Bugünkü yazım biraz uzun olacak belki ama bunları bilmeden günümüzde yaşanan olayları analiz edebilmek olanaksızdır.
Aktaracağım bilgiler şahsi düşüncelerimi değil, kendi tarihimizde meydana gelen yaşanmışlıkları ve saklanan girift ilişkileri kapsamaktadır.
Sevgili dostlarım…
Dünyanın başına bela olan İsrail ve Siyonist akımın Osmanlı'ya musallat olması ve Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulması, tamamıyla Abdülhamit'in vebalidir!
Her şey, arşivlerin tuttuğu kayıtlarda yazılıdır.
Osmanlı padişahlarının ve diğer üst düzey devlet idarecilerinin, İsrail'i devletini kuran irade olan Rothschild Ailesi ile münasebetleri, her geçen gün daha bir netlik ve derinlik kazanmaktadır.
1830'lu yıllarda Osmanlı idarecileri nezdinde Rothschild adı, "Yahudi asıllı, Karun kadar zengin, devletlere borç veren, krallardan nişan ve madalya alan bir aile" demekti.
Osmanlı okuryazar çevrelerindeki "Rothschild" imajı ise, Reşat Nuri
Güntekin'in "Roçild Bey" adlı hikâyesindeki gibi zenginliğin, kibarlığın ve
yardımseverliğin diğer adı olarak görülmüştür.
Bu imajın oluşmasında Rothschild ailesinin Darüşşafaka'ya ve Balkan Savaşları'nda yaralanan Osmanlı askerlerine nakdi yardımda bulunması, Kudüs'te hastane ve okul inşa ettirmesi, İzmir'de Karataş Hastanesi'ni yaptırması gibi faaliyetlerinin etkili olduğu şüphesizdir.
Yani Osmanlı yöneticileri, daha o günlerde İsrail devletini kurmayı kafasına koymuş olan Rothschildlerin oyuncağı haline gelmişti.
Rothschild ailesini diğer Avrupalı finansörlerden farklı kılan özellik; şahsî zeminde Avrupa ve Amerika'daki devletlerin çoğunun güvenini kazanması, yeni bir uluslararası finans sistemi kurması ve Avrupa'da en hızlı kurye sistemini kullanmasıdır.
Yani daha devlet bile değilken uluslararası camiada bu kadar etkin ve başarılı olan bu aile, nasıl oluyor da koca bir İmparatorluğun altını oyabiliyordu?
Napolyon Savaşları esnasında İspanya'da bulunan İngiliz ordusunun maaşlarını ödediği, Metternich'e danışmanlık yaparak ilk Avusturya demiryolunu inşa ettiği, Paris'te ilk Fransız demiryolunu inşa ettiği, 1810'da Danimarka'ya, 1824-1829 arasında Brezilya'ya ve 1830'da İngiltere'ye borç verdiği" gibi bilgiler, Rothschildlerin Türk tarih anlayışındaki rolünün üstünde bir gerçekliğe sahip olduğunu göstermektedir.
Rothschild Ailesi'ni Osmanlı idarecilerine tavsiye edip onlarla tanıştıran kişi, Avusturya Prensi Metternich'tir.
19. yüzyılda Rothschildler ile Osmanlı idarecileri arasındaki ilişkilerin dış borçlar ekseninde şekillenmiş olduğu malumdur.
Sultan II. Mahmut döneminde, 1828-1829 Osmanlı-Rus Harbi esnasında, Tuna garnizonları için Osmanlı Devleti'nin Rothschildlerden buğday satın alıp ancak yarısının değerini ödeyebilmesiyle başlayan yakın ilişkilerin devletin son dönemine kadar devam ettiği malumdur.
Bu harbin sonunda bağımsız olan Yunanistan'ın Osmanlı Devleti'ne vermesi gereken tazminat, 1834'te Rothschildler aracılığı ile gerçekleştirilmişti.
Aynı yıl içerisinde yeniden açılmasına karar verilen Osmanlı elçiliklerinin Rothschildlerden alınan kredi ile finanse edilmiş olması da, çok dikkat çekicidir.
Osmanlı Devleti'nin Rothschildler ile olan ticari münasebetlerinin Kırım
Harbi öncesine dayandığı bir gerçektir.
Buna göre, 1853 yılı ortalarında Osmanlı Devleti, Rothschildler aracılığı ile 40 bin tüfek, 2 bin Şeşhane, 10 milyon fişek, 50 milyon kapsül satın almış, bunun karşılığında, 10.514.976 kuruş ödemiştir.
Osmanlı Devleti, II. Abdülhamid döneminde, 1891 ve 1894 yıllarında olmak üzere Rothschild ailesinden iki defa borç almıştır.
1854-1914 arasında Osmanlı Devleti 41 defa dış borç almış olup, bunların üç tanesi Rothschild ailesinden temin edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'ne intikal eden Rothschild borçları, Lozan Antlaşması kararınca Rothschildlere ödenmiştir.
"II. Abdülhamid ile Yahudi Rothschildler arasında amansız bir mücadelenin yaşanmış olduğu, Sultan'ın bu aileye hiç taviz vermediği" şeklindeki anlatılar, tümüyle yanlış ve maksatlı bilgilerdir.
Oysa bu bilgilerin aksine Sultan Abdülhamid, Rothschild ailesiyle oldukça ılımlı bir münasebet yürütmüştür ki bu tutum Padişah'ın kişisel özelliği ve dış politika anlayışıyla da zaten uygun düşmektedir.
Osmanlı-Rothschild ilişkileri bağlamında asıl anlatmaya çalıştığım husus,
Rothschildlerin Filistin'de arazi satın alarak koloni kurmaları meselesidir.
Rothschildler'in Filistin'deki ilk arazilerini Sultan II. Abdülhamid döneminde edindiklerine ve tapulu arazilerinin miktarının yüz binlerce dönüme ulaştığına dair belgeler mevcuttur.
Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti'nin Filistin bağlamındaki
Rothschild ilişkilerinin Paris'li Baron Edmond James de Rothschild etrafında şekillendiği, bilinen bir gerçektir.
Yahudiler, çürüyen Osmanlı İmparatorluğu'nun ihmal edilmiş bir köşesi olan Filistin'de üç koloni kurarak onlar için toprak satın almaya başlamıştır.
Rothschildlerin, Rus Yahudilerinin Filistin'e yerleştirilmesini talep etmelerinin,
1891'de Osmanlı Devleti'nin Rothschild Ailesi'nden yaptığı borçlanmanın hemen sonrasına rastlaması ise, hiç şaşırtıcı olmasa gerek.
Anlaşılacağı üzere Rothschildler, verdikleri borca karşılık Sultan Adülhamid'den taviz koparmak istemişlerdir.
Edmond Rothschild, Theodor Herzl'in aksine sessiz yerleşimi savunmuştur.
Rothschildlerin toprak satın almasını kolaylaştıran unsur, 1869 tarihli yabancılara toprak satışını düzenleyen kanun olmuştur.
Ailenin Filistin'de ilk araziyi 1882'de Sultan Abdülhamid devrinde aldığını, 1900 yılına gelindiğinde, Filistin'deki Yahudi yerleşim birimlerinin sayısının 12'ye, arazi miktarının ise 250 bin dönüme ulaştığı bilinmektedir.
1918'e gelindiğinde Filistin arazilerinin yaklaşık %10'a yakın kısmının Yahudilere ait hale geldiği, belgelerle ortaya koyulmaktadır.
Bütün bu hikayenin sonunda ve çok girift yaşanmışlıklardan anlamamız gereken özet olarak şey ne midir?
Sahip olduğunuz devletinizin uluslararası arenada, tam bağımsız ve hür olarak hareket etmesi ve çok güçlü bir ekonomi ile orduya sahip olması, ancak ve ancak size ait, "Milli bir Ekonomi modeli" ile mümkündür.
Atatürk'ün işaret ettiği, muasır devletler üzerinde bir uygarlığa sahip olmak, ancak böyle bir sisteme sahip olmak ile olanaklıdır.
Geçmişlimize elbette ki küfrederek değil ama yapılan hatalardan ders çıkararak ülkemizin bekasını teminat altına alabiliriz.
Bunun da tek bir yolu ve adresi vardır. Mustafa Kemal Atatürk'e ve ilkelerine süratle dönüş yapmaktır.
Aktaracağım bilgiler şahsi düşüncelerimi değil, kendi tarihimizde meydana gelen yaşanmışlıkları ve saklanan girift ilişkileri kapsamaktadır.
Sevgili dostlarım…
Dünyanın başına bela olan İsrail ve Siyonist akımın Osmanlı'ya musallat olması ve Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulması, tamamıyla Abdülhamit'in vebalidir!
Her şey, arşivlerin tuttuğu kayıtlarda yazılıdır.
Osmanlı padişahlarının ve diğer üst düzey devlet idarecilerinin, İsrail'i devletini kuran irade olan Rothschild Ailesi ile münasebetleri, her geçen gün daha bir netlik ve derinlik kazanmaktadır.
1830'lu yıllarda Osmanlı idarecileri nezdinde Rothschild adı, "Yahudi asıllı, Karun kadar zengin, devletlere borç veren, krallardan nişan ve madalya alan bir aile" demekti.
Osmanlı okuryazar çevrelerindeki "Rothschild" imajı ise, Reşat Nuri
Güntekin'in "Roçild Bey" adlı hikâyesindeki gibi zenginliğin, kibarlığın ve
yardımseverliğin diğer adı olarak görülmüştür.
Bu imajın oluşmasında Rothschild ailesinin Darüşşafaka'ya ve Balkan Savaşları'nda yaralanan Osmanlı askerlerine nakdi yardımda bulunması, Kudüs'te hastane ve okul inşa ettirmesi, İzmir'de Karataş Hastanesi'ni yaptırması gibi faaliyetlerinin etkili olduğu şüphesizdir.
Yani Osmanlı yöneticileri, daha o günlerde İsrail devletini kurmayı kafasına koymuş olan Rothschildlerin oyuncağı haline gelmişti.
Rothschild ailesini diğer Avrupalı finansörlerden farklı kılan özellik; şahsî zeminde Avrupa ve Amerika'daki devletlerin çoğunun güvenini kazanması, yeni bir uluslararası finans sistemi kurması ve Avrupa'da en hızlı kurye sistemini kullanmasıdır.
Yani daha devlet bile değilken uluslararası camiada bu kadar etkin ve başarılı olan bu aile, nasıl oluyor da koca bir İmparatorluğun altını oyabiliyordu?
Napolyon Savaşları esnasında İspanya'da bulunan İngiliz ordusunun maaşlarını ödediği, Metternich'e danışmanlık yaparak ilk Avusturya demiryolunu inşa ettiği, Paris'te ilk Fransız demiryolunu inşa ettiği, 1810'da Danimarka'ya, 1824-1829 arasında Brezilya'ya ve 1830'da İngiltere'ye borç verdiği" gibi bilgiler, Rothschildlerin Türk tarih anlayışındaki rolünün üstünde bir gerçekliğe sahip olduğunu göstermektedir.
Rothschild Ailesi'ni Osmanlı idarecilerine tavsiye edip onlarla tanıştıran kişi, Avusturya Prensi Metternich'tir.
19. yüzyılda Rothschildler ile Osmanlı idarecileri arasındaki ilişkilerin dış borçlar ekseninde şekillenmiş olduğu malumdur.
Sultan II. Mahmut döneminde, 1828-1829 Osmanlı-Rus Harbi esnasında, Tuna garnizonları için Osmanlı Devleti'nin Rothschildlerden buğday satın alıp ancak yarısının değerini ödeyebilmesiyle başlayan yakın ilişkilerin devletin son dönemine kadar devam ettiği malumdur.
Bu harbin sonunda bağımsız olan Yunanistan'ın Osmanlı Devleti'ne vermesi gereken tazminat, 1834'te Rothschildler aracılığı ile gerçekleştirilmişti.
Aynı yıl içerisinde yeniden açılmasına karar verilen Osmanlı elçiliklerinin Rothschildlerden alınan kredi ile finanse edilmiş olması da, çok dikkat çekicidir.
Osmanlı Devleti'nin Rothschildler ile olan ticari münasebetlerinin Kırım
Harbi öncesine dayandığı bir gerçektir.
Buna göre, 1853 yılı ortalarında Osmanlı Devleti, Rothschildler aracılığı ile 40 bin tüfek, 2 bin Şeşhane, 10 milyon fişek, 50 milyon kapsül satın almış, bunun karşılığında, 10.514.976 kuruş ödemiştir.
Osmanlı Devleti, II. Abdülhamid döneminde, 1891 ve 1894 yıllarında olmak üzere Rothschild ailesinden iki defa borç almıştır.
1854-1914 arasında Osmanlı Devleti 41 defa dış borç almış olup, bunların üç tanesi Rothschild ailesinden temin edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'ne intikal eden Rothschild borçları, Lozan Antlaşması kararınca Rothschildlere ödenmiştir.
"II. Abdülhamid ile Yahudi Rothschildler arasında amansız bir mücadelenin yaşanmış olduğu, Sultan'ın bu aileye hiç taviz vermediği" şeklindeki anlatılar, tümüyle yanlış ve maksatlı bilgilerdir.
Oysa bu bilgilerin aksine Sultan Abdülhamid, Rothschild ailesiyle oldukça ılımlı bir münasebet yürütmüştür ki bu tutum Padişah'ın kişisel özelliği ve dış politika anlayışıyla da zaten uygun düşmektedir.
Osmanlı-Rothschild ilişkileri bağlamında asıl anlatmaya çalıştığım husus,
Rothschildlerin Filistin'de arazi satın alarak koloni kurmaları meselesidir.
Rothschildler'in Filistin'deki ilk arazilerini Sultan II. Abdülhamid döneminde edindiklerine ve tapulu arazilerinin miktarının yüz binlerce dönüme ulaştığına dair belgeler mevcuttur.
Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti'nin Filistin bağlamındaki
Rothschild ilişkilerinin Paris'li Baron Edmond James de Rothschild etrafında şekillendiği, bilinen bir gerçektir.
Yahudiler, çürüyen Osmanlı İmparatorluğu'nun ihmal edilmiş bir köşesi olan Filistin'de üç koloni kurarak onlar için toprak satın almaya başlamıştır.
Rothschildlerin, Rus Yahudilerinin Filistin'e yerleştirilmesini talep etmelerinin,
1891'de Osmanlı Devleti'nin Rothschild Ailesi'nden yaptığı borçlanmanın hemen sonrasına rastlaması ise, hiç şaşırtıcı olmasa gerek.
Anlaşılacağı üzere Rothschildler, verdikleri borca karşılık Sultan Adülhamid'den taviz koparmak istemişlerdir.
Edmond Rothschild, Theodor Herzl'in aksine sessiz yerleşimi savunmuştur.
Rothschildlerin toprak satın almasını kolaylaştıran unsur, 1869 tarihli yabancılara toprak satışını düzenleyen kanun olmuştur.
Ailenin Filistin'de ilk araziyi 1882'de Sultan Abdülhamid devrinde aldığını, 1900 yılına gelindiğinde, Filistin'deki Yahudi yerleşim birimlerinin sayısının 12'ye, arazi miktarının ise 250 bin dönüme ulaştığı bilinmektedir.
1918'e gelindiğinde Filistin arazilerinin yaklaşık %10'a yakın kısmının Yahudilere ait hale geldiği, belgelerle ortaya koyulmaktadır.
Bütün bu hikayenin sonunda ve çok girift yaşanmışlıklardan anlamamız gereken özet olarak şey ne midir?
Sahip olduğunuz devletinizin uluslararası arenada, tam bağımsız ve hür olarak hareket etmesi ve çok güçlü bir ekonomi ile orduya sahip olması, ancak ve ancak size ait, "Milli bir Ekonomi modeli" ile mümkündür.
Atatürk'ün işaret ettiği, muasır devletler üzerinde bir uygarlığa sahip olmak, ancak böyle bir sisteme sahip olmak ile olanaklıdır.
Geçmişlimize elbette ki küfrederek değil ama yapılan hatalardan ders çıkararak ülkemizin bekasını teminat altına alabiliriz.
Bunun da tek bir yolu ve adresi vardır. Mustafa Kemal Atatürk'e ve ilkelerine süratle dönüş yapmaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Bu vebal, Abdülhamit’in boynunadır! / 25.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 24.06.2025
- Muhalefet tek çatı altında birleşmeli / 19.06.2025
- Türk ordusu hazır olmalı! / 17.06.2025
- MİT’in içinde MOSSAD ajanı var mı? / 16.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 11.06.2025
- Anayasa kalsın, lütfen siz gidiniz! / 06.06.2025
- Uzun dönem iktidar olmanın sırrı! / 05.06.2025
- Şara’ya suikast düzenlenecek, Kobani işbaşına getirilecek / 04.06.2025
- CHP-AKP-MHP-DEM aynı safta birleşti! / 03.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 24.06.2025
- Muhalefet tek çatı altında birleşmeli / 19.06.2025
- Türk ordusu hazır olmalı! / 17.06.2025
- MİT’in içinde MOSSAD ajanı var mı? / 16.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 11.06.2025
- Anayasa kalsın, lütfen siz gidiniz! / 06.06.2025
- Uzun dönem iktidar olmanın sırrı! / 05.06.2025
- Şara’ya suikast düzenlenecek, Kobani işbaşına getirilecek / 04.06.2025
- CHP-AKP-MHP-DEM aynı safta birleşti! / 03.06.2025