Demirin neden ve nasıl paslandığını biliyoruz ve o pastan arındırma yollarını da biliyoruz.
Ekmeğin, peynirin ve tüm sebze ve meyvelerin neden ve nasıl küflendiğini ve küfe karşı alınması gereken tedbirleri de biliyoruz.
Kullandığımız eşyanın ve yediğimiz gıda maddelerinin asıl yapısını bozacak dış etkenleri ve bunlara karşı alınacak tedbirleri biliyoruz da, asıl kendi içimizdeki bozulmalara, çürümelere, kararmalara, sararmalara ve çözülmelere karşı hangi tedbirleri alacağımızı yeterince bilemiyoruz.
Mesela, vicdanlar neden ve nasıl kararır?
"Kara vicdanlı" insanlar durup dururken mi kara vicdanlı olmuşlardır?
Vicdanlarını kaplayan bu karalığı gidermek için neler yapacaklar ve hangi doktorun kapısını çalacaklar?
Okurlarımız arasında mutlaka doktor olan kardeşlerimiz vardır, söyleyebilirler mi mesela kibir, gurur, ucub, hased gibi hastalıklar hangi uzmanlık alanına girer?
Bu tür hastalıklara müptela olan insanlar dâhiliye bölümüne mi, genel cerrahiye mi, ürolojiye mi yoksa nörolojiye mi gitmelidirler?
Eczacı olan okurlarımız lütfen söylesinler; kibir hastalığından mustarip olanlara hangi ilaçları vardır, haset için ellerinde ve depolarında ilaçları var mıdır?
Bu tür hastalıkların tümünü birden tedavi edecek bir "vicdan parlatıcıları" icat edilmiş midir?
Fertler huzura nasıl kavuşacaklar ve huzurlu fertler huzurlu bir toplumu nasıl oluşturacaklar?
Bütün soruların cevapları olduğu gibi bu soruların cevapları da elbette hayat kitabımızda mevcuttur:
"Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin ki sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yaşatsın. Ve her fazilet sahibine layık olduğu ihsanı versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım." (Hud: 3).
"Erkek veya kadın, kim mü'min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz." (Nahl: 97).
Gerçekten bugünün en yaygın hastalığı vicdan kararmasıdır, bu kararmadan ve paslanmadan ötürü insanlar tüm hassasiyetlerini kaybetmişlerdir.
Bazen bir kişinin, bazen bir gurubun yaptığı en ufak bir hata, kitlelerin ölümüne, doğa katliamlarına sebep oluyor da onların kılı bile kıpırdamıyor, kalpleri ürpermiyor ve vicdanları sızlamıyor.
Her hangi bir kişi, her hangi bir gurup beş kuruş kazanacağım diye karşı tarafı milyonlarca lira zarara uğratıyor da yine vicdanı sızlamıyor.
Vicdanlarda paslanmalar arttıkça "kara vicdanlı" insanlar artıyor, kara vicdanlılar çoğaldıkça da kul hakkına tecavüzler, her çeşit hırsızlıklar ve gasp olayları çoğalıyor.
Kerim Kitabımızda; "kötü işleri kendilerine süslü gösterilenler" olarak tanımlanan bu kesim, yani "kara vicdanlılar" amellerinin aslında süslü olmadığını ama kendilerine süslü gösterildiğini fark ederek işe başlamalıdırlar.
"Allah'a and olsun ki, senden önceki topluluklara da peygamberler gönderdik. Fakat şeytan onlara işlerini süslü gösterdi. Bugün de onların dostudur. Onlar için elem verici bir azap vardır." (Nahl: 63).
"Rabbi tarafından apaçık bir delile tâbi olan kimse hiç, yaptığı işler kendisine süslenen ve hevâ ve heveslerinin peşinden giden kimse gibi olur mu?" (Muhammed: 14).
"Kötü işleri kendisine güzel gösterilip, kendisi de onları güzel gören kişi, gerçeği gören gibi midir? Şüphesiz ki Allah dileyeni saptırır, dileyeni de doğru yola iletir. Artık onlara üzülerek kendini mahvetme! Çünkü Allah onların yaptıklarını çok iyi bilmektedir." (Fatır: 8).
Ekmeğin, peynirin ve tüm sebze ve meyvelerin neden ve nasıl küflendiğini ve küfe karşı alınması gereken tedbirleri de biliyoruz.
Kullandığımız eşyanın ve yediğimiz gıda maddelerinin asıl yapısını bozacak dış etkenleri ve bunlara karşı alınacak tedbirleri biliyoruz da, asıl kendi içimizdeki bozulmalara, çürümelere, kararmalara, sararmalara ve çözülmelere karşı hangi tedbirleri alacağımızı yeterince bilemiyoruz.
Mesela, vicdanlar neden ve nasıl kararır?
"Kara vicdanlı" insanlar durup dururken mi kara vicdanlı olmuşlardır?
Vicdanlarını kaplayan bu karalığı gidermek için neler yapacaklar ve hangi doktorun kapısını çalacaklar?
Okurlarımız arasında mutlaka doktor olan kardeşlerimiz vardır, söyleyebilirler mi mesela kibir, gurur, ucub, hased gibi hastalıklar hangi uzmanlık alanına girer?
Bu tür hastalıklara müptela olan insanlar dâhiliye bölümüne mi, genel cerrahiye mi, ürolojiye mi yoksa nörolojiye mi gitmelidirler?
Eczacı olan okurlarımız lütfen söylesinler; kibir hastalığından mustarip olanlara hangi ilaçları vardır, haset için ellerinde ve depolarında ilaçları var mıdır?
Bu tür hastalıkların tümünü birden tedavi edecek bir "vicdan parlatıcıları" icat edilmiş midir?
Fertler huzura nasıl kavuşacaklar ve huzurlu fertler huzurlu bir toplumu nasıl oluşturacaklar?
Bütün soruların cevapları olduğu gibi bu soruların cevapları da elbette hayat kitabımızda mevcuttur:
"Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin ki sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yaşatsın. Ve her fazilet sahibine layık olduğu ihsanı versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım." (Hud: 3).
"Erkek veya kadın, kim mü'min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz." (Nahl: 97).
Gerçekten bugünün en yaygın hastalığı vicdan kararmasıdır, bu kararmadan ve paslanmadan ötürü insanlar tüm hassasiyetlerini kaybetmişlerdir.
Bazen bir kişinin, bazen bir gurubun yaptığı en ufak bir hata, kitlelerin ölümüne, doğa katliamlarına sebep oluyor da onların kılı bile kıpırdamıyor, kalpleri ürpermiyor ve vicdanları sızlamıyor.
Her hangi bir kişi, her hangi bir gurup beş kuruş kazanacağım diye karşı tarafı milyonlarca lira zarara uğratıyor da yine vicdanı sızlamıyor.
Vicdanlarda paslanmalar arttıkça "kara vicdanlı" insanlar artıyor, kara vicdanlılar çoğaldıkça da kul hakkına tecavüzler, her çeşit hırsızlıklar ve gasp olayları çoğalıyor.
Kerim Kitabımızda; "kötü işleri kendilerine süslü gösterilenler" olarak tanımlanan bu kesim, yani "kara vicdanlılar" amellerinin aslında süslü olmadığını ama kendilerine süslü gösterildiğini fark ederek işe başlamalıdırlar.
"Allah'a and olsun ki, senden önceki topluluklara da peygamberler gönderdik. Fakat şeytan onlara işlerini süslü gösterdi. Bugün de onların dostudur. Onlar için elem verici bir azap vardır." (Nahl: 63).
"Rabbi tarafından apaçık bir delile tâbi olan kimse hiç, yaptığı işler kendisine süslenen ve hevâ ve heveslerinin peşinden giden kimse gibi olur mu?" (Muhammed: 14).
"Kötü işleri kendisine güzel gösterilip, kendisi de onları güzel gören kişi, gerçeği gören gibi midir? Şüphesiz ki Allah dileyeni saptırır, dileyeni de doğru yola iletir. Artık onlara üzülerek kendini mahvetme! Çünkü Allah onların yaptıklarını çok iyi bilmektedir." (Fatır: 8).
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024