Atatürk sonrasında ise bürokrasi içinde ayrışmalar ve çatışmalar başlamak ile birlikte bürokrasi, devletin stratejik aklını özerkleştirerek geliştirmeyi ve kendisini devletin bir parçası yapmayı başaramadı. Belki bunun en önemli nedeni, Atatürk'ten sonra gelen İnönü'nün bir yandan Atatürk'ün temsil ettiği stratejik aklı temsil etmemesi ama öte yandan da Atatürk'ün temsil ettiği stratejik aklın siyasal iktidardan özerkleşerek yaşamasını sağlayacak bir yapılanmaya imkan vermeyecek kadar devleti kontrol altında tutmayı becermesidirAyrıca, Hitler karşısında ilerleyen Kızılordu, Ankara'nın paniğe kapılmasına neden olmuş, İnönü, 19 Mayıs 1944'te yaptığı konuşma ile devletin kurucu ideolojisi olan Türk milliyetçiliğini devletin dışına iterek ortaya bürokratik araçlarla doldurulamayacak büyük bir ideolojik boşluk çıkmasına da neden olmuştur. İnönü sonrasında stratejik bir akıl gelişmemiştir. Ne 27 Mayıs 1960, ne 22 Şubat ne de 21 Mayıs askeri müdahale ve müdahale girişimleri derin devlet girişimlerinin sonuçlarıdır. Türkiye'de PKK'nın 'derin devlet' dediği olgu, devletin toprak bütünlüğü açık tehdit altına girdiği zaman gerçekleşen, dönemin siyasal iktidarlarından özerk olmayan, geniş bir sistemin ürünü olmaktan çok, bir can havlinin ürünü olan milli nefsi müdafaadır. Ancak Türkiye'deki olgu Batı'daki devletin stratejik aklı gibi akılcı, sürekli, düzenli, etkili olamamıştır. Bu arada PKK'ya karşı verilen mücadele döneminde aynı kurumda, aynı ilçede veya ilde bir araya sadece tesadüfi tayin sonucu gelen bürokratların bazıları 'Ne Mutlu Türküm diyene' dedikleri için kimse kendilerine görev vermemiş olmasına rağmen 'durumdan görev çıkararak' Türkiye'yi savunma vazifesini bulundukları noktada kanunun dışına çıkmadan ama kanunu da çok dar yorumlamadan, orada çalıştıkları sürece üstlenmişlerdir. Dönemin olağanüstü koşulları altında bu çalışmalar siyasi ve bürokratik mekanizmalar tarafından takdirle karşılanmış ve/veya görmemezlikten gelinmiştir. Bu tür resmi olmayan etkinliklere de PKK veya kavramı irdelemenden devralan bilinçsiz medya tarafından 'derin devlet' nitelemesi yapılmıştır. Oysa, bu tür çalışmaların, oluşumların devletin özerk stratejik aklı ile ilişkisi yoktur ve bu çerçevede PKK'nın ürettiği kavram olan 'derin devlet' kavramı ile açıklamak mümkün değildir.Sonuç olarak söylenmesi gereken; bir millet için en fazla tercihe şayan olanı ülkeyi yöneten politikacıların devletten özerk bir stratejik akla gerek bırakmayacak kadar stratejik bilgiye sahip olmaları, milli menfaatleri kişi ve parti menfaatlerinin üzerinde tutarak ülkeyi yönetmeleridir. Türkiye'de bu keyfiyet ne yazık ki Atatürk dönemi ile sınırlı kalmıştır. Ve Türk devletinin stratejik aklı zaafa uğradığı için 1940'lardan itibaren Türkiye'nin yüksek menfaatlerinin savunulması zorlaşmıştır. Türkiye'nin stratejik aklını üretmeye başlaması 'derin devlet' gibi özünde Türk ulusunun devletini hedefleyen kavramları gömmek kendi kavramlarımızı üretmekle başlayacaktır. Ulaştığımız aşamada artık Başbakan Erdoğan, 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını' üst kimlik ilan ederek, 'Türklerin de Türkiye'de yaşayan etnik gruplardan' birisi olduğu tespitini yapabilmektedir. Eğer Türk milletinin ve devletinin, siyasal iktidarlardan özerk stratejik aklı olsaydı, Türkiye bu durumda olmazdı. Türk milletinin bugün karşı karşıya olduğu tehdit devletin milli devlet olma konumunun tehdit altında olmasıdır. Eğer böyle olmasaydı, Birinci Ordu komutanı görevden ayrılırken üniter devlete vurgu yapmaz, göreve gelen Birinci Ordu komutanı üniter devletin altını çizmezdi. Eğer milli devlet tehdit altında olmasaydı, MGK son toplantısında Anayasa'nın ilk üç maddesini gündeme getirmezdi. Derin aklın, stratejik aklın olmamasının sonucudur bu. Ümit Özdağ/ Akşam
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.