ABD'nin, BM Raporu'nu beklemeye tahammülü yok.
Zaten BM kararını, "işlerine gelirse" kabul edeceğini önceden deklare etmiş bulunuyor.
ABD, Körfez'e yığınak yapmaya başladı. İngiliz-ABD ikilisi, bir yandan Arap ülkelerinin üslerini kullanarak Irak'ı Güney'den kuşatıyor.
Diğer yandan Türkiye'ye, Kuzey'den ABD askerine geçit vermesi için iki haftalık süre veriyor.
Hükümet ise, muhtemel Irak harekâtı için Türkiye'deki liman ve üslerin genişletilmesi için "üs'lerini sessiz sedasız ABD'nin kullanımına" açıyor.
Ancak, Washington, bu jestle tatmin olmuyor. Türkiye'nin Kuzey'inden 100 bine yakın ABD-İngiliz askerine geçit vermemizi ve bu askerlerin arkasına Türk askerini katacağımızın garantisini istiyor.
ABD, gelecek olan askerine, NATO askeri muamelesi istiyor.
Bunun önemi şu: Eğer kuzeyimizde konuşlanacak ABD askerlerine NATO statüsündeki asker muamelesi çekersek, Türk yasalarına değil, ABD yasalarına tâbi olacaklar.
Yani, Türk topraklarındaki 100 bin Amerikan askeri, Türkiye Cumhuriyeti yasalarının üstünde olacak.
Sanki ABD, Irak'ı değil de Türkiye'yi işgale hazırlanıyor.
Bölgede uzun süreli yerleşim planları yapan ABD, sadece Güneydoğu'muzdaki üslerle de tatmin olmuyor.
Samsun ve Trabzon'daki havaalanını da istiyor. Güya, Almanya'dan Karadeniz yoluyla gelecek olan silah ve mühimmat yardımını rahat olarak sevk edebilmek için.
Bu hiç de inandırıcı değil.
Son günlerde hükümet üzerinde yoğunlaştırdığı presle, piyasalarda oluşturduğu spekülatif iniş ve çıkışlarla yoğun baskı kuruyor.
Hükümet ise, bu presi aşacak bir manevra sergileyemiyor.
AKP lideri Erdoğan'ın, Washinton'dan seslendirdiği "referandum" restinden de çark etmesi, geriye bir manevra alanı bırakmıyor.
Hükümet, içerde devletten kendisine yönelik direnişi aşmak için ABD'yi daha güvenli bir liman olarak gördükçe ABD her gün iktidara bedel ödetmeye devam edecek.
AKP, Özal-ABD ilişkilerinden ders almalıdır. ABD'ye Saddam'ı devirmek şartı ile destek veren Özal'ı, nasıl da yarı yolda bırakmıştı.
Bugün de Kuzey Irak'ta Kürt Devleti kurulmayacağı teminatının da savaş sonrasında çark edeceğini bilmelidir.
Hükümet, milletin bu konudaki hassasiyetlerini gözeterek, ABD'nin iştahını kabartacak vaat ve taahhütlerden kaçınmalıdır.