22 Aralık 1917 tarihli yazımda da belirttiğim gibi Rus ihtilali ile başlamış olan Ulusal uyanışa bir hareketlilik ve canlılık getirmiştir. Bu canlılığın en büyük nedeni, Lenin'in yaptığı bildirilerden "HER ULUSUN KENDİ KESKİLİNİ KESEBİLECE?İNDEN, HATTA RUSYA'DAN AYRILARAK BA?IMSIZ BARIŞ İÇİNDE YAŞAYABİLECE?İ İLE İLGİLİ BİLDİRİDİR." Çünkü bu bildiride eşitlik, bağımsızlık ve özgürlük vardır. Emperyalist amaçlar yoktur. Ayrıca 22 Aralık 1917 de BrestLitovsk Barış konferansında Lenin'in düşünce ve ilkelerini en iyi şekilde kullanarak barış istemesi, gerekse Joffe'nin konuşmasına Almanya'nın bağlaşığı Avusturya, Osmanlı, Bulgar Devletlerinin verdiği karşılık ile Rus Murahhasların verdiği karşılıklar barış ümidi verirken, Rus egemenliğindeki Türk topluluklarını da çok, çok ümitlendirmiştir. Evet, barış güzel ve doğru olan bir şeydir. İnsanoğluna verdiği en büyük değer huzurlu bir yaşamdır. Fakat XVIII. yüzyıldan beri Türk ulusu huzursuzdur. Çünkü özgür değildir. Osmanlı İmparatorluğu dahi bir zamanlar Viyana kapılarını zorlarken bu yüzyıldan itibaren Avrupa Büyük Devletlerinin vesayeti altına girmiştir. Macaristan Ovasından, Japon Denizine kadar at koşturan Asyalı Türkler de Rus egemenliği altındadır. Özgürlük için BrestLitovsk Türk dünyası için bir umuttur. BU günkü Diyarbakırlılar gibi Düşünmeyen Büyük Türkçü Ziya Gökalp içinde büyük bir umut olmuştur yazılarında. Çünkü Brest Litovsk'ta ileri sürülen düşünce ve ilkeler BARIŞTI. 27 Aralık 1917 gününden itibaren Türk dilini, Türk Kültürünü ve tarihini araştırarak Türk dünyasını huzur için barışa hazırlar. Neden mi? Nedenin temellerinde yatan düşünce şudur: Gerçek Türk dilini unutmuş olmamızdandır. Bu da Türk halkına verilen yanlış eğitimin sonuncudur. Çünkü Ziya Gökalp'ın yazılarını okuduğumuzda dahi onun Arapça ve Farsça Osmanlı terimlerini kullandığını görüyoruz. Çünkü Osmanlı aydını Türkçeyi unutmuştu, bilmiyordu. Ha Türkçeyi konuşanlar yokmuydu? Vardı, onlarda mektep medreseden habersiz olan Yörükler, yani göçebe hayvancılıkla uğraşan Türkmenler. Çünkü onlar Asya'dan Anadolu vadi ve yaylalarına gelerek başka bir kültürün etkisi altında kalmadan dil ve kültürlerini devam ettirmişlerdir. İkinci Türkçe konuşanlar ise Türklerin İslamiyet'e girişlerinde Türk Ulusuna önderlik etmiş olan ASLAN BABA VE HOCA AHMET YESEVİ İLKE VE DÜŞÜNCELERİNDEN AYRILMAYANLARDIR. Yani bu gün alevi olarak tanımladığımız topluluklar. Bunlarda Müslüman'dır ve eğitimlerini baba ve dede diye isimlendirdikleri kişilerden öz Türkçe ile öğrenirlerdi. Hatta Osmanlı dahi I. Murat zamanında kurulan Yeni Çeri Ocağındaki devşirmelerin eğitimini, için acemi oğlanlar kışlalarında Bektaşi dedeler tarafından Türk kültürü ve dili ile yaptırılırdı. Türk gibi olsun diye. Üçüncüsü ise Has, zeamet ve Tımar örgütlenmesinde, Beylerin yönetiminde yetiştirilen Tımarlı sipahiler ve 35 yaşından sonra da topraklarda hayatını çiftçilikle tüketen yarıcı ırgatlar öz Türkçeyi konuşurdu. Ama oralarda Müslüman'dı. Şehir ve kasabalılar ve bilhassa eşraftan olanlar, onlara ve Yörüklere, eğitimsizliklerinden dolayı Türk diye sınıflandırırlardı. Yani kaba, saba insan anlamında. İşte Ziya Gökalp Osmanlı Ülkesinde bu düşünceyi yıkmak için yazarlığa girişmiştir. Onunda yazılarını okuduğumuz zaman Cumhuriyet döneminde, Türk Dili devriminin yapılmasını en çok Yörüklere, köylü ırgatlara ve Alevilere borçluyuz. Onların hepside Türk kültürünü zamanımıza kadar taşımış olan gerçek ulusalcılardır. Onlara da Şehir ve Kasaba halkının davranışların sorduğumuzda aldığımız cevap "Onların cambazlığından biz anlamayız." derlerdi. Ziya Gökalp, Türk dili ve edebiyatı, Türk tarihi ve kültürü ve Türkçülük ile ilgili yazılarını 1908 II meşrutiyetin ilanından sonra Selanik'te çıkarılan GENÇ KALEMLER DERGİSİNDE YAINLAMAYA BAŞLAMIŞTIR. İttihat Terakki'nin 23 Ocak 1913 te Osmanlı yönetimine el koyması ile İstanbul'da YENİ MECMUA DERGİSİNDE yazılarını 27 Aralık 1917 tarihine kadar devam ettirmiştir. Ziya Gökalp'ın bu iki yayın organında yayınladığı eserlerindeki amaçları şöyledir: "Ortaya çıkan durum üzerine ona uygun bir ülüel akım yaratmak ve öteden beri bu yolun yolcusu olanları belirli bir yöne yöneltmek, aynı zamanda dümeni elde tutmaktır. Çünkü o yazılarında daima ona göre TÜRKLÜK çok uludur ve değerlidir. Her türlü büyüklüğü gerçekleştirmek elinden gelir, yeter ki benliğini ele alsın, kendi ÖRF, HARS VE DİNİNE BA?LI KALSIN VE DİNİN HURFLARDAN KURTULARAK, SÖZÜ EDİLMEMEKLE BİRLİKTE HUKUK VE YÖNETİMDE AKLA GÖRE HAREKETLE LAİKLEŞMEKTİR."Yazılarında belirttiği gibi yukarıdaki amaçları doğrultusunda O, 27 Aralık 1917 tarihli TÜRKÇÜLÜK NEDiR? Başlıklı yazı dizisinde "Dilin Türkçeleşmesini sağlamaya çalışan Cenap Şehabettin'in çalışmalarına karşın olan Ruşen Eşref Ünaydın'ın; "Ruşen Eşref Ünaydın diyor ki" yazısına karşılık olarak "Cenap Şehabettin'in demiş ki: Düşüncesi ile başlayan yazısında: DEVAMI YARIN..
Ahmet Oğuz Bahadır / diğer yazıları
- Erzincan ateşkesi ve sonucu / 14.02.2011
- Bolşevik Rusya'nın Ermeni siyaseti / 12.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar - II - / 10.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar / 09.02.2011
- Alman - Gürcü işbirliği ve amaçları / 06.02.2011
- Başkan Wilson'un ince hesapları / 05.02.2011
- Başkan Wilson'un siyasi amaçları / 04.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - II / 03.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - I / 02.02.2011
- Mustafa Kemal'in Almanya seyahati / 01.02.2011
- Bolşevik Rusya'nın Ermeni siyaseti / 12.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar - II - / 10.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar / 09.02.2011
- Alman - Gürcü işbirliği ve amaçları / 06.02.2011
- Başkan Wilson'un ince hesapları / 05.02.2011
- Başkan Wilson'un siyasi amaçları / 04.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - II / 03.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - I / 02.02.2011
- Mustafa Kemal'in Almanya seyahati / 01.02.2011