Devletin ekonomiye müdahale edip etmeyeceği konusu iktisat tarihinde üzerine en fazla tartışmanın yapıldığı meseledir. Liberal anlayış devletin piyasaya müdahale etmemesi gerektiğini, piyasanın kendi kendine dengeye oturacağını bu sebeple piyasanın serbestleştirilmesi gerektiğini savunur. Bu manada serbest piyasa ekonomisi ile güçsüzleştirilen devlet ve güçlenen sermaye gruplarının varlığından bahsediyoruz.
Keynes durağan dönemlerde piyasaların canlanması için kamu harcamalarının arttırılmasını piyasaların canlandırılmasının bir çözümü olarak sunar. Ancak güçsüz devlet, elinde parası olmayan, gelir kaynaklarını tamamıyla yabancılaştırmış, yer altı ve yer üstü kaynaklarının tamamını özelleştirmiş olan devlet bu kamu harcamasını nasıl yapacaktır? Tabii ki sermaye gruplarından alacağı faizli kredilerle. Bu mantalite devletleri belli başlı sermaye gruplarının güdümüne sokmakta ve millet menfaatine işlemesi gereken devlet otoritesini kırmaktadır.
Peki, kendi başına bırakılan piyasaların dengeye oturması mümkün müdür? Üretilen ürün her zaman tüketicisini bulabilecek midir? Açıkçası bu sorunun cevabı liberal iktisadın kuramcıları tarafından dahi cevaplanamamaktadır. Çünkü piyasaların dengeye oturmasından kasıt insanların işsizlik, açlık, evsizlik ve sefaletlerin olduğu bir toplumun yaratılmasıdır. Bir grup zenginin, bir grup orta sınıf ile büyük bir fakir toplumun emeği üzerinden geçinmesine denge diyemeyiz.
İnsan ihtiyacından çok daha fazlasını üretebilme kabiliyeti olan bir varlıktır. Dolayısıyla bir insanın ideal bir düzen içerisinde aç ve açıkta kalması ihtimali dahi yoktur. Peki, bu durumda problem nedir ki bu insanlar aç ve açıkta? Bu sorunun cevabı çok basit, sistem yanlış! Bu sistemi düzeltmenin bir yolu var mı? Tabii ki var. Çözüm Milli Ekonomi Modeli'nde.
Neden mi? Sizlere hemen bir bakış açısından bahsedeyim. Devletin güçsüz olduğu bir ortamda vatandaşının hakkını koruyabilmesi ne kadar mümkün olabilir? Büyük balık küçük balığı yutarken, küçük balığın hakkını güçsüz, çözümsüz ve sistemsiz bir devlet koruyabilir mi? Bu anlayışın ilerisini görebilen bir lider ne demiş bakalım: "Büyük balık küçük balığı yutar anlayışına terk edilen piyasalarda zaman içerisinde büyük balıklar da açlıktan ölürler." Tekrar tekrar kronik hale gelmiş krizlerde devasa şirketlerin de batışı bu sebepledir. Toplumun en alt katmanında doğan huzursuzluk en tepeye, en sonunda etki ediyor.
Sayılan bu sebeplerle devletin piyasalarda herkese hayat şansı verebilecek kadar güçlü olması gerekmektedir. Sermaye gruplarının güdümünde olan devletin bu meseleleri çözecek gücü de, iradesi de olamayacaktır. Devlet toplumun her kesimine eşit mesafede olacak ve hakemlik vazifesini ifa edecektir.
DEVAM EDECEK…