O gün bugündür evet, dünya yine dönüyor ama, bir inceleyin bakalım nasıl dönüyor.
Şehid-i Kerbela, Hz. Hüseyin'in mübarek kanı toprakla buluştuğu günden beri evet dünya, sünnetullah gereği dönüşünü sürdürüyor ama, hep deli dönüyor, hep divâne dönüyor.
Taşına-toprağına, ağacına-yaprağına, yağmuruna-yaşına, fırtınasına-kasırgasına, tipisine-boranına Kerbela çölünde olanların acısı, sancısı, elemi, kederi, derdi ve ıstırabı sinmiş bir gezegen nasıl dönerse işte öyle dönüyor dünya.
Dağlar… Dünyanın sırtına, dünyanın bağrına yerleştirilmiş olan dağlar, o gün Hz. Ali ve Fatma ana evladının, Hasan ve Hüseyin oğullarının ve kızlarının, Bacı Zeynep ve oğullarının, Ümmülbenin ve oğullarının ah u eninlerini, feryad u figanlarını duyduktan sonra dünyanın sırtına daha ağır yük olmaya başladılar.
Gezegeni oluşturan unsurlardan oldukları halde artık gezegenin sırtında adeta taşınmaz, taşınamaz yük haline geldiler.
Sular… Akar sular, dereler, çaylar, ırmaklar nehirler... O günden sonra nasıl da deli-divâne, nasıl da kayalara çarpa çarpa akmaya başladılar.
Hele Fırat nehri... Lüzumu halinde, hın-i hacette, kendisine şiddetle ihtiyaç hasıl olduğunda peygamber torunlarına, Ali-Fatma evladına, hele hele kundaktaki küçücük Ali'ye su vermeyecekti, veremeyecekti de daha ne güne akıp duruyordu?
O gün yeryüzünün bir yüzünde, ama yaman ve gerçekten duman bir yüzünde, susuzluktan dudakları çatlamış olan ehli beyt fertlerine, hele hele çocuklarına, hele hele, caniler tarafından küpeleri alınırken kulakları koparılmış olan küçük Rukayye'ye su vermeyecekti, veremeyecekti de Fırat olmanın ne anlamı vardı?
O gün bugündür, Fırat Nehrinin akışında, çağlayışında, Peygamber evladına su verememiş olmanın derin hüznü ve mahcubiyeti vardır Fırat nehri üzerinde.
Dağların deli-divâne ağladığı, suların yana-yakıla çağladığı bu korkunç cineyete, tarihte eşi-benzeri görülmemiş vahşete ilgisiz kalmanın, umursamaz takılmanın adına 'ehli sünnet' demişler, hiç olacak iş mi, bu taş bu duvara ve bu duvar bu binaya hiç yakışmış mı?
Tam da bu günlerde, içinden geçtiğimiz matem ayı Muharrem'de, Fuzuli'nin 'Su Kasidesi'ni dönüp dönüp okumanızı tavsiye ederiz:
"Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su"
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024