Dünden devam...
Gün batımına yakın bir garip kişile karşılaştı;
-Kimsin, yolumuzu kaybettik, buraları tanır, bilir misin?
-Ben Mecnun'um ve buralar yurdumdur.
Leyla inanamadı;
-Karga ben bülbülüm diyemez.
-Sen Mecnun'un nişanını bilirmisin? Nerden tanırsın onu?
-Onun ay yüzünden sende ne eser olabilir. Yüzün kırış kırış, boynun bükülü kalmış. Sen ancak yasa bürünmüş bir delisin!
-Aşıklar zelil ve bayağı olur, sefa ve güzellik sevilene yaraşır.
-Ey bahaneler uyduran edepsiz! Güzelliğinin gamdan kaybolduğunu varsayalım, ya boynun zulümden mi büküldü? Bana Mecnun'un şiirlerinin olduğunu söylediler. Nerde o gönül yakan mısralar?
-Hal ehli dilsiz olur, durumumu anlatmaya göz yaşlarım yetmez mi?
-Israr edip durma ey zavallı! Sen Mecnun isen eğer, Leyla ile maceranı anlatan bir şiir söyle de bileyim, öyle inanayım.
Mecnun şiir okumaya başladı. Hem kendisi ağladı, hem Leyla'yı ağlattı. Bazen çöl ağladı, bazen gece. Bir an oldu, yıldızlar yerlere düşeyazdı. Leyla kendine geldiğinde şöyle diyordu;
-Ey gönlümün çerağı, seni tanıyamadımsa beni bağışla. Çünkü ben senin sarhoşluğunla kendimde değilim. Ama şükürler olsun ki uyandım.
Mecnun ise uyanamamıştı, tanıyamamıştı onu. Belki tanıtılmadı. Çünkü aşkın kemâle, gerçek olgunluğa erdiği basamakta seyrediyordu bütün olanları.
-Ey bana sırlarını açıp iltifatlar eden, kimsin sen? Çölde aradığın ne? Eğer aklım benimle yoldaş olsaydı senin durumunu kavrayabilirdim belki. Heyhat, aklımı erdim, ona verdim. Bildim ve unuttum. Anladım ama hissetmedim. Şimdi öylesine kendimden geçtim ki, bilmiyorum dünya nedir? Murat nedir, maksat kimdir? Var mıyım yok muyum ben? Var isem niçin yokum, yok isem niçin varım?
-Hey aşıkların piri, ben Leyla'yım, Leyla'yım! Allah bizi kavuşturdu, deniz deryaya kavuştu. Eyvaah! Boş kalmıştı Leyla'nın kolları. Firuze yakuttan uzaklaştı. Olacak şey değil ama oldu. Mecnun şöyle diyoru;
-Bir bütün idim Leyla ile. Sense Leyla'yım diyorsun. Sen Leyla isen eğer beni yakmaya hayalin yeter. Varlığı olmayan bir zerreye aynadan ne fayda! Canım gideli hayli zamandır, cismimdeki bir başka candır. Önceleri sen vardın, şimdi ben yok oldum. Gönül çok önceleri sana koştu, canım seninle gitti. Şimdiki canım Leyla'ya değil Mevla'ya yönelik. Şimdi git ey vefalı, Mecnun olan benim, delilik, kınanmışlık bana yaraşır. Sen bu yola girme. Beni aramaya çıktığını âleme bildirip deliliğine ferman yazdırma. Kimse seni burada görmeden git. Benki varım, sen içimdesin, bunu bil!
Aşığı olgunluktan alıkoyar diye Mecnun, dış güzellikten, görünen âlemden böylece başını kaçırdı. Zaten kavuşma daha önceden gerçekleşmişti. Gerçek dosta, gerçekten dosta... Dost yolunda ben yok sen yok, Mecnun yok Leyla yok! Mana ehli ötelerden ötelere, sivadan fenaya geçerken, bakar mı hiç suretin kuru güzelliğine? Leyla anladı Mecnun'un halini;
-Anladım ki sen aşkında sadıksın. Kendi makamında ne hoş merteben var. Tasalarımı dindirdin. Artık ruhumun incisi ten kutusundan, canım beden sandığından çıksın isterim. Senin yolunda sarfolunmayacak mücevher, nedir ki yükten başka.
Leyla ayrıldı çöllerden, evine vardı. Fazla bir gün geçmeden dizinden derman kesildi, bir hastalığa tutuldu. Annesini çağırdı yanına, ona şöyle tenbihledi;
-Deliliği benden olan, adı Kays iken Mecnun'a çıkan, o gönlü yaralı aşığa rastlarsan de ki: "Leyla gönüllüğünü diledi, yolunda canverdi. İddiasında şaşmadı. İstedi ki sen de gidesin hemen, bahane aramayasın, bekliyor seni."
Leyla'nın yokluk kimyasıyla yeni bir hayata adım atması Mecnun'a ulaşınca, cihanı titreten "Aaah"larıyla koştu vardı kabrine;
-Sen az bulunur bir ışıktın, gecemi aydınlatan. Meğer yanmaktan sana bir alev düşmüş, yok etmişsin bedenini. Uyanıklığa takat getirememişsin ve yummuşsun gözünü. Şimdi ey canım, hasta bedene veda et! Ey gamım, susamış ruhuma elveda oku! Aynamı pastan temizle, onu göreyim! Engel ne ise kaldır aradan ki ona varayım. Allah'ım! Artık bana cismü can gerekmez!
Ve çok sürmedi ecel sürahisinden aşk meyini içmesi...
Dillere destan oldu bu hikâye. Aşıklık edenler, birden Leyla ile Mecnun derler adlarına. Lakin ne Leyla'dan geçmeyene Mecnun, ne de Mecnun'dan geçmeyene Leyla denir. Aşk aynasından aksedeni gerçek bilmek vuslata erdirmez. İşte bu yüzdendir ki tasavvuf ehlinin ilahilerinde daim "Leyla Leyla derken Mevla'yı bulmak" vardır.
Nihayet kalemim sözümü tasdik etti, kelimelerim bütünleşti, cümlelerim sıralandı. Aşk denince muhakkak akla gelen Leyla-ü Mecnun'u anlatmanın bu denli zor olması tabiîdir zannımca.
Aşk geldi damarımda kan kesildi
Bende kaldı bir ad, ondan ötesi hep O.
(Hz. Mevlana)
(Prof. Dr. İskender Pala'nın Leyla ile Mecnun adlı eserinden faydalanılmıştır).
Fatıma LEYLA
Gün batımına yakın bir garip kişile karşılaştı;
-Kimsin, yolumuzu kaybettik, buraları tanır, bilir misin?
-Ben Mecnun'um ve buralar yurdumdur.
Leyla inanamadı;
-Karga ben bülbülüm diyemez.
-Sen Mecnun'un nişanını bilirmisin? Nerden tanırsın onu?
-Onun ay yüzünden sende ne eser olabilir. Yüzün kırış kırış, boynun bükülü kalmış. Sen ancak yasa bürünmüş bir delisin!
-Aşıklar zelil ve bayağı olur, sefa ve güzellik sevilene yaraşır.
-Ey bahaneler uyduran edepsiz! Güzelliğinin gamdan kaybolduğunu varsayalım, ya boynun zulümden mi büküldü? Bana Mecnun'un şiirlerinin olduğunu söylediler. Nerde o gönül yakan mısralar?
-Hal ehli dilsiz olur, durumumu anlatmaya göz yaşlarım yetmez mi?
-Israr edip durma ey zavallı! Sen Mecnun isen eğer, Leyla ile maceranı anlatan bir şiir söyle de bileyim, öyle inanayım.
Mecnun şiir okumaya başladı. Hem kendisi ağladı, hem Leyla'yı ağlattı. Bazen çöl ağladı, bazen gece. Bir an oldu, yıldızlar yerlere düşeyazdı. Leyla kendine geldiğinde şöyle diyordu;
-Ey gönlümün çerağı, seni tanıyamadımsa beni bağışla. Çünkü ben senin sarhoşluğunla kendimde değilim. Ama şükürler olsun ki uyandım.
Mecnun ise uyanamamıştı, tanıyamamıştı onu. Belki tanıtılmadı. Çünkü aşkın kemâle, gerçek olgunluğa erdiği basamakta seyrediyordu bütün olanları.
-Ey bana sırlarını açıp iltifatlar eden, kimsin sen? Çölde aradığın ne? Eğer aklım benimle yoldaş olsaydı senin durumunu kavrayabilirdim belki. Heyhat, aklımı erdim, ona verdim. Bildim ve unuttum. Anladım ama hissetmedim. Şimdi öylesine kendimden geçtim ki, bilmiyorum dünya nedir? Murat nedir, maksat kimdir? Var mıyım yok muyum ben? Var isem niçin yokum, yok isem niçin varım?
-Hey aşıkların piri, ben Leyla'yım, Leyla'yım! Allah bizi kavuşturdu, deniz deryaya kavuştu. Eyvaah! Boş kalmıştı Leyla'nın kolları. Firuze yakuttan uzaklaştı. Olacak şey değil ama oldu. Mecnun şöyle diyoru;
-Bir bütün idim Leyla ile. Sense Leyla'yım diyorsun. Sen Leyla isen eğer beni yakmaya hayalin yeter. Varlığı olmayan bir zerreye aynadan ne fayda! Canım gideli hayli zamandır, cismimdeki bir başka candır. Önceleri sen vardın, şimdi ben yok oldum. Gönül çok önceleri sana koştu, canım seninle gitti. Şimdiki canım Leyla'ya değil Mevla'ya yönelik. Şimdi git ey vefalı, Mecnun olan benim, delilik, kınanmışlık bana yaraşır. Sen bu yola girme. Beni aramaya çıktığını âleme bildirip deliliğine ferman yazdırma. Kimse seni burada görmeden git. Benki varım, sen içimdesin, bunu bil!
Aşığı olgunluktan alıkoyar diye Mecnun, dış güzellikten, görünen âlemden böylece başını kaçırdı. Zaten kavuşma daha önceden gerçekleşmişti. Gerçek dosta, gerçekten dosta... Dost yolunda ben yok sen yok, Mecnun yok Leyla yok! Mana ehli ötelerden ötelere, sivadan fenaya geçerken, bakar mı hiç suretin kuru güzelliğine? Leyla anladı Mecnun'un halini;
-Anladım ki sen aşkında sadıksın. Kendi makamında ne hoş merteben var. Tasalarımı dindirdin. Artık ruhumun incisi ten kutusundan, canım beden sandığından çıksın isterim. Senin yolunda sarfolunmayacak mücevher, nedir ki yükten başka.
Leyla ayrıldı çöllerden, evine vardı. Fazla bir gün geçmeden dizinden derman kesildi, bir hastalığa tutuldu. Annesini çağırdı yanına, ona şöyle tenbihledi;
-Deliliği benden olan, adı Kays iken Mecnun'a çıkan, o gönlü yaralı aşığa rastlarsan de ki: "Leyla gönüllüğünü diledi, yolunda canverdi. İddiasında şaşmadı. İstedi ki sen de gidesin hemen, bahane aramayasın, bekliyor seni."
Leyla'nın yokluk kimyasıyla yeni bir hayata adım atması Mecnun'a ulaşınca, cihanı titreten "Aaah"larıyla koştu vardı kabrine;
-Sen az bulunur bir ışıktın, gecemi aydınlatan. Meğer yanmaktan sana bir alev düşmüş, yok etmişsin bedenini. Uyanıklığa takat getirememişsin ve yummuşsun gözünü. Şimdi ey canım, hasta bedene veda et! Ey gamım, susamış ruhuma elveda oku! Aynamı pastan temizle, onu göreyim! Engel ne ise kaldır aradan ki ona varayım. Allah'ım! Artık bana cismü can gerekmez!
Ve çok sürmedi ecel sürahisinden aşk meyini içmesi...
Dillere destan oldu bu hikâye. Aşıklık edenler, birden Leyla ile Mecnun derler adlarına. Lakin ne Leyla'dan geçmeyene Mecnun, ne de Mecnun'dan geçmeyene Leyla denir. Aşk aynasından aksedeni gerçek bilmek vuslata erdirmez. İşte bu yüzdendir ki tasavvuf ehlinin ilahilerinde daim "Leyla Leyla derken Mevla'yı bulmak" vardır.
Nihayet kalemim sözümü tasdik etti, kelimelerim bütünleşti, cümlelerim sıralandı. Aşk denince muhakkak akla gelen Leyla-ü Mecnun'u anlatmanın bu denli zor olması tabiîdir zannımca.
Aşk geldi damarımda kan kesildi
Bende kaldı bir ad, ondan ötesi hep O.
(Hz. Mevlana)
(Prof. Dr. İskender Pala'nın Leyla ile Mecnun adlı eserinden faydalanılmıştır).
Fatıma LEYLA