Her toplumun kendine göre bir hukuk ve ahlak anlayışı vardır. Toplumun düzeni, huzuru ve geleceği bu iki temel kavram üzerine kurulur.
Hukuk ve ahlak o kadar önemlidir ki genel hukuk ve ahlakın yanında bir de hususi hukuk ve ahlak vardır. Meslek gruplarının her birinin iç hukukları ve mesleki ahlakları bunun en canlı ve önemli bir örneğidir.
Mesleğin toplumdaki yeri ve etkisi onun hukuki ve ahlaki yapısını çok yakından ilgilendirir. Bazı meslekler bir şahsı, bir aileyi veya toplumun bir kesimini içine alır. Ama bazı meslekler vardır ki, toplumun tamamını etkiler.
Siyasiler, ticaret, sanat, spor ve medya toplumun tamamını ilgilendiren ve etkisi altına alan mesleklerin başında gelir. O bakımdan bunların doğru, iyi ve başarılı olmaları toplumun yararına, yanlış, çirkin ve başarısız olmaları da toplumun zararınadır.
Bilhassa medya her saniye toplumu yakından ilgilendirmesi münasebetiyle faydası ve zararı hiç bir meslekle kıyaslanamayacak kadar çok önemlidir ve hayatidir.
Dolayısıyla medya toplum yararına olan bir doğru fikrin hareketin, davranışın yanında olmak zorundadır. Medya ailevi bir hizmet kapısı değildir. Resmi veya gayr-i resmi kamu görevidir. Bu bakımdan medya mensuplarının basın kartları vardır. Ve hiç bir meslekte olmayan hak ve hürriyetlere sahiptirler.
Bunların kötüye kullanılması evcilik oynayan çocukların "oyunbozanlığına" benzemez. Çünkü bunlar kendi oyuncaklarını değil devletin ve milletin varlığını yapboz tahtasına çevirerek bütün toplumu tehdit etmektedirler.
Ülkemizde siyasete güven duyulmaması, medyaya itibar edilmemesi ülke adına düşünülmesi ve gereği yapılması gereken hususların başında olmalıdır.
70 milyonluk bir ülkede gittikçe güven ve itibar kaybeden bu siyaset ve medya öncelikle kendilerini hesaba çekmeli, bu millete ne yaptılar ki bu milletle bir türlü barışamıyorlar.
Bu millet kendilerine gereken dersi vermeden kendilerine bir çeki-düzen verseler çok iyi olacak. Ama bu basireti, bu olgunluğu yerine getiremezlerse hukuk önünde herkes gibi onlar da hesap vereceklerdir.
Hususen medyanın yıllardan beri yaptığı yayınlar, yorumlar, isnatlar, iftiralar ve ithamlar yetkililer tarafından hukuk önünde masaya yatırılmadıkça bu ülke hiç bir problemlerini çözemez.
Küçülen dünyada haberleşmenin, ulaşımın ve iletişimin saniyelerle gerçekleştirildiği bir ortamda yalanın yatsıya varması da mümkün olamayacağına göre geriye hukuki ve ahlaki yaptırımlar kalıyor.
Bence Hürriyet gazetesi yazarı Sayın Çölaşan'ın, patron ve yazar kadrosunun, bilhassa okuyucularının, hukukçuların olaylara bir de bu açıdan bakmaları şarttır. Eğer hukuki ve ahlaki değerler hala geçerliliğini koruyorlarsa...
İşin bir başka yönü "Ermeni Soykırım İddialarını Red ve Ulusal Bağımsızlık" gibi bir konuda, dün şehit kanıyla renklenen bayrakların bugün gözyaşlarıyla yüceldiği bir ortamda düşmanı sevindirircesine karşı cephede yer almak ülke adına gerçekten büyük bir tarihsizlik ve büyük bir tehlikedir.
Eğer bir meslek ve hizmet hukuku ve ahlakı sözkonusu ise; işin doğrusunu öğrenmek ve onu olduğu gibi halka duyurmak gerekmez mi. Bir insan düşünün elinde bayrak Anadolu'yu dolaşıyor, milyonları peşinden koşturuyor. Sizce bu ilgilenmeye, araştırılmaya, görüşülmeye, konuşulmaya ve ardından da manşetlere taşınmaya değmez mi?
İşte sizin Prof. Dr. Haydar Baş için yapmanız gereken budur. Hayır bunu yapmak işinize gelmiyorsa bu ülkede hukukun ve ahlaki değerlerin var olduğuna inanan milyonların Kuvayı Milliye ruhunun etrafında kenetlendiğini unutmayın.
Artık meydanlar boş değil...
Hukuk ve ahlak o kadar önemlidir ki genel hukuk ve ahlakın yanında bir de hususi hukuk ve ahlak vardır. Meslek gruplarının her birinin iç hukukları ve mesleki ahlakları bunun en canlı ve önemli bir örneğidir.
Mesleğin toplumdaki yeri ve etkisi onun hukuki ve ahlaki yapısını çok yakından ilgilendirir. Bazı meslekler bir şahsı, bir aileyi veya toplumun bir kesimini içine alır. Ama bazı meslekler vardır ki, toplumun tamamını etkiler.
Siyasiler, ticaret, sanat, spor ve medya toplumun tamamını ilgilendiren ve etkisi altına alan mesleklerin başında gelir. O bakımdan bunların doğru, iyi ve başarılı olmaları toplumun yararına, yanlış, çirkin ve başarısız olmaları da toplumun zararınadır.
Bilhassa medya her saniye toplumu yakından ilgilendirmesi münasebetiyle faydası ve zararı hiç bir meslekle kıyaslanamayacak kadar çok önemlidir ve hayatidir.
Dolayısıyla medya toplum yararına olan bir doğru fikrin hareketin, davranışın yanında olmak zorundadır. Medya ailevi bir hizmet kapısı değildir. Resmi veya gayr-i resmi kamu görevidir. Bu bakımdan medya mensuplarının basın kartları vardır. Ve hiç bir meslekte olmayan hak ve hürriyetlere sahiptirler.
Bunların kötüye kullanılması evcilik oynayan çocukların "oyunbozanlığına" benzemez. Çünkü bunlar kendi oyuncaklarını değil devletin ve milletin varlığını yapboz tahtasına çevirerek bütün toplumu tehdit etmektedirler.
Ülkemizde siyasete güven duyulmaması, medyaya itibar edilmemesi ülke adına düşünülmesi ve gereği yapılması gereken hususların başında olmalıdır.
70 milyonluk bir ülkede gittikçe güven ve itibar kaybeden bu siyaset ve medya öncelikle kendilerini hesaba çekmeli, bu millete ne yaptılar ki bu milletle bir türlü barışamıyorlar.
Bu millet kendilerine gereken dersi vermeden kendilerine bir çeki-düzen verseler çok iyi olacak. Ama bu basireti, bu olgunluğu yerine getiremezlerse hukuk önünde herkes gibi onlar da hesap vereceklerdir.
Hususen medyanın yıllardan beri yaptığı yayınlar, yorumlar, isnatlar, iftiralar ve ithamlar yetkililer tarafından hukuk önünde masaya yatırılmadıkça bu ülke hiç bir problemlerini çözemez.
Küçülen dünyada haberleşmenin, ulaşımın ve iletişimin saniyelerle gerçekleştirildiği bir ortamda yalanın yatsıya varması da mümkün olamayacağına göre geriye hukuki ve ahlaki yaptırımlar kalıyor.
Bence Hürriyet gazetesi yazarı Sayın Çölaşan'ın, patron ve yazar kadrosunun, bilhassa okuyucularının, hukukçuların olaylara bir de bu açıdan bakmaları şarttır. Eğer hukuki ve ahlaki değerler hala geçerliliğini koruyorlarsa...
İşin bir başka yönü "Ermeni Soykırım İddialarını Red ve Ulusal Bağımsızlık" gibi bir konuda, dün şehit kanıyla renklenen bayrakların bugün gözyaşlarıyla yüceldiği bir ortamda düşmanı sevindirircesine karşı cephede yer almak ülke adına gerçekten büyük bir tarihsizlik ve büyük bir tehlikedir.
Eğer bir meslek ve hizmet hukuku ve ahlakı sözkonusu ise; işin doğrusunu öğrenmek ve onu olduğu gibi halka duyurmak gerekmez mi. Bir insan düşünün elinde bayrak Anadolu'yu dolaşıyor, milyonları peşinden koşturuyor. Sizce bu ilgilenmeye, araştırılmaya, görüşülmeye, konuşulmaya ve ardından da manşetlere taşınmaya değmez mi?
İşte sizin Prof. Dr. Haydar Baş için yapmanız gereken budur. Hayır bunu yapmak işinize gelmiyorsa bu ülkede hukukun ve ahlaki değerlerin var olduğuna inanan milyonların Kuvayı Milliye ruhunun etrafında kenetlendiğini unutmayın.
Artık meydanlar boş değil...
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010