Devir 'geçmişi inkar' devri
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Başbakan Davutoğlu da geride bıraktığımız son üç günde yaptıkları konuşmalarda sanki yönetimleri muhalif partilerden ya da isimlerden devraldıkları bir yaklaşım ortaya koydu
30.08.2014 00:00:00
RECEP BAHAR / HABER-ANALİZTürkiye 68 yıllık siyasi tarihinde 'iktidara yeni gelenlerce geçmiş yönetimlerin şiddetle eleştirildiği çok gelişmeye' tanık oldu. Ancak aynı ekolün siyasi aktörlerinin birbirlerine bazen açıktan, bazen de inceden inceye yüklendiği sürece son üç günde tanık oldu. Bu bağlamda ilk olarak Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun 27 Ağustos'taki AKP Olağanüstü Kurultayı'nda yaptığı konuşmayı analiz edelim. Davutoğlu, uzun bir selamlamadan sonra başbakanlığı döneminde 9 alanda restorasyon yapılacağını kaydetti. Bir başka ifadeyle Davutoğlu, 70 dakika süren konuşmasını tümüyle bu konu üzerine bina etti. Restorasyon mimarlıkta 'yenileme' anlamına geliyor. Kötü durumda olan tarihi yapılar 'yenilenir'. Demek ki Davutoğlu'na göre Türkiye, Erdoğan'ın 11 yıl 5 ay 13 gün süren başbakanlığı döneminde restorasyona ihtiyaç duyacak bir duruma sürüklendi. Bu doğrudur, gerçekten Türkiye ciddi bir restorasyona muhtaç ancak ülkenin özellikle de dış politikasını içler acısı hale getiren bir danışmanın, bir dışişleri bakanının bu yıkımda sorumluluk sahibi olduğunu unutmamak gerekir.Restoratör DavutoğluDavutoğlu'nun restorasyon bildirgesinde 9 madde yer alıyor: Darbelere karşı mücadele, çözüm sürecinde restorasyon, yeni anayasa çalışmalarında restorasyon, bürokraside yenileme, yolsuzlukla mücadelede restorasyon (yolsuzluk yapanlar belli, bakalım kime karşı mücadele edilecek), kültürel alanda restorasyon (ötekileştirme olmayacak), dış politikada restorasyon ve ekonomide yenileme, yargıda restorasyon (paralel yargıçların ve savcıların görevden alınması)... Görüldüğü gibi Davutoğlu, 11 yıldır kendi sorumluluğunda olan dış politikayı da restore edecek! Başbakan olarak yetkisi artacağından bu konuda yasal olarak 'yenileme' yapma hakkı var. Erdoğan da Gül'ü 'yok' saydıYeni başbakan, eski başbakanın ülkesini restore etmeye kalkışırken; yeni cumhurbaşkanı da eski cumhurbaşkanını, onun yaptıklarını adeta yok saydı. Gerçi Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Ağustos'tan önce de, sonra da verdiği mesajlarla bunu ortaya koyuyordu. Önceki günkü söyleminde de bu durumu ifadelendirdi. Erdoğan'ın Anıtkabir Özel Defteri'ne yazdığı şu ifadeler dikkat çekiciydi: "Halk oyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanının göreve başladığı bugün, Türkiye'nin küllerinden doğduğu, yeni Türkiye'nin inşa ve imar sürecinin güç kazandığı bir gündür. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanıyken 10 Kasım 1938'de vefatınızın ardından cumhurbaşkanlığı makamı ile cumhur arasındaki irtibat maalesef zayıfladı. Cumhur ile başkanı arasına mesafeler girdi. 2007'de yaptığımız bir Anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesini temin ettik. 10 Ağustos'ta bu büyük değişiklik hayata geçti. Bugün halkın doğrudan oylarıyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı görevine başlarken aslında bir kez daha cumhur ve başkanının devlet ve milletin muhabbetle kucaklaşmasına vesile olduğuna inanıyorum." Erdoğan bu ifadeleriyle bizzat kendisinin Çankaya Köşk'üne aday gösterdiği Abdullah Gül'ün de milletle kucaklaşamadığını öne sürüyordu. Ancak bunun gerçekle bir alakası yok... Mesela 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren en çok miting yapan cumhurbaşkanı olarak tarihe geçmiştir. Geliş yöntemi kestirme yoldandı ama halkla iç içeydi. 8 Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in halktan uzaklaştığını söyleyebilmek ne mümkün. Turgut Özal bu milletten yüzde 45, Demirel yüzde 52 oy almış siyasi partilerin genel başkanıydı ve halkla iç içeydi. Sözcü Hayrünnisa HanımAbdullah Gül ise devir teslim töreninde Erdoğan için "Değerli arkadaşımla 40 yılı aşkın bir dava arkadaşlığımız, dostluğumuz ve beraber çalışma mesaimiz var" diyerek, refüze edici bir yaklaşımdan kaçındı. Oysa Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül, 19 Ağustos'taki veda resepsiyonunda, "Abdullah Bey kibarlığından söyleyemiyor, ben söyleyeyim. Gazetelerde son dönemlerde yazılanlardan dolayı kırgınız. Çok büyük haksızlığa uğradık. Bugün yaşadıklarım beni 28 Şubat döneminde yaşadıklarımdan daha fazla üzdü. Hatta Abdullah Bey, Köşk'e çıkarken başörtümden dolayı söylenenlerden daha fazla üzüldüm. Saf değiliz, ne olup bittiğini biliyoruz. Abdullah Bey ben üzülmeyeyim diye, gazete kupürlerini kaldırttı, interneti bile kapattırdı. Ama ben her şeyin farkındayım. Bu bir turnusol dönemi... Bize büyük yanlış, haksızlık yapıldı" ifadeleri kullanmıştı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.