Ülkemizin kötü yönetildiği hususunda hemen herkes hemfikir. Ancak böylesini düşünmek, hayal etmek bile çok zordur.
İç ve dış dünyamızda beklenmedik gelişmeler, felaketler, savaşlar bütün hesapları alt üst edebilir. Marmara depremi bunun bir misali olabilir. Biz ülke olarak bu depremde de öyle olmadık.
IMF ekonomileri ile her gün her an bir deprem yaşıyoruz. IMF depremi öyle bir deprem ki ülkenin tamamını sarsıyor. Hatta sarsmıyor yıkıyor, kurutuyor ve hayatın bütün şartlarını durduruyor.
Yani IMF'nin sunduğu her program ve her reçete bir başka felaket. Her biri bir başka felaket olan bu reçeteleri de kendi kurtarıcıları ile uyguluyor.
Ve bugün gelinen nokta... Psikolog, sosyolog ve akl-ı selimin seslendirdiği "sosyal patlama" MGK ve Bakanlar Kurulunda konuşulmaya başladı. Emsaller gösterildi, Arjantin'de yaşananlara dikkat çekildi.
Belki de IMF operasyonlarıyla "sosyal patlamalar" hedefleniyor... Kimbilir belki halkı sokağa döküp bir iç savaşla ülkeyi bir çıkmazın içine sokmak istediler. O zaman hesabını görmek çok daha kolay olur.
Böylece Osmanlı'nın defterini dürenler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin de işini bitirmek istiyorlar.
Bu ve benzeri planlar doğrudur. Aksi takdirde yaşananları başka türlü izah edemezsiniz. Uzun yıllardan beri her şey kötüye gidiyor. Bu kötüye gidiş bu milletin karakteriyle, kabiliyetiyle, milli ve tarihi değerleriyle hiç bağdaşmıyor. O halde bu siyasi olarak AB, ekonomik olarak IMF programlarında bir bit yeniği var demektir.
İşte asıl mesel bu "bit yeniğidir ki" devletin siyasi ve ekonomik damarlarını kestikten sonra sözüm ona yoksullara yapacağını iddia ettiği ve ne idüğü belirsiz yardımı dahi bizzat kendi elemanlarıyla takip ve kontrol edeceğini söyleyerek o noktada bile sana güvenmiyor.
İşte bu maalesef ülkemiz adına, ülkemizi idare edenler adına sadece yoksulluğun tescili değil, çaresizliğin, beceriksizliğin ve güvensizliğin de bir tescilidir.
Sayın İsmail Cem'in dahi -belki de- Yunanlı meslektaşı karşısında küçük düşeceğini hesap ederek kabulde zorlandığı bu yardımı ve onun takip ve kontrolünü bir de bu açıdan değerlendirmek gerekir.
Bu milleti idare edenler daha nelere muhatap olacaklar. Kendilerine reva görülen bu muamelelerle bu ülkeye, bu devlete ve bu aziz millete ne yapmak istiyorlar.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi sadece aktörlerin rolünü değiştirerek değişmeyen senaryolarla Kuvayı Milliyenin önünün kesilmek istenmesini de yine bu "bit yeniği" çerçevesinde düşünmek gerekmez mi?
Kareleri yanyana koyun bakalım, karşınıza nasıl bir fotoğraf çıkıyor. Bu ülkede kimler hangi rolü oynuyor. İşte cevabı açık bir bilmece.
İç ve dış dünyamızda beklenmedik gelişmeler, felaketler, savaşlar bütün hesapları alt üst edebilir. Marmara depremi bunun bir misali olabilir. Biz ülke olarak bu depremde de öyle olmadık.
IMF ekonomileri ile her gün her an bir deprem yaşıyoruz. IMF depremi öyle bir deprem ki ülkenin tamamını sarsıyor. Hatta sarsmıyor yıkıyor, kurutuyor ve hayatın bütün şartlarını durduruyor.
Yani IMF'nin sunduğu her program ve her reçete bir başka felaket. Her biri bir başka felaket olan bu reçeteleri de kendi kurtarıcıları ile uyguluyor.
Ve bugün gelinen nokta... Psikolog, sosyolog ve akl-ı selimin seslendirdiği "sosyal patlama" MGK ve Bakanlar Kurulunda konuşulmaya başladı. Emsaller gösterildi, Arjantin'de yaşananlara dikkat çekildi.
Belki de IMF operasyonlarıyla "sosyal patlamalar" hedefleniyor... Kimbilir belki halkı sokağa döküp bir iç savaşla ülkeyi bir çıkmazın içine sokmak istediler. O zaman hesabını görmek çok daha kolay olur.
Böylece Osmanlı'nın defterini dürenler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin de işini bitirmek istiyorlar.
Bu ve benzeri planlar doğrudur. Aksi takdirde yaşananları başka türlü izah edemezsiniz. Uzun yıllardan beri her şey kötüye gidiyor. Bu kötüye gidiş bu milletin karakteriyle, kabiliyetiyle, milli ve tarihi değerleriyle hiç bağdaşmıyor. O halde bu siyasi olarak AB, ekonomik olarak IMF programlarında bir bit yeniği var demektir.
İşte asıl mesel bu "bit yeniğidir ki" devletin siyasi ve ekonomik damarlarını kestikten sonra sözüm ona yoksullara yapacağını iddia ettiği ve ne idüğü belirsiz yardımı dahi bizzat kendi elemanlarıyla takip ve kontrol edeceğini söyleyerek o noktada bile sana güvenmiyor.
İşte bu maalesef ülkemiz adına, ülkemizi idare edenler adına sadece yoksulluğun tescili değil, çaresizliğin, beceriksizliğin ve güvensizliğin de bir tescilidir.
Sayın İsmail Cem'in dahi -belki de- Yunanlı meslektaşı karşısında küçük düşeceğini hesap ederek kabulde zorlandığı bu yardımı ve onun takip ve kontrolünü bir de bu açıdan değerlendirmek gerekir.
Bu milleti idare edenler daha nelere muhatap olacaklar. Kendilerine reva görülen bu muamelelerle bu ülkeye, bu devlete ve bu aziz millete ne yapmak istiyorlar.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi sadece aktörlerin rolünü değiştirerek değişmeyen senaryolarla Kuvayı Milliyenin önünün kesilmek istenmesini de yine bu "bit yeniği" çerçevesinde düşünmek gerekmez mi?
Kareleri yanyana koyun bakalım, karşınıza nasıl bir fotoğraf çıkıyor. Bu ülkede kimler hangi rolü oynuyor. İşte cevabı açık bir bilmece.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010