Bir insan düşünün ki gerçek bir müslüman Türk kimliğini en güzel şekilde yaşasın, yaşatsın ve bunu kendine bir o kadar da yakıştırsın. "Milli bütünlüğümüz dini bütünlüğümüzün, dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün teminatıdır" sözlerinin temelinde, birlik ve beraberlik adına başlattığı konferanslarından birinde tanımak-görmek nasip olmuştu O'nu. Öyle ki 13 yaşında çocuk olmanın gerektirdiği tertemiz duygularla birlik ve beraberlik vurgusu cezbetmişti o zaman beni.
Belki de daha 3 yıl öncesi Diyarbakır'dan Bursa'ya göç etmemizin en önemli sebeplerinden biri olan Türk-Kürt ayrılıklarının fitnesiyle kızışan o ortamdan rahmetli babamın "Yedi çocuğumun hangi birini zaptedebilirim" endişesiyle doğduğumuz toprakları terk etmek zorunda kaldığımızın içimizde kavrulan ateşini söndürecekti bu cezbediliş.
Bursa'ya ilk geldiğimiz zamanlarda "nerelisin" diye sorduklarında Diyarbakır dediğimizde, Kürt olduğumuz için bıyık altından yadırgarcasına bakışları bizi içten içe üzerdi. İşte Haydar Hocamın bu "birlik ve beraberlik" konferanslarında "Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Arap hepimiz bir medeniyet çatısı altında bir ve beraber olmak zorundayız. Aksi takdirde bizi bölmek isteyenlerin ekmeğine yağ süreriz" söylemleriyle gözlerimizde umut ışığı belirmeye başlamıştı. Artık bu vatan bizim, bu bayrak bizim biz tek bir milletiz inancıyla Haydar Hocam evimizin baş köşesinde akıllarımızda ve gönüllerimizde taht kurmuştu.
O, bizi biz yapan milli ve manevi değerlerimize her ne olursa olsun sahip çıkmamız gerektiğini, aidiyet duygusunu çoktan nakşetmişti bile. Zaman ilerledikçe Haydar Hocamızdan aldığımız bilgiler doğrultusunda hayata geçirdiklerimizle yaşamak her geçen gün daha anlam kazandırıyordu her birimize.
İcmal gençliği olarak sosyal bir hayatı müslüman Türk kimliğiyle dolu dolu yaşıyorduk. Okuyan, anlatan, yaşayan ve başkalarının da yaşamasına vesile olacak o kadar güzel çalışmalarımız olmuştu ki… Her biri ayrı kültürden gelen ama birlik ve beraberlik duygusunu doruk noktada yaşayan "ne olduğumuzun nereli olduğumuzun önemi olmayan" yeni bir hayat felsefesine çoktan başlamıştık. Çünkü biz Haydar hocanın fikirleriyle bir ve beraber olmayı öğrenmiştik. İnsan olmayı, insan gibi yaşamayı O'nun deyimiyle eşref-i mahluk olma yolunda ilerlemeyi ahdetmiştik. Buna inancımız tamdı.
İlerleyen zamanlarda Allah'ın takdiri ki yeni bir hayata daha başlamıştım. Artık bir Karadeniz gelini olmuştum. Evet, o dönemde yine Kürt kızı olmak çok da kolay değildi, önyargılar vardı elbet. Ama Haydar Hocamdan öğrendiklerimizle yaşadığımız hayat tarzında bu önyargı takdire dönüşmüştü kısa bir zaman içerisinde. Sevilen, değer gören, her konuda güvenilen hatta deyim yerindeyse örnek gösterilen bir Kürt gelindim artık. Bu, zaman geçtikçe daha da artmış ve hayatım son derece huzurla dolu geçmişti çok şükür. İşte bu kimliği gerçekten Haydar Hocam sayesinde kazanmıştım.
Bu, sadece bir kısmıydı yaşadıklarımın. Haydar Hocamın bu ülkede Türk-Kürt kavgasını, insanların etnik kimliklere olan önyargısını yerle yeksan ettiğinin ispatı olmuştu benim için artık. Sadece bu değildi Alevi-Sünni-Şii çatışmasını da bitirdi Haydar Hocam. Öyle ki Alevi komşularımız kimliğini gizlerlerdi. Bizde de son derece önyargı vardı onlara karşı. Ama "Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt Sempozyumları" ve Ehl-i Beyt külliyatı eserleri ile bin yıllık bir fitneyi açığa çıkardı. Böylece büyük bir mezhep kavgasını da sona erdirerek yine bizleri büyük bir vebal altında kalmaktan kurtardı. Dini bütünlüğümüzü teminat altına almış oldu ülkemizde. Bu herkesin istese de yapabileceği bir iş değildi.
"Hoş Geldin Atatürk" eseriyle yine toplumdaki ötekileştirmeyi büyük bir özveriyle frenleyerek bu sefer de milli bütünlüğümüzü teminat altına almıştı. Artık sağı-solu, Alevi'si-Sünni'si şucusu-bucusu diye bir ayrımcılık olmayacaktı. Zaten 15 Temmuz öncesi Fetö ile ilgili yıllarca yaptığı ikazlara kulak verilseydi asla böyle bir ihanete kimse cesaret edemeyecekti.
Bildiğim tek şey Allah bu kadar büyük bir vazifeyi ancak seçtiği bir kuluna verebilirdi. Bu cesareti ortaya koyacak başka bir Allah kulu olmamıştır bugüne kadar. Emeği çok, hakkı ödenmez. Allah bizleri O'na lâyık eylesin. Son nefesimize kadar O'nun bu kutlu davasında şimdiki genel başkanımız Hüseyin Baş Bey'le beraber eylesin. Allah bizlere de şefaatini nasip eylesin.
- DİYETİSYEN FATMA ÖZDEMİR: Ramazanda tatlı krizlerine son / 20.03.2024
- FATMA ÖZDEMİR: Ramazanda beslenmeye dikkat! / 12.03.2024
- YASEMİN ÖZBEY: Muhalif basına açık mektup! Hâlâ mı? / 29.11.2023
- Fatıma Zehra Aydın: İnancımızı anlamadığımız için Atatürk’ü de anlamadık / 20.08.2023
- Rabia Sümeyye Aydın: Yolsuzluk konusunda da ‘NAS’ olduğunu biliyor muydunuz? / 13.08.2023
- JÜLİDE DOYURUM: ‘Allah dostları aynadır’ / 05.07.2023
- İlyas Güneştekin: Seçim analizi ve BTP lideri Hüseyin Baş / 03.06.2023
- R.Sümeyye Aydın: Sandıktan sonra da umut var / 26.05.2023
- ALİ HAMZA AYDIN: Bireyin mutluluğu toplumsal huzurdur / 02.04.2023