Avrupa Birliği'ne girme sevdası müzminleşince ve dahi kara sevdaya dönüşünce gören gözler görmez oldu, işiten kulaklar işitmez oldu.
Havaalanı niyetine uçaklarımızı bataklıklara indirir olduk, asfalt niyetine araçlarımızı son sürat uçurumlardan aşağı uçurur olduk. Dört bir taraftan tehlike çanları çalıyor ama kara sevdadan ötürü kulaklar devre dışı, kapsama alanı dışında. Takip edilen güzergahta uçurumların, keskin virajların, heyelanlı bölgelerin olduğunu gösteren levhalar var ama, kara sevdadan ötürü gözler devre dışı, kapsama alanı dışında. Tehlikeler, kazalar bağıra bağıra geliyor ama duyan kim? Tuzaklar göstere göstere geliyor ama gören kim?
Uçuyoruz, yuvarlanıyoruz, her tarafımız yamuluyor, ah-vah ederek yine aynı güzergahta, aynı yöntemlerle yürümeyi sürdürüyoruz.
Son yüzyılımıza, son elli yılımıza değil son bir yılımıza dönüp bir bakalım. Sözünü ettiğimiz bu toslamaları, bu yuvarlanmaları, bu kırılıp dökülmeleri siyasette mi yaşamadık, ticarette mi, dış politikada mı, iç politikada mı, kültürel hayatta mı, medyada mı yaşamadık? Sosyal hayatın hangi alanı etkilenmedi bu bozulmalardan ve çözülmelerden?
Aklı başında olan duyguları dumura uğramamış olan hiç bir insan, hiç bir millet kendisini ısıran köpekten doktorluk beklemez, merhamet dilenmez, açılan yaralarını sarmasını, merhem çalmasını istemez, beklemez.
Bu aziz millet, bu büyük millet, yüzyıllarca tüm insanlığın yaralarını sarmış olan bu tabib millet maalesef bugün eli böğründe kan-revan içinde yaralarını tutarak kendisini ısıran köpeklerin peşine koşturulmaktadır. "Tek dişi kalmış canavar" şifa mercii, deva mercii olarak bu millete takdim edilmektedir.
Şairin "Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz/Güneşe göç var da kalan biz miyiz?" dediği gibi, cellatlar, eli kanlı katiller doktora dönüştü de biz mi görmedik?
Hırsızlar, yankesiciler, dünyanın kanını iliğini emen vampirler tövbekar oldu, fakir fukaraya zekat dağıtmaya başladı da bizim haberimiz mi olmadı?
Dünyanın neresinde hırsızlar haznedar diye, namussuzlar namus bekçisi diye, psikopatlar merhamet timsali diye, şerefsizler şeref abidesi diye, yağmacılar ehl-i hukuk diye takdim ediliyor?
Topyekün Batı alemini ideal bir dünya, ideal bir medeniyet görmek ve "Ne pahasına olursa olsun, hangi mukaddeslerin karşılığı olursa olsun mutlaka o birliğin içine girilmelidir" demek aynı dozda bir körlüktür, sağırlıktır, basiretsizliktir, firasetsizliktir.
Özellikle son iki yıldan beri Prof. Dr. Haydar Baş Bey Avrupa ortak parasını kitlelere göstererek, bu paranın üzerindeki kilise kapısı resimlerinin; AB'ye girme şartının bu kapılardan geçmek anlamına geldiğini söylüyor ve bazı akl-ı evveller bu tesbite burun kıvırıyordu, etraflarına alaycı tebessümler dağıtıyorlardı. Şimdi o dünyanın en yetkili ağızları "Türkiye AB'ne girmek istiyorsa önce Vatikan'nı ikna etmelidir" gerçeğini haykırmaya başladılar.
Haydar Baş Bey'in bu tarihi tesbitine burun kıvıranlar şimdi neyi nasıl kıvıracaklar doğrusu merak ediyoruz.
Havaalanı niyetine uçaklarımızı bataklıklara indirir olduk, asfalt niyetine araçlarımızı son sürat uçurumlardan aşağı uçurur olduk. Dört bir taraftan tehlike çanları çalıyor ama kara sevdadan ötürü kulaklar devre dışı, kapsama alanı dışında. Takip edilen güzergahta uçurumların, keskin virajların, heyelanlı bölgelerin olduğunu gösteren levhalar var ama, kara sevdadan ötürü gözler devre dışı, kapsama alanı dışında. Tehlikeler, kazalar bağıra bağıra geliyor ama duyan kim? Tuzaklar göstere göstere geliyor ama gören kim?
Uçuyoruz, yuvarlanıyoruz, her tarafımız yamuluyor, ah-vah ederek yine aynı güzergahta, aynı yöntemlerle yürümeyi sürdürüyoruz.
Son yüzyılımıza, son elli yılımıza değil son bir yılımıza dönüp bir bakalım. Sözünü ettiğimiz bu toslamaları, bu yuvarlanmaları, bu kırılıp dökülmeleri siyasette mi yaşamadık, ticarette mi, dış politikada mı, iç politikada mı, kültürel hayatta mı, medyada mı yaşamadık? Sosyal hayatın hangi alanı etkilenmedi bu bozulmalardan ve çözülmelerden?
Aklı başında olan duyguları dumura uğramamış olan hiç bir insan, hiç bir millet kendisini ısıran köpekten doktorluk beklemez, merhamet dilenmez, açılan yaralarını sarmasını, merhem çalmasını istemez, beklemez.
Bu aziz millet, bu büyük millet, yüzyıllarca tüm insanlığın yaralarını sarmış olan bu tabib millet maalesef bugün eli böğründe kan-revan içinde yaralarını tutarak kendisini ısıran köpeklerin peşine koşturulmaktadır. "Tek dişi kalmış canavar" şifa mercii, deva mercii olarak bu millete takdim edilmektedir.
Şairin "Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz/Güneşe göç var da kalan biz miyiz?" dediği gibi, cellatlar, eli kanlı katiller doktora dönüştü de biz mi görmedik?
Hırsızlar, yankesiciler, dünyanın kanını iliğini emen vampirler tövbekar oldu, fakir fukaraya zekat dağıtmaya başladı da bizim haberimiz mi olmadı?
Dünyanın neresinde hırsızlar haznedar diye, namussuzlar namus bekçisi diye, psikopatlar merhamet timsali diye, şerefsizler şeref abidesi diye, yağmacılar ehl-i hukuk diye takdim ediliyor?
Topyekün Batı alemini ideal bir dünya, ideal bir medeniyet görmek ve "Ne pahasına olursa olsun, hangi mukaddeslerin karşılığı olursa olsun mutlaka o birliğin içine girilmelidir" demek aynı dozda bir körlüktür, sağırlıktır, basiretsizliktir, firasetsizliktir.
Özellikle son iki yıldan beri Prof. Dr. Haydar Baş Bey Avrupa ortak parasını kitlelere göstererek, bu paranın üzerindeki kilise kapısı resimlerinin; AB'ye girme şartının bu kapılardan geçmek anlamına geldiğini söylüyor ve bazı akl-ı evveller bu tesbite burun kıvırıyordu, etraflarına alaycı tebessümler dağıtıyorlardı. Şimdi o dünyanın en yetkili ağızları "Türkiye AB'ne girmek istiyorsa önce Vatikan'nı ikna etmelidir" gerçeğini haykırmaya başladılar.
Haydar Baş Bey'in bu tarihi tesbitine burun kıvıranlar şimdi neyi nasıl kıvıracaklar doğrusu merak ediyoruz.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Tüketilen sadece kaynaklar mı? / 25.04.2024
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024