Cemaat olarak ifade edilen Fethullah Gülen hareketi kapalı kapılar ardında faaliyetlerine başlamıştı. İlk dönemlerinde himmet toplantıları ve eğitim çalışmaları ile meşgul göründüler.
“M. Fethullah Gülen / Rabb’in aciz kulu” imzalı ve 9 Şubat 1998 tarihli “pek muhterem papa cenapları” diye başlayan elden teslim edilen mektubu hatırlayalım. Bu mektubun her satırı konumuz açısından önemli. Ancak bir kısmını burada ifade edelim.
“Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.” denmiş ve papalık misyonunun gerçekleşmesi için ne yapılabileceği detaylı olarak ifade edilmiştir.
Vatikan ziyareti, cemaat için dönüm noktası olmuştur. Cemaat her geçen gün etki alanlarını genişletti. AKP, hükümete geldikten sonra ellerini atmadıkları bir alan kalmadı. İfadelere bakılırsa hukuk camiasına, emniyet teşkilatına epey kadro yerleştirdiler. Cemaat artık hükümetin atanmış ortağı haline geldi. Bir dönemler tedbirli davranan, gözlerden ırak olmayı tercih eden cemaat, artık aleni davranmayı tercih etmeye başladı. Son döneme gelindiğinde, hükümet içerisinde AKP cemaat çatışması gündeme geldi. Bu gündem artık herkesin dilindedir. Etki bakımından zirveye oynayan cemaat, artık hükümet içinde çatışmaya başladı. Hangi taşı kaldırsan altından cemaat çıkmaya başlamıştı artık.
Spor, değişik düşüncedeki insanların bir arada olabildiği bir birlik platformudur. Siyasetin, rantın, kayırmanın bulaşmaması gereken bir sahadır. Maalesef bu saha da kirletilmiştir. En azından kirlilik zihinlere bulaşmıştır; şike adı altında hesaplaşmalar kamuoyunu meşgul etmektedir. Üstelik henüz mahkeme sonuçlanmadan! Cemaatin yayın organları aracılığıyla, ilk günden itibaren yargısız infaz yapılmıştır. Türkiye’de ezici çoğunluğa sahip olan Fenerbahçeli taraftar pankartla “Cemaat Fenerle başa çıkamaz” diye yazarken, ‘’Cemaat Mecliste Fenerbahçe Hapiste’’ sloganları da atması bir tepkinin sonucudur. Bir zamanlar siyasetten şeytandan kaçar gibi kaçan cemaat artık siyasetin en ince ayrıntılarına kadar nüfuz etmeye başlamıştır.
Cemaatin ismiyle birlikte anılan dinlerarası diyalog ve medeniyetler ittifakı AKP tarafından hükümet politikası haline getirilmiştir. Sayın Başbakan bu uygulamalarla din dışı bir nesil yetiştiğini görmüş olacak ki, iktidarının onuncu yılında hem de cemaatle ayrışma noktasında dindar bir nesil yetiştirmenin gerekliliği üzerinde durmaktadır.
Fehmi Koru köşesinde “Burada bir sorum olacak: İki vazoyu birbirine vurduğunuz zaman nasıl bir sonuç ortaya çıkar? Ya da iki yumurtayı? İkisi de kırılır, değil mi? Vazo ile yumurtayı tokuşturduğunuzda da aynı sonucu alırsınız; farklı olmaları ikisinin de kırılmasını engellemez” diyerek meseleyi özetliyor ve şu tespiti yapıyor “Ne olduğunu doğru anlamak için, etrafımızda neler olduğuna ve Türkiye’nin olan-bitene verdiği tepkilere bakmak yeterli.” demektedir.
Hükümet okyanus ötesinin hangi talimatına direndi ki içerden ve dışardan gözdağı verilmeye çalışılıyor buna dikkat etmek gerekir. Artık cemaatin kim adına hareket ettiği, bir cemaatin bu kadar geniş sahada niçin at koşturduğu, bütün bunları yaparken hükümeti bile karşısına alma gücünü nereden bulduğu araştırılmaya değer konulardır.
Unutmamak gerekir ki, her kemalin bir zevali vardır.
“M. Fethullah Gülen / Rabb’in aciz kulu” imzalı ve 9 Şubat 1998 tarihli “pek muhterem papa cenapları” diye başlayan elden teslim edilen mektubu hatırlayalım. Bu mektubun her satırı konumuz açısından önemli. Ancak bir kısmını burada ifade edelim.
“Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.” denmiş ve papalık misyonunun gerçekleşmesi için ne yapılabileceği detaylı olarak ifade edilmiştir.
Vatikan ziyareti, cemaat için dönüm noktası olmuştur. Cemaat her geçen gün etki alanlarını genişletti. AKP, hükümete geldikten sonra ellerini atmadıkları bir alan kalmadı. İfadelere bakılırsa hukuk camiasına, emniyet teşkilatına epey kadro yerleştirdiler. Cemaat artık hükümetin atanmış ortağı haline geldi. Bir dönemler tedbirli davranan, gözlerden ırak olmayı tercih eden cemaat, artık aleni davranmayı tercih etmeye başladı. Son döneme gelindiğinde, hükümet içerisinde AKP cemaat çatışması gündeme geldi. Bu gündem artık herkesin dilindedir. Etki bakımından zirveye oynayan cemaat, artık hükümet içinde çatışmaya başladı. Hangi taşı kaldırsan altından cemaat çıkmaya başlamıştı artık.
Spor, değişik düşüncedeki insanların bir arada olabildiği bir birlik platformudur. Siyasetin, rantın, kayırmanın bulaşmaması gereken bir sahadır. Maalesef bu saha da kirletilmiştir. En azından kirlilik zihinlere bulaşmıştır; şike adı altında hesaplaşmalar kamuoyunu meşgul etmektedir. Üstelik henüz mahkeme sonuçlanmadan! Cemaatin yayın organları aracılığıyla, ilk günden itibaren yargısız infaz yapılmıştır. Türkiye’de ezici çoğunluğa sahip olan Fenerbahçeli taraftar pankartla “Cemaat Fenerle başa çıkamaz” diye yazarken, ‘’Cemaat Mecliste Fenerbahçe Hapiste’’ sloganları da atması bir tepkinin sonucudur. Bir zamanlar siyasetten şeytandan kaçar gibi kaçan cemaat artık siyasetin en ince ayrıntılarına kadar nüfuz etmeye başlamıştır.
Cemaatin ismiyle birlikte anılan dinlerarası diyalog ve medeniyetler ittifakı AKP tarafından hükümet politikası haline getirilmiştir. Sayın Başbakan bu uygulamalarla din dışı bir nesil yetiştiğini görmüş olacak ki, iktidarının onuncu yılında hem de cemaatle ayrışma noktasında dindar bir nesil yetiştirmenin gerekliliği üzerinde durmaktadır.
Fehmi Koru köşesinde “Burada bir sorum olacak: İki vazoyu birbirine vurduğunuz zaman nasıl bir sonuç ortaya çıkar? Ya da iki yumurtayı? İkisi de kırılır, değil mi? Vazo ile yumurtayı tokuşturduğunuzda da aynı sonucu alırsınız; farklı olmaları ikisinin de kırılmasını engellemez” diyerek meseleyi özetliyor ve şu tespiti yapıyor “Ne olduğunu doğru anlamak için, etrafımızda neler olduğuna ve Türkiye’nin olan-bitene verdiği tepkilere bakmak yeterli.” demektedir.
Hükümet okyanus ötesinin hangi talimatına direndi ki içerden ve dışardan gözdağı verilmeye çalışılıyor buna dikkat etmek gerekir. Artık cemaatin kim adına hareket ettiği, bir cemaatin bu kadar geniş sahada niçin at koşturduğu, bütün bunları yaparken hükümeti bile karşısına alma gücünü nereden bulduğu araştırılmaya değer konulardır.
Unutmamak gerekir ki, her kemalin bir zevali vardır.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Geçmişten geleceğe 23 Nisan: Millî bayramlar ve kimlik inşası / 24.04.2024
- Haydar Baş ve Türkiye'nin dönüşüm yolculuğu / 20.04.2024
- Seçmen eğilimi niçin değişti? / 08.04.2024
- 41 maddede 'BTP'ye Evet' demenin gerekçeleri / 30.03.2024
- Yine ikilem yine istismar / 18.03.2024
- Ekonomik gerçekler ve beklentiler / 11.03.2024
- Partilerin mesajı ve seçmenin sınavı / 10.03.2024
- Vatandaşın çığlığına kim cevap verecek / 09.03.2024
- Yerel seçimlerde emeklilerin tercihi ne olacak? / 29.02.2024
- BTP, güçlü bir alternatif / 23.02.2024
- Haydar Baş ve Türkiye'nin dönüşüm yolculuğu / 20.04.2024
- Seçmen eğilimi niçin değişti? / 08.04.2024
- 41 maddede 'BTP'ye Evet' demenin gerekçeleri / 30.03.2024
- Yine ikilem yine istismar / 18.03.2024
- Ekonomik gerçekler ve beklentiler / 11.03.2024
- Partilerin mesajı ve seçmenin sınavı / 10.03.2024
- Vatandaşın çığlığına kim cevap verecek / 09.03.2024
- Yerel seçimlerde emeklilerin tercihi ne olacak? / 29.02.2024
- BTP, güçlü bir alternatif / 23.02.2024