Cumhurbaşkanı ve Başbakan 10 yılı aşkın süredir kurdukları hükümetlerde aynı paralelde siyaset izliyor. Stratejilerinin merkezinde ABD ile ortaklık, Avrupa ile kader birliği bulunuyor. İktidarının ilk yıllarında Roma'da AB ile Katolik nikâhı kıymak istediklerini söyleyen bizzat Tayyip Erdoğan'dır. Bu nikâhın anlamı 'ölmek var, dönmek yok' demektir.
Bu zaman zarfında köprülerin altından çok sular aktı.
Sadece ülkemizin içi karışmadı, aynı zamanda bölgemiz siyaseti ve dünya ile diplomatik ilişkilerimiz de bozuldu. Sıfır sorun iddiası ile başa gelenler, bütün dünya ile bağlarımızı kopardılar. Bakar mısınız kala kala dostluk mesajları verdikleri bir İsrail kaldı.
Resmin büyük karesine baktığımızda yıllar içerisinde devlete ait olan kırmızı çizgilerin bu kadar değişmesinin mümkün olmadığı görülecektir. Değiştiğine göre, burada devlete ve millete karşı yapılan bir operasyon var demektir.
Devlet ve millet o kadar yalnız kalmıştır ki, baştakiler stratejik ortaklarına "bizi yani devleti mi tercih ediyorsunuz, yoksa terör örgütünü mü" deme durumunda kalmıştır. Platonik aşk seviyesinde bağlandıkları ABD ise çok rahat bir şekilde 'terör örgütünü tercih ediyoruz' diyebilmektedir.
Bütün bu gelişmeler karşısında Sayın Cumhurbaşkanı, muhtarlarla yaptığı toplantıda kalkıp ABD'ye hitaben 'bu nasıl ortaklık' diye soruyor.
Aslında bu özrün kabahatinden daha büyük olması değil mi?
Bir kere "Bunca yıldan beri birlikte hareket ettiğiniz ortağınızı neden tanıyamadınız?" sorusunu milletin Sayın Erdoğan'a sorması gerekmez mi? Ayrıca ne zamandan beri diplomatik mesajlar mahalli yönetimde görevli muhtarlar toplantısında veriliyor.
Buradan çıkan anlam şudur. 'Sayın Erdoğan karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar' kabilinden halkın gazını almaya çalışıyor ama gittiği yolda aynen devam ediyor.
Neden mi? İsrail'le olan dostluk tablolarına bakar mısınız; tam da ABD'nin istediği şekilde.
Bütün bu gelişmeler milletimiz ve devletimiz adına can sıkıcıdır.
Bütün bu gelişmelerden, Prof. Dr. Haydar Baş'ın ne kadar da haklı olduğunu gösteriyor.
Bu zaman zarfında köprülerin altından çok sular aktı.
Sadece ülkemizin içi karışmadı, aynı zamanda bölgemiz siyaseti ve dünya ile diplomatik ilişkilerimiz de bozuldu. Sıfır sorun iddiası ile başa gelenler, bütün dünya ile bağlarımızı kopardılar. Bakar mısınız kala kala dostluk mesajları verdikleri bir İsrail kaldı.
Resmin büyük karesine baktığımızda yıllar içerisinde devlete ait olan kırmızı çizgilerin bu kadar değişmesinin mümkün olmadığı görülecektir. Değiştiğine göre, burada devlete ve millete karşı yapılan bir operasyon var demektir.
Devlet ve millet o kadar yalnız kalmıştır ki, baştakiler stratejik ortaklarına "bizi yani devleti mi tercih ediyorsunuz, yoksa terör örgütünü mü" deme durumunda kalmıştır. Platonik aşk seviyesinde bağlandıkları ABD ise çok rahat bir şekilde 'terör örgütünü tercih ediyoruz' diyebilmektedir.
Bütün bu gelişmeler karşısında Sayın Cumhurbaşkanı, muhtarlarla yaptığı toplantıda kalkıp ABD'ye hitaben 'bu nasıl ortaklık' diye soruyor.
Aslında bu özrün kabahatinden daha büyük olması değil mi?
Bir kere "Bunca yıldan beri birlikte hareket ettiğiniz ortağınızı neden tanıyamadınız?" sorusunu milletin Sayın Erdoğan'a sorması gerekmez mi? Ayrıca ne zamandan beri diplomatik mesajlar mahalli yönetimde görevli muhtarlar toplantısında veriliyor.
Buradan çıkan anlam şudur. 'Sayın Erdoğan karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar' kabilinden halkın gazını almaya çalışıyor ama gittiği yolda aynen devam ediyor.
Neden mi? İsrail'le olan dostluk tablolarına bakar mısınız; tam da ABD'nin istediği şekilde.
Bütün bu gelişmeler milletimiz ve devletimiz adına can sıkıcıdır.
Bütün bu gelişmelerden, Prof. Dr. Haydar Baş'ın ne kadar da haklı olduğunu gösteriyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- İsrail-Türkiye savaşına doğru mu? / 20.07.2025
- Ahrazlık töreye sığar mı? / 19.07.2025
- Milletin adı belli: Türk milleti / 17.07.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş: Milletin adamı, insanlığın kazanımı / 16.07.2025
- Barış mı, pazarlık mı? / 14.07.2025
- Cumhurbaşkanına hakaret, anayasanın temel niteliklerine saldırı ve terörsüz Türkiye / 13.07.2025
- Abdullah Öcalan’ın videolu açıklaması: Barış mı, pazarlık mı? / 12.07.2025
- Emekliler baş tacıdır, hakkı teslim edilmeli! / 06.07.2025
- Kerbelâ ruhu bizi diriltecek olandır / 05.07.2025
- Kemer sıkılıyor, emekli boğuluyor / 28.06.2025
- Ahrazlık töreye sığar mı? / 19.07.2025
- Milletin adı belli: Türk milleti / 17.07.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş: Milletin adamı, insanlığın kazanımı / 16.07.2025
- Barış mı, pazarlık mı? / 14.07.2025
- Cumhurbaşkanına hakaret, anayasanın temel niteliklerine saldırı ve terörsüz Türkiye / 13.07.2025
- Abdullah Öcalan’ın videolu açıklaması: Barış mı, pazarlık mı? / 12.07.2025
- Emekliler baş tacıdır, hakkı teslim edilmeli! / 06.07.2025
- Kerbelâ ruhu bizi diriltecek olandır / 05.07.2025
- Kemer sıkılıyor, emekli boğuluyor / 28.06.2025