'Çocukluğumdan kalan Ramazanlar'
Yazar Orhan Okay çocukluğuna rastlayan Ramazanları anlatmaya devam ediyor: "Ben bir kış Ramazan'ında doğmuşum. Kendimi hatırladığım zaman Ramazan artık sonbahara, çocukluk?gençlik arası yıllarımda da yaza geliyordu. Malum, her çocuk gibi beni de önce yarı
15.07.2013 00:00:00
Yazar Orhan Okay çocukluğuna rastlayan Ramazanları anlatmaya devam ediyor: "Ben bir kış Ramazan'ında doğmuşum. Kendimi hatırladığım zaman Ramazan artık sonbahara, çocukluk?gençlik arası yıllarımda da yaza geliyordu. Malum, her çocuk gibi beni de önce yarım oruçla kandırdılar. Yani sahura kalkmak, sonra ya öğünleri tam yiyip aralarda yememek veya öğleye kadar tutmak gibi. Bu, doğrusu işin eğlenceli tarafıydı. Oyuna da engel olmuyordu. Fakat yine çocuk yaşlarda, kendi isteğimle tuttuğum ilk tam orucumu iyi hatırlıyorum. Öğle vaktini biraz geçtikten sonra anneme sık sık, iftara ne kadar kaldığını, iftar yaklaşınca da babama, bayrama kaç gün kaldığını sorduğumu da unutmadım.O yıllar devletin ve devletlilerin Ramazan'a ilgi gösterdiklerini bilmiyorum. Diyanet İşleri Reisliği o zaman da vardı; ama bir bülteni filan olmadığı gibi zaten tek olan devlet radyosunda da diyanet saati diye bir şey yoktu. Gazetelerin Ramazan'ı haber verdiklerini biliyorum da onların Ramazan ilâveleri değil, herhangi bir dinî yazı bile yayınlamadıkları da muhakkaktı. Ama toplum hayatında böyle bir kesinti yoktu. Mahallemiz, Balat ve Fener, çoğunlukla gayri müslimlerin yaşadıkları bir semtti. Çoğunu Rumların işlettikleri meyhaneler de kandillerde ve Ramazalar'da kapanır, hatta kepenklerine bunu hatırlatan bir kâğıt da yapıştırılırdı. Ramazan'a yakın alış?veriş artar, Ramazan'da camiler mutaddan daha çok canlanır. Fatih, Beyazıt, Sultan Ahmed gibi büyük camilerde özellikle ikindi akşam arası, pufla gibi minderlere oturmuş hafızlar mukabele okur, vaazlar verilirdi. Bu büyük camilere ilk girdiğiniz zaman sağdan?soldan değişik sesler birbirine karışır, her birinin etrafında, gördüğü ilgiye göre kırk?elli kişilik cemaat toplanmış kürsülerden hangisini dinlemek isterseniz oraya çökerdiniz.Ramazan'ı, Osmanlı toplumunda özel bir zaman haline getiren, teravih ile sahur arasının doldurulması örfüdür (veya âdeti). Bu ayda esnaf ve devair de gündüz daha az çalıştığından teravihten sonra uyumak çok defa düşünülmezdi. Aileler arasında sohbetler, aile oyunları, bazı meclislerde dinî?ilmî bahisler (son yüzyıllarda sarayda verilen huzur dersleri gibi), bazı mekânlarda şiir ve edebiyat sohbetleri gibi zamanı faydalı, hiç değilse zararsız geçirme gibi bir gelenek teşekkül etmişti. Ancak bir süre sonra bunun Ramazan'ın ulviyetine yakışmayacak derecede seviyesiz gösterilere döndüğü görülmektedir. Muhtemelen 19. yüzyıl sonlarına doğru yani Tanzimat'ın getirdiği alafrangalaşmanın tesiriyle başlamış olan Direkler Arası eğlenceleri gibi? Ancak bunun da zannedildiği kadar genelleşmediğini, hepsi üç dört yüz metre uzunluğunda bu caddenin bile sadece bir kısmında çoğu Ermeni ve Rum truplarına ait kanto ve benzeri gösterilerin yer aldığını, bunun dışında daha seviyeli tiyatrolar, musiki fasılları, şiir sohbetleri yapılan mekânların bulunduğunu belirtmek gerekir. Unutulmamalıdır ki İkinci Meşrutiyet'e kadar dillere destan olan Hacı Reşit'in çayhanesi de, bir konservatuvar gibi çalışan Darüttalim?i Musiki de, Meşrutiyet'ten sonra ilmî sohbetlerin yapıldığı İttihad ve Terakki'nin İlmiye Mahfili de hep bu Direkler Arası'ndadır.Benim çocukluğumda ise böyle Ramazan eğlenceleri pek kalmamıştı. Yalnız kışa rastlayan bir Ramazan'da Balat'ta bir kahvehanede bütün Ramazan boyunca Karagöz oynatıldığını biliyorum. Yaza gelen Ramazan'da ise, evimize yakın boş bir arsaya ip cambazları yerleşirdi. Çok defa bedava tarafından ya evimizin balkonundan yahut da bahçe duvarımıza oturarak seyrettiğim bu cambazların yüreklerimizi ağzımıza getiren gösterileri, ince saz fasılları ve yer yer Şekspir'den makaslanmış dramları bir başka konudur."