi; ihlâsıyla şirki, yakiniyle şüpheyi ortadan kaldıran bir imanla iman ederiz.
Şahadet ederiz ki Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Tektir ve O'nun ortağı da yoktur. Hakeza (Şahadet ederiz ki) Muhammed (s.a.a) onun kulu ve Resulüdür. Bu iki şahadet; sözü yüceltir, ameli yükseltir. Bu ikisinin konulduğu mizan hafiflemez, kaldırıldığı mizan da ağır gelmez.
Ey Allah'ın kulları! Sizi hedefe götürecek azık ve sığındığınızda sizi kurtaracak bir sığınak olan ilahi takvaya sarılmayı tavsiye ediyorum. Azık ve sığmak odur. En duyarlı davetçi ona davet etmiş, en güzel anlayıp belleyen de onu anlamış ve bellemiştir. Takvaya çağıran, gerçek tebliği yapmış, takvayı anlayan da gerçekten kurtulmuştur.
Ey Allah'ın kulları! Allah korkusu (takva), Allah'ın dostlarını O'nun koymuş olduğu haramlarını çiğnemekten alıkoyar, dostlarının kalplerini, O'nun korkusuna bağlar. Öyle ki onları seherlere kadar ayakta tutar, kavurucu bir günde (oruç tutarak) susuz bırakır da gene onlarda yorgunluk yerine rahat, susuzluk yerine suya kanmışlık görülür. Ölümün yakın olduğunu gördüklerinden salih amele koşarlar. Emellerini yalanlar, ecellerini gözetirler.
Sonra dünya yokluk, zahmet, değişiklik ve ibret yurdudur. Dünyanın yokluk diyarı olması, yayını okuna takmış olmasından dolayıdır. O okun sivri ucu hedefini şaşmaz, yarası da tedavi edilmez. Diriyi ölü yapar, sağlamı sakat, başı selamette olanı da derde sokar. Doymayan bir yiyici, kanmayan bir içicidir.
Dünyanın bir zahmet yeridir; zira kişi yemeyeceği malı yığar, oturmayacağı evleri yapar. Sonra da gider Allah'ın huzuruna çıkar. Ne yanında taşıdığı malı vardır, ne de oturduğu binaları.
Dünya değişiklik yeridir; zira acılanılacak kimseye gıpta edersin, gıpta edilecek kimseye de acırsın. Dünyada nimetler çabucak kaybolur, sıkınalar birden bire bastırır.
Dünya ibret yurdudur; zira insan emeline ulaşmak üzereyken, birden ölüm onun emellerini yok eder. Ne emeline kavuşur; ne de hayal etmeyi terk eder. Fesubhanellah!
Dünya mutluluğu ne müthiş bir mutluluk! Susuzluğa kandırışı ne harika! Ve ne güzel gölgelendiriyor kavurucu sıcaklarda! Azrail gelince geri çevrilemez, giden de geri getirilemez. Fesubhanellah! Yaşayan ölüme kavuşmaya ölüden daha yakın, ölü de hayata yaşayandan daha uzak.
Cezası olmayan hiç bir kötülük, mükâfatı olmayan hiç bir hayır yoktur. Dünyadaki her şeyi işitmek onu görmekten, ahiretteki her şeyi görmek onları işitmekten daha zor/büyük bir şeydir. Size görmek değil de işitmek, gayba muttali olmak değil de haberdar olmak yetsin.
Şunu bilmelisiniz ki dünyada eksilip ahirette artan şey; dünyada artıp da ahirette eksilenden daha hayırlıdır. Nice eksilen karlı olur, nice artan da zararlı!
Emrolunduğunuz şeyler, nehiy olunduklarınızdan daha geniş; size helal kılınanlar, haram kılınanlardan daha çoktur. Öyleyse, az olanları çok olanlar için; dar olanı da geniş olanlar için terk ediniz.
Allah sizin rızkınızı üstlenmiş ve sizler de (farz kıldıklarıyla) amel etmekle emrolundunuz. Onun size üstlendiği şey için çalışmayı, size farz kılınanla amel etmekten daha üstün tutmayın.
Bununla beraber Allah'a yemin olsun ki şüpheler doğmuş, kesin şeyleri bürümüştür. Hatta sanki üstlenilen şey (azık) size farzmış; farz kılınan (amel) da sizden kaldırılmış gibi telakki edilmeye başlanmıştır.
O halde (salih) amel islemeye gayret edin. Ölümün ansızın gelip çatmasından korkun. Çünkü kaybolan rızkın geri gelmesi umulabilir, ancak kaybolan ömrün gelmesi mümkün olmaz.
Bugün elden kaçan bir rızık, yarın daha bir artmış şekilde geri gelebilir. Oysa dün ömrünüzden kaybettiğiniz bir vaktin bugün geri dönmesini bekleyemezsiniz. Umut gelenle, yeis geçenle beraberdir. Öyleyse "Allah'tan gereği gibi korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün."(Al-i İmran: 102) Nehc'ul Belaga 114 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.