Çocukluk yıllarımdan hatırlarım. Fuarlara veya sirklere gittiğimiz zaman, en çok "kahkaha attıran aynalar"a takılırdık. Karşısına geçeni yamultan yahut devleştiren veyahut cüceleştirip kafasını bir tonluk dünya yuvarlağına çeviren iç bükey-dış bükey... vs aynalardı bunlar.
Niye mi bunları hatırlattım?
Bizim aydınımız ve politikacılarımız kadar, Avrupa'yı ve dünyayı bu kabil aynalarda milletine seyrettiren belki de bir başka toplumun aydın ve politikacısı yoktur.
Bu yöntem AB için de böyle, ABD için de, IMF için de... Küreselleşmeyi de bu kabil aynalarda seyrettiriyor politikacılarımız millete, insan haklarını da.
Uzun zamandan beri bu aynalardaki "yalancı görüntüler" ve kahkaha attıran izdüşümler sebebiyle, toplumumuz adeta Batı karşısında "kronik bir kompleks"e yakalandı. Bu Avrupa ne yüce insan hakları savunucusu, şu ABD ne dev bir güç, şu AB ne acayip bir "yalancı dünyanın cenneti" demeye çoktan başlamışız bile... Bunu birilerinin bize söylettirdiğinin farkında olmadan konuşuyoruz bu türden lafları.
Buna "tarih şuuru noksanlığı"mız da eklenince, kendimizi, değerlerimizi, misyonumuzu, jeopolitik ve jeostratejik konumumuzu yeterince farketmiyoruz. Derken hep, "başkalarına göre vaziyet alıyoruz" maalesef.
Halbuki dün olduğu kadar bugün de aziz milletimiz kadar adalet sahibi, medeni, insan hak ve hürriyetlerine saygılı, dengeli ve ölçülü bir başka millet, bir başka topluluk yoktur.
Teknolojik eksikliğimiz vardır; doğru.
Ama insanlık ve medeniyette noksanlık bir yana, herkesten fazlalığımızın olduğunda şüphe yoktur. Bizden başka herkes de bunu itiraf ediyor.
Böyle olmamıza rağmen kimi aydın ve politikacılarımızın globalizm rüzgarına kapılarak hak ve hürriyet arayışlarını, medeniyet özlemlerini AB veya ABD'de sürdürmelerinin hiçbir izahı ve makul gerekçesi yoktur, olamaz da. Bu derece kesin ve net konuşuyorum; çünkü dünyayı iç bükey-dış bükey aynalarda seyretmiyorum.
Bu bağlamda ABD'nin geçen hafta, Uluslararası Ceza Mahkemesi Antlaşması'ndan imzasını geri çektiğini açıklaması çok manidardır.
Ma'lumunuz; 1998'de Roma'da bir konferansta 120 BM üyesi ülke Uluslararası Ceza Mahkemesini kabul edilir. ABD eski başkanı Clinton da bunu imzalar.
Mahkemenin alanı; soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve tarifi henüz netleştirilmemiş olan "saldırı suçu." Politik liderler ve askeri personel, bu Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde sözkonusu suçlar sebebiyle yargılanabilecek. Kâğıt üstünde de olsa, böyle bir antlaşma var.
ABD Başkanı Bush, bu antlaşmadan çekildiğini BM Genel Sekreteri'ne geçen hafta bildiriyor. Vatandaşlarının kendi mahkemeleri dışında yargılanmasını kabul etmediklerini, dolayısıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni tanımadığını BM Genel Sekreterine iletiyor.
BM'nin İsrail'in Filistin katliamı karşısındaki sessizliğini gözönüne alanlar; Uluslararası Ceza Mahkemesi olsa ne olur, olmasa ne olur, diyebilirler. ABD ve sair global güçler kimi, hangi antlaşmayı takıyor ki, Uluslararası Mahkeme'den çekilmesin, diyebilirler. 'Irak kıyımına hazırlıktır' da denebilir. Zaten ben de globalizmdeki işte bu adaletsizliğe dikkat çekiyorum.
Bu olan bitene rağmen AB'den veya ABD'den insan hak ve hürriyeti bekleyenlere, siyasi ikbal ve icazet dilenenlere hayret ediyorum.
Türk inisiyatifinin yeryüzünden el-etek çektiği günlerden bu yana dünyanın çivisi yerinden oynaya oynaya çıkıverdi. Global düzen ve güya küresel adalet, kalın sineklerin yırtıp geçtiği, sadece zayıf ve bitkin sineklerin takılıp çırpındıkları bir örümcek ağına dönüştü. Türk inisiyatifi zayıfladı; dünyanın çivisi çıktı, mertlik bozuldu...
Çare, bu tabloyu millete "yalancı aynalarda" seyrettirip globalizmin peşine takılmak değil... Çiviyi yerine yeniden çakmaktır. Bunun için yol, yöntem, ad, adres bellidir.
Bu adres için sadece geriye doğru şöyle bir bakmak, tarihi göz ucuyla süzmek yeter de artar bile.
Dünyayı yeni baştan keşfetmeye hiç ama hiç gerek yok. Adres, bu milletin kendisidir. Adaletin, insanlığın, medeniyetin adresi, dünyanın çivisinin adresi bu aziz millettir. Kimse kimseyi kandırmasın.
Niye mi bunları hatırlattım?
Bizim aydınımız ve politikacılarımız kadar, Avrupa'yı ve dünyayı bu kabil aynalarda milletine seyrettiren belki de bir başka toplumun aydın ve politikacısı yoktur.
Bu yöntem AB için de böyle, ABD için de, IMF için de... Küreselleşmeyi de bu kabil aynalarda seyrettiriyor politikacılarımız millete, insan haklarını da.
Uzun zamandan beri bu aynalardaki "yalancı görüntüler" ve kahkaha attıran izdüşümler sebebiyle, toplumumuz adeta Batı karşısında "kronik bir kompleks"e yakalandı. Bu Avrupa ne yüce insan hakları savunucusu, şu ABD ne dev bir güç, şu AB ne acayip bir "yalancı dünyanın cenneti" demeye çoktan başlamışız bile... Bunu birilerinin bize söylettirdiğinin farkında olmadan konuşuyoruz bu türden lafları.
Buna "tarih şuuru noksanlığı"mız da eklenince, kendimizi, değerlerimizi, misyonumuzu, jeopolitik ve jeostratejik konumumuzu yeterince farketmiyoruz. Derken hep, "başkalarına göre vaziyet alıyoruz" maalesef.
Halbuki dün olduğu kadar bugün de aziz milletimiz kadar adalet sahibi, medeni, insan hak ve hürriyetlerine saygılı, dengeli ve ölçülü bir başka millet, bir başka topluluk yoktur.
Teknolojik eksikliğimiz vardır; doğru.
Ama insanlık ve medeniyette noksanlık bir yana, herkesten fazlalığımızın olduğunda şüphe yoktur. Bizden başka herkes de bunu itiraf ediyor.
Böyle olmamıza rağmen kimi aydın ve politikacılarımızın globalizm rüzgarına kapılarak hak ve hürriyet arayışlarını, medeniyet özlemlerini AB veya ABD'de sürdürmelerinin hiçbir izahı ve makul gerekçesi yoktur, olamaz da. Bu derece kesin ve net konuşuyorum; çünkü dünyayı iç bükey-dış bükey aynalarda seyretmiyorum.
Bu bağlamda ABD'nin geçen hafta, Uluslararası Ceza Mahkemesi Antlaşması'ndan imzasını geri çektiğini açıklaması çok manidardır.
Ma'lumunuz; 1998'de Roma'da bir konferansta 120 BM üyesi ülke Uluslararası Ceza Mahkemesini kabul edilir. ABD eski başkanı Clinton da bunu imzalar.
Mahkemenin alanı; soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve tarifi henüz netleştirilmemiş olan "saldırı suçu." Politik liderler ve askeri personel, bu Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde sözkonusu suçlar sebebiyle yargılanabilecek. Kâğıt üstünde de olsa, böyle bir antlaşma var.
ABD Başkanı Bush, bu antlaşmadan çekildiğini BM Genel Sekreteri'ne geçen hafta bildiriyor. Vatandaşlarının kendi mahkemeleri dışında yargılanmasını kabul etmediklerini, dolayısıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni tanımadığını BM Genel Sekreterine iletiyor.
BM'nin İsrail'in Filistin katliamı karşısındaki sessizliğini gözönüne alanlar; Uluslararası Ceza Mahkemesi olsa ne olur, olmasa ne olur, diyebilirler. ABD ve sair global güçler kimi, hangi antlaşmayı takıyor ki, Uluslararası Mahkeme'den çekilmesin, diyebilirler. 'Irak kıyımına hazırlıktır' da denebilir. Zaten ben de globalizmdeki işte bu adaletsizliğe dikkat çekiyorum.
Bu olan bitene rağmen AB'den veya ABD'den insan hak ve hürriyeti bekleyenlere, siyasi ikbal ve icazet dilenenlere hayret ediyorum.
Türk inisiyatifinin yeryüzünden el-etek çektiği günlerden bu yana dünyanın çivisi yerinden oynaya oynaya çıkıverdi. Global düzen ve güya küresel adalet, kalın sineklerin yırtıp geçtiği, sadece zayıf ve bitkin sineklerin takılıp çırpındıkları bir örümcek ağına dönüştü. Türk inisiyatifi zayıfladı; dünyanın çivisi çıktı, mertlik bozuldu...
Çare, bu tabloyu millete "yalancı aynalarda" seyrettirip globalizmin peşine takılmak değil... Çiviyi yerine yeniden çakmaktır. Bunun için yol, yöntem, ad, adres bellidir.
Bu adres için sadece geriye doğru şöyle bir bakmak, tarihi göz ucuyla süzmek yeter de artar bile.
Dünyayı yeni baştan keşfetmeye hiç ama hiç gerek yok. Adres, bu milletin kendisidir. Adaletin, insanlığın, medeniyetin adresi, dünyanın çivisinin adresi bu aziz millettir. Kimse kimseyi kandırmasın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019