"Büyükdoğu" merhum Necip Fazıl'ın, inancı, idealleri, kavgası, sevdası olan her şeyin kavram cümlesidir, bana göre.
Bu "Büyükdoğu" sevdası uğruna hayatının nerdeyse tamamını "yılanlıkuyu"da geçirmişti O.
26 Mayıs Necip Fazıl'ın 100. yaş günüydü, aynı zamanda da ölüm günü.
O farklı tarihlerin 26 Mayıs'ında doğmuş ve ölmüştü.
Cumartesi akşamı AKM'de Necip Fazıl Kısakürek'in 100. duğum yılı münasebetiyle bir etkinlik yapılmıştı.
Organizeyi Kültür Bakanlığı tertip etmişti.
Değerli dostum Okan Egesel'le birlikte izledik etkinliği.
Program, Necip Fazıl'ın hayat hikayesini anlatan filmle son bulmuştu.
Funda Arar'ın Necip Fazıl'ın bestelenmiş Kaldırımlar'ı okumak için sahne alırken, saz heyetini görünce; üstadın "bir gençlik bir gençlik" diye başlayan 'Gençliğe Hitabesi'ni ve o hitabedeki; "ciğerinden kalemime kan çekerek" cümlesiyle nice emlerle yetiştirdiğini ifade ettiği ideal gençliği de düşündüm.
Belgesel film formatında yapılan çalışma, görüştüğüm birkaç isim gibi benim de hoşuma gitmedi.
Necip Fazıl'ı anlatmak için seçilen dil, kelime, üslup ve muhtevayı anlamlandırmakta zorluk çektiğimi ifade edeyim.
"Lâ yuhibbullahul cehre bissûi/Allah kötülükte aleniyeti sevmez" ilahî ölçüsünden yola çıkıp, "Ölülerinizi hayırla yadedin" peygamberî prensibine vardığımızda, üstadın, hasbel beşer/insan olmanın icabı hata ile malul ömrünün bir dönemini kumar illetiyle geçirmiş olduğunu, en ayrıntısına varıncaya kadar "belgelemenin" ne anlama geldiğini hala çözemedim.
Objektiflik mi, yoksa detektiflik mi yapıldı çözemedim.
Belki de salonu, çoğu, "hükümet erkanı yüzüsuyu hürmetine" dolduran o kalabalıktan bir çoğu, bu sayede üstadın son demlerine kadar kurtulamadığı kumar illeti için, bir ara Paris'te donuna kadar varını yoğunu masaya koyduğunu ilk kez öğrenmiş oldu.
Ne gerek vardı?
Belgeselde sayın Necmettin Erbakan için dönemin kızgınlığının eseri olarak üstadın kullandığı dil ve üslubu servise koymanın nereden icabet ettiğini de anlamadım.
Hele de Necmettin Erbakan'ın, belgeselde İnönü ile Ecevit'le, Kenan Evren'le ve diğer bazı devlet erkanıyla aynı kefede tartılıp aynı selede servis edilmesi esnasında, dün hocanın sırtına sinek, bahçesine inek kondurmayanların sırıtmasını hiç ama hiç anlayamadım.
Aslında bütün bunlardan başka anlayamadığım ve anlamlandıramadığım şey başkaydı.
Rahmeti Necip Fazıl "Büyükdoğu" ideali için bir ömrü feda etmişken, tam da onu anlatmak için yapılan programdan bir hafta sonra yine İstanbul'da yapılacak ve "Büyükdoğu"yu "haçlı seferlerine" kurban etmeyi hedef seçmiş "Büyük Ortadoğu Projesi"nin taşeronluğunu üstlenmiş bir Başbakan'ın, bir Dışişleri Bakanı'nın bu toplantıya niye ve hangi anlayışla gelip nutuk attığını da anlayabilmiş değilim.
Şunu da anlayabilmiş değilim;
Erbakan hoca, BOP'culardan daha büyük bir ihaneti mi işlemişti?
Asla ve kat'a...
Peki buna rağmen hocaya bu kadar içlenen üstad, hayatta olsaydı dahilî BOP'culara hangi üslubu reva görürdü sizce?
Hocanın, ilacı yanlış zamanda kullandığı kabul edilse bile, bu bıyık altında gülenlerin yaptığının tek kelimeyle hastayı öldürmekten ne farkı var.
Sayın Başbakan, bir dönem üstadı takdim ettiğini övünerek anlattı.
İyi de, siz o dönemden sonra değiştiğinizi söylemediniz mi, hem de ısrarla.
Yoksa üstad da mı değişti! (haşa)
Konuşmasının bir yerinde, pek de yeri değilken Başbakan, üstadın;
"Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya" mısraını okuyup ekledi;
"Biz de Sakarya'yı ayağa kaldırdık."
Hangi Sakarya'yı kaldırdığını hala anlayabilmiş değilim.
Cumartesi Necip Fazıl'ı İstanbul'da konuk edenler, önümüzdeki hafta da;
Dünyayı kana bulayan,
Conileri,
Canileri,
Zanileri konuk edecekler.
Hayatta olsaydı acaba buna nasıl tepki gösterirdi üstad, onu da çok merak ediyorum.
Yazık oldu üstada.
Bu "Büyükdoğu" sevdası uğruna hayatının nerdeyse tamamını "yılanlıkuyu"da geçirmişti O.
26 Mayıs Necip Fazıl'ın 100. yaş günüydü, aynı zamanda da ölüm günü.
O farklı tarihlerin 26 Mayıs'ında doğmuş ve ölmüştü.
Cumartesi akşamı AKM'de Necip Fazıl Kısakürek'in 100. duğum yılı münasebetiyle bir etkinlik yapılmıştı.
Organizeyi Kültür Bakanlığı tertip etmişti.
Değerli dostum Okan Egesel'le birlikte izledik etkinliği.
Program, Necip Fazıl'ın hayat hikayesini anlatan filmle son bulmuştu.
Funda Arar'ın Necip Fazıl'ın bestelenmiş Kaldırımlar'ı okumak için sahne alırken, saz heyetini görünce; üstadın "bir gençlik bir gençlik" diye başlayan 'Gençliğe Hitabesi'ni ve o hitabedeki; "ciğerinden kalemime kan çekerek" cümlesiyle nice emlerle yetiştirdiğini ifade ettiği ideal gençliği de düşündüm.
Belgesel film formatında yapılan çalışma, görüştüğüm birkaç isim gibi benim de hoşuma gitmedi.
Necip Fazıl'ı anlatmak için seçilen dil, kelime, üslup ve muhtevayı anlamlandırmakta zorluk çektiğimi ifade edeyim.
"Lâ yuhibbullahul cehre bissûi/Allah kötülükte aleniyeti sevmez" ilahî ölçüsünden yola çıkıp, "Ölülerinizi hayırla yadedin" peygamberî prensibine vardığımızda, üstadın, hasbel beşer/insan olmanın icabı hata ile malul ömrünün bir dönemini kumar illetiyle geçirmiş olduğunu, en ayrıntısına varıncaya kadar "belgelemenin" ne anlama geldiğini hala çözemedim.
Objektiflik mi, yoksa detektiflik mi yapıldı çözemedim.
Belki de salonu, çoğu, "hükümet erkanı yüzüsuyu hürmetine" dolduran o kalabalıktan bir çoğu, bu sayede üstadın son demlerine kadar kurtulamadığı kumar illeti için, bir ara Paris'te donuna kadar varını yoğunu masaya koyduğunu ilk kez öğrenmiş oldu.
Ne gerek vardı?
Belgeselde sayın Necmettin Erbakan için dönemin kızgınlığının eseri olarak üstadın kullandığı dil ve üslubu servise koymanın nereden icabet ettiğini de anlamadım.
Hele de Necmettin Erbakan'ın, belgeselde İnönü ile Ecevit'le, Kenan Evren'le ve diğer bazı devlet erkanıyla aynı kefede tartılıp aynı selede servis edilmesi esnasında, dün hocanın sırtına sinek, bahçesine inek kondurmayanların sırıtmasını hiç ama hiç anlayamadım.
Aslında bütün bunlardan başka anlayamadığım ve anlamlandıramadığım şey başkaydı.
Rahmeti Necip Fazıl "Büyükdoğu" ideali için bir ömrü feda etmişken, tam da onu anlatmak için yapılan programdan bir hafta sonra yine İstanbul'da yapılacak ve "Büyükdoğu"yu "haçlı seferlerine" kurban etmeyi hedef seçmiş "Büyük Ortadoğu Projesi"nin taşeronluğunu üstlenmiş bir Başbakan'ın, bir Dışişleri Bakanı'nın bu toplantıya niye ve hangi anlayışla gelip nutuk attığını da anlayabilmiş değilim.
Şunu da anlayabilmiş değilim;
Erbakan hoca, BOP'culardan daha büyük bir ihaneti mi işlemişti?
Asla ve kat'a...
Peki buna rağmen hocaya bu kadar içlenen üstad, hayatta olsaydı dahilî BOP'culara hangi üslubu reva görürdü sizce?
Hocanın, ilacı yanlış zamanda kullandığı kabul edilse bile, bu bıyık altında gülenlerin yaptığının tek kelimeyle hastayı öldürmekten ne farkı var.
Sayın Başbakan, bir dönem üstadı takdim ettiğini övünerek anlattı.
İyi de, siz o dönemden sonra değiştiğinizi söylemediniz mi, hem de ısrarla.
Yoksa üstad da mı değişti! (haşa)
Konuşmasının bir yerinde, pek de yeri değilken Başbakan, üstadın;
"Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya" mısraını okuyup ekledi;
"Biz de Sakarya'yı ayağa kaldırdık."
Hangi Sakarya'yı kaldırdığını hala anlayabilmiş değilim.
Cumartesi Necip Fazıl'ı İstanbul'da konuk edenler, önümüzdeki hafta da;
Dünyayı kana bulayan,
Conileri,
Canileri,
Zanileri konuk edecekler.
Hayatta olsaydı acaba buna nasıl tepki gösterirdi üstad, onu da çok merak ediyorum.
Yazık oldu üstada.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024