Diğer imamların ve İmam Rıza’nın takip ettiği metot -2-
İmam, amcası Zeyd’e dua eder ve şöyle derdi: “Allah beni o dökülen kanlara ortak etsin. Allah’a yemin ederim ki, amcam Zeyd ve arkadaşları, Ali b. Ebu Tâlib ve arkadaşlarının izledikleri yolu izleyen şehitlerdir.”
28.01.2024 08:22:00
Hasan Parlak
Hasan Parlak





"İmam Câfer" adlı eserimizde de ifade ettiğimiz gibi; İmam, amcası Zeyd'e dua eder ve şöyle derdi: "Allah beni o dökülen kanlara ortak etsin. Allah'a yemin ederim ki, amcam Zeyd ve arkadaşları, Ali b. Ebu Tâlib ve arkadaşlarının izledikleri yolu izleyen şehitlerdir."
Ehl-i Beyt adına yapılan bu hareketlerin önderleri imamların ismini açıkça zikretmezlerdi. Âl-i Muhammed'i hoşnut etmek için hareket ettiklerini söylerlerdi.
Mesela, İmam Câfer, arkadaşlarını kendisiyle irtibatlı olmayan kimselerle beraber hareket etmemeleri konusunda uyarıyor ve şöyle diyordu: "Bizden biri size geldiği zaman ne üzere hareket ettiğine bakın.
Zeyd isyan etti demeyin, Zeyd, âlimdi, doğru sözlü biriydi, o, sizi kendisine çağırmadı. O, sizi Âl-i Muhammed'i memnun etmeye çağırdı. Eğer galip gelseydi, sizi çağırdığı amaca bağlı kalacaktı."
Bu noktada İmam Câfer bu hareketlerin bir isyan değil haklı bir başkaldırış olduğunu ifade etmektedir.
İmam Câfer'in zâhiren savaştan uzak durması, askerî olmayan ilim faaliyetlerinin önünü açmıştır. Yöneticiler, silah taşımayan, tarım veya ticaret gibi işlerle uğraşan kimselere belli oranda özgürlük tanıdılar.
İmam Sâdık, bu konuyu şu şekilde ifade eder: "Dilinize hâkim olun, evlerinizde oturun, yalnız size özgü olan bir sıkıntı ebediyyen size isabet etmeyecektir. Ve Zeydiyye hareketi sizin için ebedî bir koruma olacaktır."
Hareketlerin önderleri, İmam Sâdık'ın adını açıkça zikretmezler- di. İma yoluyla söylerlerdi. Mesela, Hüseyin b. Ali, Fahh ve Yahya b. Abdullah b. Hasan'dan şöyle rivayet edilir: "Ailelerimizle istişare etmeden ve Mûsa b. Câfer'den izin almadan başkaldırmadık."
İmam Kâzım Hüseyin b Ali'ye şöyle derdi: "Sen öldürüleceksin. Şu halde, darbelerini keskin kıl, biz Allah'tan geldik ve O'na döneceğiz. Allah katında sizden dolayı sevap umuyorum."
Abbasi halifelerinden el-Hadi, İmam Mûsa Kâzım'ı öldürmekle tehdit ediyor ve şöyle diyordu: "Allah'a yemin ederim ki, Hüseyin (Fahh'da) onun emriyle isyan etti ve Hüseyin'e tâbi olanlar da onu sevdikleri için tâbi oldular. Çünkü o, bu ailede vasiyet sahibidir. Eğer onu yaşatırsam Allah beni yaşatmasın."
Kadı Ebu Yusuf bunun doğru olmadığı hususunda onu ikna edince öfkesi dindi. İmam Rıza da hareket tarzında aynı metodu izledi.
Burada şu noktanın iyi anlaşılması gereklidir: Gerek Emevi, gerekse Abbasi hükümetleri, zulme dayalı idarelerdi.
Emeviler zamanında Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt'in diğer fertlerine yapılanlar göz önüne alındığında durum daha iyi anlaşılır. Aynı mantık Emevi idaresi boyunca devam etmiştir. Ki yukarıda bunun tarihî belgelerden örnekleri verilmiştir.
Abbasi hükümeti de Emevilerden farklı değildi. Aynı idare tarzını benimsemişlerdi. Abbasiler zamanında görülen Ehl-i Beyt taraftarlarının hareketleri de bunun en açık örneğidir.
Böyle bir ortamda imamların sessiz kalması, yapılan hareketlere destek vermemeleri hem büyük bir yanlış ve hem de günah olurdu. Zira zulme seyirci kalmak da zulümdür. İşte İmam Rıza'nın kendi dönemindeki (ve diğer imamların kendi dönemlerindeki) hareketlere destek vermeleri zulme kayıtsız kalmama şiarının bir örneğidir ve hem tarihî, hem de dinî açıdan yerinde bir harekettir.
Bu hareket tarzı bir mânâda kendi haklarına sahip çıkma davranışıdır. Zira bilindiği gibi Resulullah Gadir Günü beyan ettiği, gerek Ehl-i Sünnet, gerekse Ehl-i Beyt âlimlerinin tamamının ihtilafsız kabul ettiği Gadr-i Hum hutbesinde, "Hilafet Ali ve onun soyundan gelen tertemiz çocuklarımın hakkıdır" buyurmuştur.
Hiçbir şek ve şüpheye yer vermeyecek kadar açık olan bu beyanlar hilafetin masum Ehl-i Beyt imamlarının hakkı olduğunun en açık delilidir. Emevi ve Abbasi halifeleri de bu gerçeği biliyorlardı.
Nitekim ileride göreceğimiz gibi, halife Memun bunu pek çok kez, çeşitli meclislerde dile getirmiştir.
Böyle olmasına rağmen Hz. Hüseyin dışında hiçbir Ehl-i Beyt imamı kendi döneminde bizzat aktif bir hareket içine girmemiş, sadece başlatılan hareketlere fikrî ve itika-dî anlamda destek vermişlerdir.
Yukarıda anlattıklarımızın ışığında bu desteğin sebebini şu üç maddede özetleyebiliriz:
1. Gasp edilen hilafete dikkat çekmek
2. Sapmalar karşısında ümmeti ayıktırmak
3. İslam Devleti'nin muhafazası." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
Ehl-i Beyt adına yapılan bu hareketlerin önderleri imamların ismini açıkça zikretmezlerdi. Âl-i Muhammed'i hoşnut etmek için hareket ettiklerini söylerlerdi.
Mesela, İmam Câfer, arkadaşlarını kendisiyle irtibatlı olmayan kimselerle beraber hareket etmemeleri konusunda uyarıyor ve şöyle diyordu: "Bizden biri size geldiği zaman ne üzere hareket ettiğine bakın.
Zeyd isyan etti demeyin, Zeyd, âlimdi, doğru sözlü biriydi, o, sizi kendisine çağırmadı. O, sizi Âl-i Muhammed'i memnun etmeye çağırdı. Eğer galip gelseydi, sizi çağırdığı amaca bağlı kalacaktı."
Bu noktada İmam Câfer bu hareketlerin bir isyan değil haklı bir başkaldırış olduğunu ifade etmektedir.
İmam Câfer'in zâhiren savaştan uzak durması, askerî olmayan ilim faaliyetlerinin önünü açmıştır. Yöneticiler, silah taşımayan, tarım veya ticaret gibi işlerle uğraşan kimselere belli oranda özgürlük tanıdılar.
İmam Sâdık, bu konuyu şu şekilde ifade eder: "Dilinize hâkim olun, evlerinizde oturun, yalnız size özgü olan bir sıkıntı ebediyyen size isabet etmeyecektir. Ve Zeydiyye hareketi sizin için ebedî bir koruma olacaktır."
Hareketlerin önderleri, İmam Sâdık'ın adını açıkça zikretmezler- di. İma yoluyla söylerlerdi. Mesela, Hüseyin b. Ali, Fahh ve Yahya b. Abdullah b. Hasan'dan şöyle rivayet edilir: "Ailelerimizle istişare etmeden ve Mûsa b. Câfer'den izin almadan başkaldırmadık."
İmam Kâzım Hüseyin b Ali'ye şöyle derdi: "Sen öldürüleceksin. Şu halde, darbelerini keskin kıl, biz Allah'tan geldik ve O'na döneceğiz. Allah katında sizden dolayı sevap umuyorum."
Abbasi halifelerinden el-Hadi, İmam Mûsa Kâzım'ı öldürmekle tehdit ediyor ve şöyle diyordu: "Allah'a yemin ederim ki, Hüseyin (Fahh'da) onun emriyle isyan etti ve Hüseyin'e tâbi olanlar da onu sevdikleri için tâbi oldular. Çünkü o, bu ailede vasiyet sahibidir. Eğer onu yaşatırsam Allah beni yaşatmasın."
Kadı Ebu Yusuf bunun doğru olmadığı hususunda onu ikna edince öfkesi dindi. İmam Rıza da hareket tarzında aynı metodu izledi.
Burada şu noktanın iyi anlaşılması gereklidir: Gerek Emevi, gerekse Abbasi hükümetleri, zulme dayalı idarelerdi.
Emeviler zamanında Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt'in diğer fertlerine yapılanlar göz önüne alındığında durum daha iyi anlaşılır. Aynı mantık Emevi idaresi boyunca devam etmiştir. Ki yukarıda bunun tarihî belgelerden örnekleri verilmiştir.
Abbasi hükümeti de Emevilerden farklı değildi. Aynı idare tarzını benimsemişlerdi. Abbasiler zamanında görülen Ehl-i Beyt taraftarlarının hareketleri de bunun en açık örneğidir.
Böyle bir ortamda imamların sessiz kalması, yapılan hareketlere destek vermemeleri hem büyük bir yanlış ve hem de günah olurdu. Zira zulme seyirci kalmak da zulümdür. İşte İmam Rıza'nın kendi dönemindeki (ve diğer imamların kendi dönemlerindeki) hareketlere destek vermeleri zulme kayıtsız kalmama şiarının bir örneğidir ve hem tarihî, hem de dinî açıdan yerinde bir harekettir.
Bu hareket tarzı bir mânâda kendi haklarına sahip çıkma davranışıdır. Zira bilindiği gibi Resulullah Gadir Günü beyan ettiği, gerek Ehl-i Sünnet, gerekse Ehl-i Beyt âlimlerinin tamamının ihtilafsız kabul ettiği Gadr-i Hum hutbesinde, "Hilafet Ali ve onun soyundan gelen tertemiz çocuklarımın hakkıdır" buyurmuştur.
Hiçbir şek ve şüpheye yer vermeyecek kadar açık olan bu beyanlar hilafetin masum Ehl-i Beyt imamlarının hakkı olduğunun en açık delilidir. Emevi ve Abbasi halifeleri de bu gerçeği biliyorlardı.
Nitekim ileride göreceğimiz gibi, halife Memun bunu pek çok kez, çeşitli meclislerde dile getirmiştir.
Böyle olmasına rağmen Hz. Hüseyin dışında hiçbir Ehl-i Beyt imamı kendi döneminde bizzat aktif bir hareket içine girmemiş, sadece başlatılan hareketlere fikrî ve itika-dî anlamda destek vermişlerdir.
Yukarıda anlattıklarımızın ışığında bu desteğin sebebini şu üç maddede özetleyebiliriz:
1. Gasp edilen hilafete dikkat çekmek
2. Sapmalar karşısında ümmeti ayıktırmak
3. İslam Devleti'nin muhafazası." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.