Tasavvuf bahçesinin elvan elvan güllerinden Necip Fazıl üstadın billur Türkçesi ile istifade etmeye devam ediyoruz:
Benan Muhammed... Mısırlı... Hicri üçüncü asır...
Birgün karşısına, bir vesile, yırtıcı bir canavar çıkardılar. Bu bir arslandı. Arslan onun yanına kedi gibi sokulup ellerini yalamaya başladı. Sordular:
- Canavar senin ellerini yalarken gönlüne ne geldi?
- Güzel bir şey geldi. O anda din alimi geçinen ve boyuna asılıp kapanan bir takım ağızları düşündüm. O ağızlar ki, yırtıcı hayvanların ağzı, onların yanında masumdur.
Zengi Ata dağda tepede sığırları güderken namazını kıldıktan sonra sesli ve açık zikre başlarmış... O zaman hayvanlar otlamayı bırakıp, halka halinde bekleşir, zikir sona ermeden otlamazlarmış...
Hoca Ubeydullah Hazretleri buyurmuşlar:
-Zengi Ata'nın mezarını her ziyaret edişinde kabirden "Allah Allah" nidası duyardım.
***
Bir gün Tebriz'de bir Yahudi, Şems'in karşısına dikiliverdi.
- Müjde ya Şems, Mevlana geliyor!...
Ve Şems, ne kadar malı ve mülkü varsa bu Yahudiye hediye etti. Biraz sonra başka biri Şems'e dediki:
- Yahudi seni aldattı ve bütün malını aldı. Ortada ne Mevlana var, ne bir şey... Gelen giden yok... Yahudi sana yalan söyledi!..
- Biliyorum, dedi Şems ben malımı mülkümü bu sözün yalanına verdim, doğrusuna canımı vermek lazımdı. Gerçekten dostluk mevzuunda o gün bugün, bundan daha güzel bir örnek gösterilemedi.
***
Nureddin Abdurrahman.. Hicri yedinci asır. Bağdat'ta öldü....
Tefsirci:
- Bu yol rehbersiz aşılmaz. Bu yol sülük yolu bambaşka bir iş. Demircilik isteyen kuyumcuya baş vurursa gülerler. Kuru akıl ve idrak usulleriyle ereceğini sanan da apışıp kalır. Bu davayı Nureddin cevaplandırmıştır.
***
Alaüddevle... Samman'lı... Hicri Yedinci Asır...
Zamanın beylerinden ve soylularından... Devrinin sultanına orduda hizmet ederken, ilahı nasibe cezbeye nail oldu ve bu yola atıldı.
Birgün Moğol Emirlerinden biri, ona iki ördek getirdi ve kabülünü rica etti:
- Bu ördekleri benim doğanım tuttu; helaldir, kabul buyurun!...
Şeyh cevap verdi:
- Ördeklerde iş yok; iş senin doğanında... Dün senin doğanın bir ihtiyar kadının tavuklarını yedi ve ondan aldığı kuvvetle bu ördekleri tuttu. Bu ördekleri ancak sen yiyebilirsin; onlar sana layık... Ayrıca sana sormak isterim: Acaba şu bindiğin at dün gece hangi mazlumun arpasını yedi ki; bu seğirterek seni sırtında taşıyacak ve av hevesini giderecek kuvveti buldu?
***
Telmisan'da bir sultan vardı. Sultan Yahya.. o civarda ve bir mağarada yaşayan bir de münzevi şeyh var, Tunuslu Şeyh ismiyle anılan biri...
Tunuslu şeyh bir gün şehre inmiş, çarşıdan geçiyordu. Padişah vezirleri ile sırmalı elbiselere bürünmüş, soylu atların sırtında, gezmeğe çıkmışlardı. Çarşı pazarda bir telaş bir kıyamet... Herkes saygı ve korku ile ayağa kalkıyor, padişahı selamlamak için ileriye atılıyor, bir koşuşma bir alkışlamadır gidiyor.
Vezirlerden biri, hak dairesinin dışındaki şeyhi işaret ederek:
- Sultanım; bu, meşhur Tunuslu Şeyh'tir. Bir mağarada inziva içinde yaşar...
Padişah gözlerinin içi derin bir merak ve alaka ışığı ile pırıltılı, küheylanını o tarafa doğru çevirdi. Daima habersiz ve alakasız Tunuslu Şeyh'in yanında durdu.
- Sana selam!...
- Selam sana!...
- Sana bir şey soracağım!...
Sultan üzerindeki ipekli elbiseyi gösterdi:
- Bu elbise ile namaz kılmak caiz midir?..
Tunuslu Şeyh, mehtaplı bir sema gibi gülümsedi:
- Vazgeç, söylemesem daha iyi olur...
- Söyle çok rica ederim, söyle!..
- Etrafınızda şeriatın hükümlerini bilen bunca alim var onlara sorsanıza!..
- Onlara sordum ve kanaatlerini öğrendim. Bana sizin bilgi ve görüşünüz lazım...
- Vazgeç söylemesem daha iyi olur.
- Söyle, çok rica ederim söyle... Allah aşkına söyle!..
Tunuslu Şeyh tane tane söyledi:
- Bir köpek düşününüz!.. Bir tarafta bir hayvan ölüsü bulmuş ve yemiştir; leşi tıkabasa yemiş, doymuştur. Düşününüz ki bu köpek, içi ve dışı pislik olduğu halde, işerken kirlenmemek için bir ayağını havaya kaldırmak sevdasındadır. Sultan haykırdı:
- Ne demek istiyorsun?
- Şunu demek istiyorum ki, sizin mideniz ve cisminiz en ağır haram yükleri altında... Böyleyken bana soruyorsunuz. "Bu elbise ile namaz kılmak caiz midir?"
Benan Muhammed... Mısırlı... Hicri üçüncü asır...
Birgün karşısına, bir vesile, yırtıcı bir canavar çıkardılar. Bu bir arslandı. Arslan onun yanına kedi gibi sokulup ellerini yalamaya başladı. Sordular:
- Canavar senin ellerini yalarken gönlüne ne geldi?
- Güzel bir şey geldi. O anda din alimi geçinen ve boyuna asılıp kapanan bir takım ağızları düşündüm. O ağızlar ki, yırtıcı hayvanların ağzı, onların yanında masumdur.
Zengi Ata dağda tepede sığırları güderken namazını kıldıktan sonra sesli ve açık zikre başlarmış... O zaman hayvanlar otlamayı bırakıp, halka halinde bekleşir, zikir sona ermeden otlamazlarmış...
Hoca Ubeydullah Hazretleri buyurmuşlar:
-Zengi Ata'nın mezarını her ziyaret edişinde kabirden "Allah Allah" nidası duyardım.
***
Bir gün Tebriz'de bir Yahudi, Şems'in karşısına dikiliverdi.
- Müjde ya Şems, Mevlana geliyor!...
Ve Şems, ne kadar malı ve mülkü varsa bu Yahudiye hediye etti. Biraz sonra başka biri Şems'e dediki:
- Yahudi seni aldattı ve bütün malını aldı. Ortada ne Mevlana var, ne bir şey... Gelen giden yok... Yahudi sana yalan söyledi!..
- Biliyorum, dedi Şems ben malımı mülkümü bu sözün yalanına verdim, doğrusuna canımı vermek lazımdı. Gerçekten dostluk mevzuunda o gün bugün, bundan daha güzel bir örnek gösterilemedi.
***
Nureddin Abdurrahman.. Hicri yedinci asır. Bağdat'ta öldü....
Tefsirci:
- Bu yol rehbersiz aşılmaz. Bu yol sülük yolu bambaşka bir iş. Demircilik isteyen kuyumcuya baş vurursa gülerler. Kuru akıl ve idrak usulleriyle ereceğini sanan da apışıp kalır. Bu davayı Nureddin cevaplandırmıştır.
***
Alaüddevle... Samman'lı... Hicri Yedinci Asır...
Zamanın beylerinden ve soylularından... Devrinin sultanına orduda hizmet ederken, ilahı nasibe cezbeye nail oldu ve bu yola atıldı.
Birgün Moğol Emirlerinden biri, ona iki ördek getirdi ve kabülünü rica etti:
- Bu ördekleri benim doğanım tuttu; helaldir, kabul buyurun!...
Şeyh cevap verdi:
- Ördeklerde iş yok; iş senin doğanında... Dün senin doğanın bir ihtiyar kadının tavuklarını yedi ve ondan aldığı kuvvetle bu ördekleri tuttu. Bu ördekleri ancak sen yiyebilirsin; onlar sana layık... Ayrıca sana sormak isterim: Acaba şu bindiğin at dün gece hangi mazlumun arpasını yedi ki; bu seğirterek seni sırtında taşıyacak ve av hevesini giderecek kuvveti buldu?
***
Telmisan'da bir sultan vardı. Sultan Yahya.. o civarda ve bir mağarada yaşayan bir de münzevi şeyh var, Tunuslu Şeyh ismiyle anılan biri...
Tunuslu şeyh bir gün şehre inmiş, çarşıdan geçiyordu. Padişah vezirleri ile sırmalı elbiselere bürünmüş, soylu atların sırtında, gezmeğe çıkmışlardı. Çarşı pazarda bir telaş bir kıyamet... Herkes saygı ve korku ile ayağa kalkıyor, padişahı selamlamak için ileriye atılıyor, bir koşuşma bir alkışlamadır gidiyor.
Vezirlerden biri, hak dairesinin dışındaki şeyhi işaret ederek:
- Sultanım; bu, meşhur Tunuslu Şeyh'tir. Bir mağarada inziva içinde yaşar...
Padişah gözlerinin içi derin bir merak ve alaka ışığı ile pırıltılı, küheylanını o tarafa doğru çevirdi. Daima habersiz ve alakasız Tunuslu Şeyh'in yanında durdu.
- Sana selam!...
- Selam sana!...
- Sana bir şey soracağım!...
Sultan üzerindeki ipekli elbiseyi gösterdi:
- Bu elbise ile namaz kılmak caiz midir?..
Tunuslu Şeyh, mehtaplı bir sema gibi gülümsedi:
- Vazgeç, söylemesem daha iyi olur...
- Söyle çok rica ederim, söyle!..
- Etrafınızda şeriatın hükümlerini bilen bunca alim var onlara sorsanıza!..
- Onlara sordum ve kanaatlerini öğrendim. Bana sizin bilgi ve görüşünüz lazım...
- Vazgeç söylemesem daha iyi olur.
- Söyle, çok rica ederim söyle... Allah aşkına söyle!..
Tunuslu Şeyh tane tane söyledi:
- Bir köpek düşününüz!.. Bir tarafta bir hayvan ölüsü bulmuş ve yemiştir; leşi tıkabasa yemiş, doymuştur. Düşününüz ki bu köpek, içi ve dışı pislik olduğu halde, işerken kirlenmemek için bir ayağını havaya kaldırmak sevdasındadır. Sultan haykırdı:
- Ne demek istiyorsun?
- Şunu demek istiyorum ki, sizin mideniz ve cisminiz en ağır haram yükleri altında... Böyleyken bana soruyorsunuz. "Bu elbise ile namaz kılmak caiz midir?"
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025
- Nasıl oluyor da oluyor? / 30.04.2025
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025
- Nasıl oluyor da oluyor? / 30.04.2025
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025