Mavi Marmara davasının son duruşmasından çıktıktan sonra bir şehit yakını ablamızın; "Kendimi İsrail mahkemesinde zannettim" cümlesi bir yağlı kurşun gibi yüreğimin tam orta yerine saplanmıştı ve içimden "mutlaka bu konu tekrar tekrar yazılmalı" demiştim.
Yeni mesaj Gazetesi Başyazarı Sayın Muharrem Bayraktar'ın 12/12/2016 tarihli ve "Mavi Marmara düşerken Müslümanların sessizliği" başlıklı yazısını okuyunca eline-yüreğine sağlık dedim ama bu konu öyle birkaç yazı ile geçiştirilecek bir konu değil.
Bu yara derin yara.
Söz konusu yazının ilk paragrafını tekrar hatırlayalım:
"Mavi Marmara davasında beklenen oldu ve mahkeme davanın düşürülmesine kara verdi. Savcı, İsrail'le Türkiye arasında imzalanan anlaşmayı gerekçe göstererek davanın düşmesini istedi ve bu talebi mahkeme tarafından kabul edildi.
Siyaset emretti, İsrail kurtuldu."
Evet, bu yara derin yara/Bilge bir hekim gerek ki bu yarayı yara/Belki bir İbn-i Sina gelmeli ki bu derin yarayı sara.
Uluslararası sularda, yedi milyonluk bir ülke tarafından seksen milyonluk bir ülkenin tam on vatandaşının şehit edilmesi ve onlarcasının yaralanması davasında ey hacım ve ey hocam çıraları yak ta köşe-bucak adalet ara.
Yoksa senin öyle bir derdin yok mu?
Sen değil miydin "Van minıt" cümlesini arabanın camlarında aylarca taşıyan?
Şimdi bu acılı annenin, bağrı yanık ablanın, İsrail'in şehit ettiği o gencecik fidanların annelerinin, ablalarının içleri kan ağlayarak söyledikleri; "Kendimizi İsrail mahkemesinde zannettik" cümlelerini buyurun siz izah edin, buyurun bu kaynayan yürekleri siz teskin edin!
Katil ülke tarafından dayatılan; "Katillerden hesap sorulmayacak, tamam mı?" tehdit cümlesinin altına devlet adına "tamam" imzasını atan mevcut iktidar, İsrail karşıtlığından ve Filistin istismarından belki birkaç seçim kazanmış olan bir iktidar kadrosudur.
Bütün bu numaraları yutarak her seçimde bunlara destek veren sayın hacım ve sayın hocam, bir siyasi kararla mahkeme düşürülürken, Mavi Marmara şehitlerinin kanları heba edilirken ve yakınlarının yürekleri dağlanırken sizler, hiç yüzünüz kızarmadan yine bir vakit namazını güya huşu içinde eda ediyordunuz!
Hacım, bu yara derin yara ve korkarım ki bu duyarsızlığınız, bu zalim seviciliğiniz, bu zulmü alkışlama alışkanlığınız bütün hesaplarınızı tam ortasından yara.
Sayın Bayraktar'ın sesine az daha kulak verin belki vicdanlarda bir kıpırdanma olur, bir umut:
"O gemiye Müslümanları doldurup ölüme gönderen İHH başkanı Bülent Yıldırım da, bu yolculuğun siyasi mimarları da, İslamcı geçinen medya mensupları da kullanılıp paçavra gidi atılmalarının derin sessizliği içinde gömüldüler.
İsrail, işi öyle sağlama almıştı ki, öldürdüğü sivilleri için vereceği tazminatı mahkemenin düşmesi şartına bağlamış, saldırıyı yapan İsrail askerlerinin bu olaydan dolayı suçlanmayacakları maddesinin altına Türkiye'nin imzasını attırmıştı.
Yani bu sonuç aylar öncesinden belliydi.
Beni asıl kahreden, mahkemenin, siyasi otoritenin ve bukalemun medyanın tavrından daha ziyade bu ülke Müslümanlarının böylesine gaflet ve hatta dalalet içinde olmalarıdır.
Bile bile İsrail'in kucağına itilen ve Siyonist kurşunlarla katledilen 10 Müslüman, kim bilir olup biteni nasıl kemikleri sızlayarak izliyordur.
Ve merak ediyorum, İsrail yarın Filistinlilere yine bomba yağdırdığında bu Müslümanlar hangi yüzle sokağa dökülüp İsrail'i lanetleyeceklerdir. Daha bir haç hafta önce İsrail'de ezanı yasaklamak için kanun çıkarmayı gündeme getiren Siyonist rejime en büyük ödülü Türkiye verdi.
Ve bu ülkenin 'sessiz Müslümanları!', Suriye'ye, Mısır'a, Irak'a sövüp sayan Müslümanlar, samimiyet testinden nasıl sınıfta kaldıklarını bütün dünyaya bir kez daha gösterdiler."
Yeni mesaj Gazetesi Başyazarı Sayın Muharrem Bayraktar'ın 12/12/2016 tarihli ve "Mavi Marmara düşerken Müslümanların sessizliği" başlıklı yazısını okuyunca eline-yüreğine sağlık dedim ama bu konu öyle birkaç yazı ile geçiştirilecek bir konu değil.
Bu yara derin yara.
Söz konusu yazının ilk paragrafını tekrar hatırlayalım:
"Mavi Marmara davasında beklenen oldu ve mahkeme davanın düşürülmesine kara verdi. Savcı, İsrail'le Türkiye arasında imzalanan anlaşmayı gerekçe göstererek davanın düşmesini istedi ve bu talebi mahkeme tarafından kabul edildi.
Siyaset emretti, İsrail kurtuldu."
Evet, bu yara derin yara/Bilge bir hekim gerek ki bu yarayı yara/Belki bir İbn-i Sina gelmeli ki bu derin yarayı sara.
Uluslararası sularda, yedi milyonluk bir ülke tarafından seksen milyonluk bir ülkenin tam on vatandaşının şehit edilmesi ve onlarcasının yaralanması davasında ey hacım ve ey hocam çıraları yak ta köşe-bucak adalet ara.
Yoksa senin öyle bir derdin yok mu?
Sen değil miydin "Van minıt" cümlesini arabanın camlarında aylarca taşıyan?
Şimdi bu acılı annenin, bağrı yanık ablanın, İsrail'in şehit ettiği o gencecik fidanların annelerinin, ablalarının içleri kan ağlayarak söyledikleri; "Kendimizi İsrail mahkemesinde zannettik" cümlelerini buyurun siz izah edin, buyurun bu kaynayan yürekleri siz teskin edin!
Katil ülke tarafından dayatılan; "Katillerden hesap sorulmayacak, tamam mı?" tehdit cümlesinin altına devlet adına "tamam" imzasını atan mevcut iktidar, İsrail karşıtlığından ve Filistin istismarından belki birkaç seçim kazanmış olan bir iktidar kadrosudur.
Bütün bu numaraları yutarak her seçimde bunlara destek veren sayın hacım ve sayın hocam, bir siyasi kararla mahkeme düşürülürken, Mavi Marmara şehitlerinin kanları heba edilirken ve yakınlarının yürekleri dağlanırken sizler, hiç yüzünüz kızarmadan yine bir vakit namazını güya huşu içinde eda ediyordunuz!
Hacım, bu yara derin yara ve korkarım ki bu duyarsızlığınız, bu zalim seviciliğiniz, bu zulmü alkışlama alışkanlığınız bütün hesaplarınızı tam ortasından yara.
Sayın Bayraktar'ın sesine az daha kulak verin belki vicdanlarda bir kıpırdanma olur, bir umut:
"O gemiye Müslümanları doldurup ölüme gönderen İHH başkanı Bülent Yıldırım da, bu yolculuğun siyasi mimarları da, İslamcı geçinen medya mensupları da kullanılıp paçavra gidi atılmalarının derin sessizliği içinde gömüldüler.
İsrail, işi öyle sağlama almıştı ki, öldürdüğü sivilleri için vereceği tazminatı mahkemenin düşmesi şartına bağlamış, saldırıyı yapan İsrail askerlerinin bu olaydan dolayı suçlanmayacakları maddesinin altına Türkiye'nin imzasını attırmıştı.
Yani bu sonuç aylar öncesinden belliydi.
Beni asıl kahreden, mahkemenin, siyasi otoritenin ve bukalemun medyanın tavrından daha ziyade bu ülke Müslümanlarının böylesine gaflet ve hatta dalalet içinde olmalarıdır.
Bile bile İsrail'in kucağına itilen ve Siyonist kurşunlarla katledilen 10 Müslüman, kim bilir olup biteni nasıl kemikleri sızlayarak izliyordur.
Ve merak ediyorum, İsrail yarın Filistinlilere yine bomba yağdırdığında bu Müslümanlar hangi yüzle sokağa dökülüp İsrail'i lanetleyeceklerdir. Daha bir haç hafta önce İsrail'de ezanı yasaklamak için kanun çıkarmayı gündeme getiren Siyonist rejime en büyük ödülü Türkiye verdi.
Ve bu ülkenin 'sessiz Müslümanları!', Suriye'ye, Mısır'a, Irak'a sövüp sayan Müslümanlar, samimiyet testinden nasıl sınıfta kaldıklarını bütün dünyaya bir kez daha gösterdiler."
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024