Önce dünden bir kaç sayfa çevirelim.
"Ali Fuat Paşa anlatıyor; Eskişehir'de İngilizler vardı. Eğer Isparta ve Afyon'u muhafaza edebilseydik, Eskişehir'deki İngilizleri atmak mümkündü. Isparta ve Afyon'da Milli Kuvvetleri teşkil edebilme faaliyetimize lüzum kalmadı. Bu iki şehrimizde, iki din adamı başa geçmişler ve milli kuvvetleri, tecrübeli komutan siyaset ve basireti ile teşkilatlandırmışlardı. İsparta'da Hafız İbrahim Efendi, Afyonkarahisar'da Hoca Şükrü İsmail Efendi.
Hoca Şükrü Efendi, daha sonra Birinci Meclis'e milletvekili olarak katılmış ve kendisini karşılayan M. Kemal Paşa:
'Nerede kaldın Hocam? Dört gözle seni bekliyorduk', demiştir. Bunun üzerine Şükrü Hoca Afyon'da yaptığı çalışmaları anlatarak, Paşa'ya aradaki düşmanın durumu ve yapılması gerekenler hakkında bilgi vermiştir. M.Kemal Paşa tekrar:
'Varolunuz Hocam! Sizin gibi din alimlerinin bu hususta millete ön ayak olması memleketin ve dinin muhafazası için elzemdir. Afyon'da nasıl çalıştığınızı, evlerde, camilerde, köylerde halkı düşmana karşı mukavemete nasıl hazırladığınızı işittim. Memleket ve din uğrundaki bu mücadeleniz takdire şayandır'.
Daha sonraki günlerde Meclis'te, Yunan'ın Anadolu içlerine doğru ilerlemesini ve buna bir çare bulunamamasını en çok eleştiren Şükrü Efendi olmuş ve onun bu ateşli konuşmalarına karşı Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa:
'Hocam vaziyet tehlikededir. Bir cephe kurabilmek için bize beş ay zaman lazım', demesi üzerine Şükrü Hoca, kendisine yeterli miktarda at ve silah verilmesi halinde düşmanı beş ay oyalamak yerine düşmanı durdurabileceğini bildirmiştir.
Bundan sonraki gelişmeleri Şükrü Efendi şöyle anlatıyor:
'Paşa bu tekliften memnun kaldı. Ne kadar silah ve cephane varsa derhal bana teslim edilmesi için Ankara silah deposuna emir verdiler. Depoya gittim. Ne göreyim; 14 adet martinden yapılma bekçi silahlarından başka silah yok. Bunları aldım. Kırka çıkarılmasını istedim; Ankara karakolu kumandanı ve Vali Vekili Nuri Bey'in bunu bulacağını ümit ediyordum. Maalesef buna imkan olmadığını söyledi. Resmi makamlardan ümit kesilince Allah'a dayanarak bir çare düşündüm. Hemen bir gün içerisinde bir asker elbisesi diktirdim. Başımdaki sarığı muhafaza ederek bu asker elbisesini giydim. Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazından sonra kürsüye çıktım ve ey cemaati Müslimin, kapıları kayapınız. Hiç biriniz dışarı çıkmayınız. Sizinle görüşeceğim mühim meseleler var, dedim... Çoştum söyledim. Evlerde duvarlarda asılı duran harp silahlarının boşuna asılı kalırsa ev sahibine lanet edeceğini anlattım. Memleket ve din tehlikede kalırsa yedisinden yetmişine kadar bütün Müslümanların mücadeleyle mükellef olduklarını anlattım. M.Kemal Paşa'nın teminatını söyledim. Cemaat ağladı; ben ağladım. Nihayet sırtımdaki ilmiye cübbesini çıkararak, asker elbisesiyle ayağa kalktım, ey cemaati Müslimin! İşte ben asker kıyafetine girdim, cephepe gidiyorum. Memleket ve din kurtuluncaya kadar cephelerde düşmanla çarpışacağım. Memleketini dinini seven benimle gelsin...Herkes camiden çıkıp sağa sola kuşustu. O gün akşama kadar 700 silah, 600 Kuva-yı Milliyeci , 120 at toplanmıştı. Ben toplananlarla Ankara'dan ayrıldım." (Milli Mücadelede Din Adamları, Doç. Dr.Ali Sarıkoyuncu)
Ve bugün, aynı Ankara'da, sanki bir savaştan yenik çıkmışız gibi, sanki bir lokma ekmeye muhtaç imişiz gibi oniki yıldızlı Avrupa Birliği bayrağı dalgalanıyor. Gazete ve televizyonların kelli-felli Ankara temsilcileri bir satırla olsun bu zilleti gündem etmiyor.
Son söz Necip Fazıl'ın olsun:
Bir şey koptu benden
Her şeyi tutan bir şey.
"Ali Fuat Paşa anlatıyor; Eskişehir'de İngilizler vardı. Eğer Isparta ve Afyon'u muhafaza edebilseydik, Eskişehir'deki İngilizleri atmak mümkündü. Isparta ve Afyon'da Milli Kuvvetleri teşkil edebilme faaliyetimize lüzum kalmadı. Bu iki şehrimizde, iki din adamı başa geçmişler ve milli kuvvetleri, tecrübeli komutan siyaset ve basireti ile teşkilatlandırmışlardı. İsparta'da Hafız İbrahim Efendi, Afyonkarahisar'da Hoca Şükrü İsmail Efendi.
Hoca Şükrü Efendi, daha sonra Birinci Meclis'e milletvekili olarak katılmış ve kendisini karşılayan M. Kemal Paşa:
'Nerede kaldın Hocam? Dört gözle seni bekliyorduk', demiştir. Bunun üzerine Şükrü Hoca Afyon'da yaptığı çalışmaları anlatarak, Paşa'ya aradaki düşmanın durumu ve yapılması gerekenler hakkında bilgi vermiştir. M.Kemal Paşa tekrar:
'Varolunuz Hocam! Sizin gibi din alimlerinin bu hususta millete ön ayak olması memleketin ve dinin muhafazası için elzemdir. Afyon'da nasıl çalıştığınızı, evlerde, camilerde, köylerde halkı düşmana karşı mukavemete nasıl hazırladığınızı işittim. Memleket ve din uğrundaki bu mücadeleniz takdire şayandır'.
Daha sonraki günlerde Meclis'te, Yunan'ın Anadolu içlerine doğru ilerlemesini ve buna bir çare bulunamamasını en çok eleştiren Şükrü Efendi olmuş ve onun bu ateşli konuşmalarına karşı Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa:
'Hocam vaziyet tehlikededir. Bir cephe kurabilmek için bize beş ay zaman lazım', demesi üzerine Şükrü Hoca, kendisine yeterli miktarda at ve silah verilmesi halinde düşmanı beş ay oyalamak yerine düşmanı durdurabileceğini bildirmiştir.
Bundan sonraki gelişmeleri Şükrü Efendi şöyle anlatıyor:
'Paşa bu tekliften memnun kaldı. Ne kadar silah ve cephane varsa derhal bana teslim edilmesi için Ankara silah deposuna emir verdiler. Depoya gittim. Ne göreyim; 14 adet martinden yapılma bekçi silahlarından başka silah yok. Bunları aldım. Kırka çıkarılmasını istedim; Ankara karakolu kumandanı ve Vali Vekili Nuri Bey'in bunu bulacağını ümit ediyordum. Maalesef buna imkan olmadığını söyledi. Resmi makamlardan ümit kesilince Allah'a dayanarak bir çare düşündüm. Hemen bir gün içerisinde bir asker elbisesi diktirdim. Başımdaki sarığı muhafaza ederek bu asker elbisesini giydim. Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazından sonra kürsüye çıktım ve ey cemaati Müslimin, kapıları kayapınız. Hiç biriniz dışarı çıkmayınız. Sizinle görüşeceğim mühim meseleler var, dedim... Çoştum söyledim. Evlerde duvarlarda asılı duran harp silahlarının boşuna asılı kalırsa ev sahibine lanet edeceğini anlattım. Memleket ve din tehlikede kalırsa yedisinden yetmişine kadar bütün Müslümanların mücadeleyle mükellef olduklarını anlattım. M.Kemal Paşa'nın teminatını söyledim. Cemaat ağladı; ben ağladım. Nihayet sırtımdaki ilmiye cübbesini çıkararak, asker elbisesiyle ayağa kalktım, ey cemaati Müslimin! İşte ben asker kıyafetine girdim, cephepe gidiyorum. Memleket ve din kurtuluncaya kadar cephelerde düşmanla çarpışacağım. Memleketini dinini seven benimle gelsin...Herkes camiden çıkıp sağa sola kuşustu. O gün akşama kadar 700 silah, 600 Kuva-yı Milliyeci , 120 at toplanmıştı. Ben toplananlarla Ankara'dan ayrıldım." (Milli Mücadelede Din Adamları, Doç. Dr.Ali Sarıkoyuncu)
Ve bugün, aynı Ankara'da, sanki bir savaştan yenik çıkmışız gibi, sanki bir lokma ekmeye muhtaç imişiz gibi oniki yıldızlı Avrupa Birliği bayrağı dalgalanıyor. Gazete ve televizyonların kelli-felli Ankara temsilcileri bir satırla olsun bu zilleti gündem etmiyor.
Son söz Necip Fazıl'ın olsun:
Bir şey koptu benden
Her şeyi tutan bir şey.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Beterin beteri basiretsizlik / 19.07.2025
- Görmeyen gözler işitmeyen kulaklar ve ürpermeyen kalpler / 18.07.2025
- İmtiyazlı zümre doymak bilmiyor / 17.07.2025
- Hacım! Hayırlı olsun yeni yol arkadaşlarınız da!.. / 16.07.2025
- ‘Her kışın sonunda bir bahar olur’ / 15.07.2025
- Gül vekilim gül / 12.07.2025
- Yalamış yutmuşlar / 09.07.2025
- Dökülüyoruz dökülüyorsunuz dökülüyorlar / 08.07.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025
- Görmeyen gözler işitmeyen kulaklar ve ürpermeyen kalpler / 18.07.2025
- İmtiyazlı zümre doymak bilmiyor / 17.07.2025
- Hacım! Hayırlı olsun yeni yol arkadaşlarınız da!.. / 16.07.2025
- ‘Her kışın sonunda bir bahar olur’ / 15.07.2025
- Gül vekilim gül / 12.07.2025
- Yalamış yutmuşlar / 09.07.2025
- Dökülüyoruz dökülüyorsunuz dökülüyorlar / 08.07.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025