Kanaatim odur ki "Çanakkale Savaşı" dünya savaş tarihinin bir özetinden ibarettir. İlk önce Habil ve Kabil'le başlayan savaş her devirde aynı sebep ve aynı gaye için günümüze kadar gelmiştir. Elbette kıyamete kadar da devam edecektir. Çanakkale destanını yazan Mehmetçiğin dışında M. Akif Ersoy gibi savaşı bütün yönleri ile ruhunda, yüreğinde ve damarlarında yaşayan ve yaşatan ikinci bir insan yoktur. M. Akif, Mehmetçiği anlamaya ve anlatmaya çalışırken; "Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi...Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi" derken aslında bir mukayeseden ziyade bir kaderden bir gayeden, bir manadan ve bir var oluş tecellisinden bahsediyor. Bedr'in bir sahnesinde Allah'ın Resulü "Ya Rab! Eğer bu Müslümanlar galip gelmezlerse dünyada sana kulluk edecek hiç kimse kalmayacaktır" diye dua ediyordu. İşte o gün Bedir'de Tevhidi kurtaran Ashab-ı Kiram'ın yaptığını 95 sene önce 18 Mart 1915'de Mehmetçik yapmıştı. İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin denizden ve karadan Çanakkale boğazını geçip Osmanlı'nın başkenti İstanbul'u işgal ettiklerini bir an düşünebilirsek "Çanakkale'yi geçilmez kılan" Mehmetçiğin haçlı galibiyetini Çanakkale boğazına gömerken Tevhidi nasıl kurtardığını daha iyi anlamış oluruz. Tam manası ile 7 cephede savaşarak tarihin en sıkıntılı dönemini yaşayan Osmanlı Çanakkale'de yazdığı destanla her şeye rağmen aynı zamanda Tevhidin, kahramanlığın, adaletin, merhametin, İslami ve insani değerlerin de destanını yazdı. "Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır Kal'a mı göğsündeki kat kat iman" derken Mehmet Akif ister İngiliz, ister Fransız olsun hiç bir gücün, Mehmetçiğin göğsündeki iman kalesinden daha güçlü olmadığını çok net bir şekilde ifade etmiş oluyor. 95 yıl sonra bugüne geldiğimizde olaylara ve gelişmelere baktığımızda İngiliz aynı İngiliz, Fransız aynı Fransız yani batılı ülkelerin dün ne idilerse bugün de aynı olduklarını gerilemek şöyle dursun daha kararlı, daha hırslı, daha planlı bir şekilde üzerimize geldiklerini görüyoruz da acaba biz 95 yıl önceki Çanakkale destanını yazan biz miyiz? Biz o inançtan, o ruhtan, o kahramanlıktan, o tevhitten bugün ne taşıyoruz ve ne kadarını temsil ediyoruz?Bugün biz de 95 yıl önce olduğu gibi "Çanakkale geçilmez" diyebiliyor muyuz? Yoksa Avrupa Birliği adına Çanakkale'ler, Kahramanmaraşlar, Gaziantepler, Şanlıurfalılar, Eskişehirler, Afyonlar, Sakaryalar hülasa ülke toprakları talan mı ediliyor? Başa dönecek olursak 95 yıl önce Tevhidi kurtaran Mehmetçiğin torunları, bugün korkarım Büyük Ortadoğu projesi, Avrupa Birliği, Medeniyetler ve Dinler arası uzlaşma adı altında teslise doğru yol alıyorlar. Edebiyat, tarih, coğrafya, sosyoloji, felsefe gibi dersler saat olarak yetersiz olduğu gibi müfredat olarak ta milli, manevi ve tarihi değerlerden maalesef çok uzaktır. Kendi dinini, dilini, kültürünü ve medeniyetini bilmeyen bir toplum, ecdadının mirasını da asla koruyamaz. Kim ne derse dersin, Tevhit ipine tutunamayanlar hiç şüphesiz, teslis ipini boğazlarında görürler. O günün şartlarında Çanakkale geçilmez destanını yazanlar, bugünleri hiç de böyle düşünmemişlerdir.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010