Erdoğan, başbakan olduğunda Cumhurbaşkanlığı koltuğunda A. Necdet Sezer oturuyordu. Abdullah Gül'ü Çankaya'ya gönderene kadar Erdoğan'ın dilinden A. Necdet Sezer hiç düşmedi. Gittiği yerlerde, yaptığı açıklamalarda her daim cumhurbaşkanından şikâyetçi oldu. Hatta işi arabesklendirerek, "çok çektim ben bu cumhurbaşkanından" bile dedi. En büyük şikâyeti çıkardıkları kanunların Köşkten dönmesiydi. Önümüzü kesiyor, diyordu Erdoğan. Sayın Sezer, koalisyon hükümeti döneminde (yanılmıyorsam 26, 2 yılda), AKP hükümeti döneminde (5 yılda) 73 kanun teklifini geri göndermişti. Haklıydı, haksızdı geçelim? Şimdi "Anayasanın bana verdiği yetkileri kullanırım" diyen Erdoğan'a soruyorum; "O geri göndermeleri (vetoları) Sayın Sezer, anayasanın verdiği yetkilerle yapmıyor muydu?" Sonra Abdullah Gül, Köşk'e uğurlandı. Sayın Gül, il il Türkiye'yi geziyor, Çankaya'da olduğu zamanlarda ise gelene, geç diyordu. Yıl 2012 oldu. Gül'ün bir daha aday olamayacağı kesinleşti. Geri dönüş için de olumsuz sinyaller alıyordu.Ve o yıl, Ankara'daki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında bir barikat krizi yaşandı. Devletin tepesi, Ankara Valisi'ne, Cumhuriyet Bayramı'nın rahatlıkla kutlanması için barikatların kaldırılma emrini veriyor. Erdoğan buna içerliyor. "Ben böyle bir emir vermedim. Sayın Gül'ün de vereceğine inanmıyorum" diyordu. Neden? Çünkü böyle bir emir, Erdoğan'a göre "devlette çift başlılık" demekti ve kabul edilemezdi. Ama Sayın Gül, emri kendisinin verdiğinin, bunun çok doğal olduğunu, Anayasa ve kanunlarda herkesin görev ve yetkilerinin belirtildiğini, vurguladı. Haliyle Erdoğan daha derinden içerledi. Sonucu biliyorsunuz; Gül ömür boyu emekliye?Normalde Cumhurbaşkanı "üst" makam, başbakan "alt" makamdır. Bugünkü "vesayet" göndermesine bakarsak! Demek ki, o gün alt, üste bir vesayet kurmaya çalışmış ve kurmuş oluyor. Ve nihayet Erdoğan hep şikâyetçi olduğu o koltuğa çıktı, oturdu. Elindeki tek koz, "beni halk seçti. Ben, halkın cumhurbaşkanıyım" iddiasıydı. Ama bu kozunu da kendi eliyle çürüttü. AKP'den başka hiçbir siyasi partiyle, bırak diyalogu en ağır eleştirilerine devam etti. Medyaya karşı aynı tavrını sürdürdü. Yüksek yargıya, iş adamlarına karşı rest üzerine restler çekti. Millet ise çoktan "evde zor tuttukları" ve diğerleri diye ayrılmıştı. Şimdi AKP'yle de çatırdamalar başladı. Eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, 15 Aralık 2014 günü "Cumhurbaşkanı Erdoğan, 5 Ocak'taki Bakanlar Kurulu'na başkanlık edecek" demişti. Cevap 10 gün sonra Başbakan Davutoğlu'ndan geldi; "Cumhurbaşkanımızla, beni ilgilendiren konular sadece Cumhurbaşkanımızın zatı ve benim tarafımdan açıklanır. Dolayısıyla 5 Ocak'ta böyle bir toplantı yok." Türkçe olarak başbakan, Binali Yıldırım'a, "haddini bil" diyordu. İşte bu tercümeyi Başbakan Yardımcısı Arınç direk yaptı; "Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında kalması gereken, birlikte karar vermesi gereken bir konuda hiçbir sıfat taşımayan bir insanın 5 Ocak'ta hükümet, Cumhurbaşkanlığı başkanlığında toplanacak demesi yanlıştır."Sayın Sezer döneminde "cumhurbaşkanının" yetkilerini hatırlamayan Erdoğan, bir anda hafıza tazeledi ve "Cumhurbaşkanı, bu devletin başıdır. Bu devletin başı olarak da yetkisini kullanır" dedi.Devamında ise "Bir Cumhurbaşkanı olarak, Bakanlar Kurulu'na başkanlık edeceğim. Anayasa'nın "Başkanlık eder, gerekli görüldüğü hallerde toplar" hükmü var? Biz, Sayın Başbakan'la da konuyu görüşerek ayın 19'unda ben, Bakanlar Kurulu'nu Beştepe'de toplayacağım? Bunun dışındaki şeylerde de Cumhurbaşkanı üzerinde kimse vesayet kurmaya kalkmasın."Şimdi Erdoğan'ın başbakanlık dönemlerindeki Cumhurbaşkanlarına karşı duruşlarını bir hatırlayalım ve dört ay önce başbakanlıktan, cumhurbaşkanlığına seçilen Erdoğan'ın partisine dönerek "Cumhurbaşkanı üzerinde kimse vesayet kurmaya kalkmasın" çıkışını düşünelim.Kim, Erdoğan üzerinde vesayet kurmaya çalışıyor olabilir? Ve neden? Başta Davutoğlu olmak üzere birçok bakan "dublör" olarak tanımlanmaktan, üzerlerinde her daim bir baskı hissetmekten ve kendi programlarını değil de belirlenen programları uygulamaktan rahatsız. Evet, AKP içinde Erdoğan'ı seven çok ama sevmeyenler de bir o kadar. Diğer taraftan ise Cumhurbaşkanı, Anayasa'nın 104. maddesine işaret ediyor. Ama Saygı değer Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Ünal Emiroğlu'nun yazı ve programlarından öğrenebildiğim kadarıyla, 104. madde başkanlık yetkisi verirken, 105. madde sorumluluğu hükümete veriyor. Yani cumhurbaşkanına "evet, başkansın ama hepsi o kadar. Karar ve icraat hükümetindir" diyor.Acaba diyorum! Bu vesayet çıkışı, yarın beni sakın etkisiz elaman yerine koymayın, gözdağı mıdır?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025