logo
23 NİSAN 2024

Eric Hoffer’a göre Kesin İnançlılar, dünden bugüne

28.03.2021 00:00:00
Eric Hoffer'a göre Kesin İnançlılar, Dünden Bugüne

Kesin İnançlıların Araçsallaştırılma Süreçleri ve Örnekleri

I. ÖZ: Siyaset felsefesi ve siyaset sosyolojisi açısından toplumsal hareketlilerin analizinde en önemli kavramlardan birisi "kesin inançlılar"dır. Eski Çin'de işkence yöntemleriyle insanların mankurta dönüştürülmesinden başlayarak tarihsel süreçte Hristiyan, Yahudi ve İslam coğrafyalarında insanların araçsallaştırılmasının örneklerini, yakın tarihte ise özellikle etnik (PKK) ve dinsel terör (DAEŞ) ya da ezoterik bir sızma hareketi (FETÖ) gibi terörist yapıların bireyleri ölümü bile göze alacak bir taraftar haline getirme sürecini incelemekte bu kavram anahtar vazife görür.
Bu çerçevede; felsefî yahut etnik algıların nasıl bir inanca dönüştürüldüğünü, inanç kavramının birbirine zıt görüşlerin mücadelesinde bağlılarını nasıl olup da kendi öz varlıklarından yani canlarından vaz geçirdiğini, bir kesin inançlının kendi ölümüyle nasıl kendisini ve davasını yücelttiğine inandırıldığını, toplumsal hareketlerin yöntemlerinde ortak bağlantı noktaları olup olmadığını, son tahlilde insanların inanç ve değerleri yardımıyla araçsallaştırıp kullanılmaya müsait hale getirilip getirilmediğinin araştırılması önemlidir.
Eric Hoffer, Kesin İnançlılar adlı eserinde kitlesel hareketlerin; inanışların insanı ele alma, kurgulama, yayılıp etki alanını genişletme, hedeflerini gerçekleştirme açısından benzer yöntem ve teknikleri kullandıklarına dikkat çekmektir. Böylece geçmişten günümüze tüm sosyolojik hareketlerin benzer çıkış, taraftar toplama, yayılış, geniş kitlelere ulaşma ve bitiş, süreçleri yaşadıkları fark edilirse, kesin inançlı grupların birey, aile ve topluma verdikleri hasar en az şekilde atlatılabilir.

Anahtar Kelimeler: Felsefe, Sosyoloji, Psikoloji, Eriç Hoffer, Kesin İnançlılar, Kitlesel Hareketler, Mankurt, Haçlı Seferleri, Sabatay Sevi, Haşhaşiler
 
ÖN SÖZ: Günümüzde tüm dünyayı etkileyen terör eylemleriyle Orta Çağ'ın Haşhaşi emsalleri arasındaki benzerlikler hayli çarpıcıdır. Bir farkla ki önceleri Suriye ve İran bağlantısıyla yorumlanan Haşhaşi terörü günümüzde DEAŞ örneğinde olduğu gibi artık Avrupa başkentlerinin de bu terör bağlantılarında aktif rol almasıyla tüm dünyaya yayılmıştır. İnternet ortamının sağladığı gizli, hızlı ve etkili iletişim, terör propagandacılarına anında dünyanın her noktasına ulaşma imkânı vermektedir. Bu propagandalar özellikle yer aldığı toplumda dışlanmış, ötelenmiş karakterler üzerinde etkili olmaktadır. Berbat bir hayat yaşamak zorunda bırakıldığını düşünen ve yaşadığı topluma karşı ismi konulmamış hınç duyguları geliştiren ötelenmiş bireyler planlı terör faaliyetleriyle ''Kutsal Bir Amaç'' sahibi olmakta ve davası uğrunda ölmesi durumunda cennetle ödüllendirilme beklentisi içinde kendini kurban etmeye varabilecek derecede bağlılık göstermektedir.

Haşhaşilerin hedeflerinde harici bir düşman olarak her ne kadar Haçlılar gösterilse de aslında en büyük tahribat Selçuklu iradesinin zayıflatılması yönündedir. Günümüzdeki DEAŞ ve türevleri olarak yorumlanabilecek örgütlerin hedefinde de güya Amerika ya da İsrail görünmesine rağmen asıl zayıflatılmak istenen günümüzün Selçuklusu konumundaki Türkiye Cumhuriyeti devletidir. 11 Eylül saldırıları, terör faaliyetlerinin Amerika Birleşik Devletleri'ne taşınması mıdır? Yoksa Amerikan askeri ve siyasetinin ebediyen Ortadoğu coğrafyasına çöreklenmesinin meşru zeminin inşası mı? 
İşin bu yönünü konjektörel stratejiler ve komplo teorileri uzmanlarına bırakalım. Kör göze parmak kabilinden özelde Ortadoğu'da ve genelde tüm dünyadaki terör faaliyetlerinin bir vesayet savaşına dönüştüğü artık herkes tarafından görülmektedir. Yani ülkeler bizzat ordularıyla değil destekledikleri etnik gruplar aracılığıyla söz konusu coğrafyalarda bilek güreşine tutuşmayı yeğlemektedir. Etnik gruplar ve tabi ki terör örgütleri bu yeni tarz mücadelede şüphesiz emperyal oyuncular tarafından araç olarak kullanılmaktadır. Maalesef makalemizin konusu bu da değildir. Biz araç olarak kullanılan etnik grup veya terör örgütlerini değil, terör örgütleri ve marjinal yapılanmaların araç olarak kullandığı insanların devşirilme süreçlerini incelemeye çalışacağız.

Konu sanıldığından daha önemlidir çünkü bu gruplar ağırlıklı olarak 12-18 yaş arası iyi aile çocuklarını veya dışlanmış, topluma karşı hınçla dolmuş bireyleri devşirmek üzere stratejiler belirlemektedirler. Bu gençlerin ebeveynlerinin onlardan esirgediği ilgi ve sevgi dahil tüm yoksunlukları bu yapılanmalar tarafından bir enstrüman olarak kullanabilmektedir. Başının okşanmasına, tatlı bir tebessüme, basit bir iltifata hasret kalmış, daima ötelenmiş veya görmezden gelinmiş bu bireyler bizim evlatlarımız yahut yeğenlerimiz veya torunlarımızdır. Canımızdır, ciğerimizdir her şeyden öte geleceğimizdir.

15 Temmuz'da toplum olarak büyük bir travma geçirdik. Gördüklerimize inanamadık uzun süre. Kendi uçaklarımız, kendi helikopterlerimiz, kendi tanklarımız, kendi halkına ateş açıyordu. Aslında ortalığı kana bulayan araçlar; helikopterler, uçaklar, tanklar veya makineli tüfekler değildi. Onlar yalnızca teknolojik savaş oyuncaklarıydı. Asıl ortalığı kana bulayanlar o silahları ateşleyen parmakların sahibi gençlerimizdi. Asıl araç olarak yetiştirilen ve robot olarak kullanılanlar bizim gençlerimizdi. Daha doğru bir ifadeyle bir zamanlar bizim olan gençlerimizdi. Çoktan devşirilmişlerdi ve devşirildiklerinden kendilerinin de haberleri yoktu. Onlar ''Kesin İnanç Sahipleri''ydi. Öyle inandırılmış ve araçsallaştırılmışlardı. Ve günü geldiğinde kendi milletine karşı kullanıldılar.
 
Eric Hoffer'a göre Kesin İnançlılar, Dünden Bugüne

Kesin İnançlıların Araçsallaştırılma Süreçleri ve Örnekleri

II.
 
GİRİŞ: İnsanlığın var oluşundan beri savaşanlar gerçekte insanlar değil, onların görüş, düşünüş, duygu, algı ve hırslarıdır. Bu yargının doğruluğunu kabul ettiğimizde dinsel bakış açısı bu mücadeleyi Hak-Batıl kavgası olarak yorumlarken başka inanışlar kendilerine göre ürettiği düşünce sistemlerinin kavgası olarak yorumlayabilmektedir. İki kutuplu dünyadaki Kominizm-Kapitalizm kavgası, I. ve II. Dünya Savaşları'nın temelindeki sömürgecilik ve paylaşım kavgaları insanları cepheye sürerken tabi ki onlara maddesel kazanımlar elde etmeyi değil, manevi değerleri korumayı veya yaymayı vazetmişlerdir. Bu çekişme isim, coğrafya ve yöntem farklılıkları içerse de günümüzde de devam etmektedir.
 
İnanç kavramının birbirine zıt görüşlerin mücadelesinde bağlılarını nasıl olup da kendi öz varlıklarından vaz geçirdiği her dönem merak uyandırmıştır. Bir kesin inançlının kendi ölümüyle nasıl kendisini ve davasını yücelttiğine inandırıldığı konusu insanı araç olarak kullanmayı amaçlayanların özel çalışma alanlarını oluşturmaktadır. Birbirine taban tabana zıt toplumsal hareketlerin yöntemlerinde ortak bağlantı noktalarının olması son tahlilde hemen hepsinin insanları inanç ve değerleri yardımıyla araçsallaştırıp kendi hedefleri doğrultusunda kullanılmaya müsait hale getirdiği tartışma götürmez gerçekler olarak karşımıza çıkmaktadır.  
 
Bu bağlamda Eric Hoffer'ın Kesin İnançlılar veya Kitlesel Hareketlerin Anatomisi eserine göre bütün kitle hareketlerinin: taraftarlarında ölümü göze almak ve birlikte eyleme geçmek duygusu yaratması; ortaya koydukları program ve telkin ettikleri öğreti ne olursa olsun bütün kitle hareketlerinin aşırılığı, nefreti ve hoşgörüsüzlüğü körüklemesi; bütün kitle hareketleri hayatın belirli bölümlerinde güçlü bir faaliyet akışı yaratmaya muktedir olması ve bağlısından körü körüne bir inanç ve sadakat istemesi,  öğreti ve ilham yönünden ne kadar farklı olurlarsa olsunlar, bütün kitle hareketlerinin ilk taraftarlarını aynı tip insanlar arasından seçmesi ve aynı düşünce tarzındaki insanlarla ilişki kurması (Hoffer,2017: 6) gibi ortak yöntemlerle hareket etmesi çok önemli tespitlerdir.
 
Eric Hoffer'a göre Siyah ve beyaz gibi varlıklarını birbirinin zıddı olmak temeline bağlayan, hattâ birbirini tanımlarken siyah olmayan veya beyaz olmayan ifadeleriyle tanımlayan ideal ve görüşlerin tabi ki inanışların insanı ele alma, kurgulama, bu şekilde yayılma, etki alanını genişletme hedeflerini gerçekleştirme açısından benzer yöntem ve teknikleri kullanmaları oldukça manidardır. Bu alanın sorgulanması, geçmişten günümüze tüm sosyolojik hareketlerin benzer çıkış, taraftar toplama, yayılış, geniş kitlelere ulaşma ve bitiş, değerini veya önemini kaybetme süreçleri yaşadıklarını fark etmek bu tip cereyanların yıkıcı etkisinden nefsimizi ve neslimizi korumakta büyük katkılar sağlayacaktır.
 
Tezimizi tam olarak ortaya koyabilmek için kelimelere yüklediğimiz anlamları başka bir ifadeyle ürettiğimiz kavramların kapsadığı bağlamı tam olarak ortaya koymamız gerekmektedir.
 
1. Araçsallaştırma: Araçsallaştırma kavramıyla vurgulamak istediğimiz anlamın sınırlarını belirlemek için TDK Güncel Türkçe Sözlüğüne baktığımızda Araç: 1. isim Bir iş yapmakta veya sonuçlandırmakta gücünden yararlanılan nesne; Araçsal: 1. sıfat Araçla ilgili olan, 2. sıfat Araç özelliği taşıyan; Araç sözcüğüyle yakın anlamlı olarak kullanılan alet sözcüğüne baktığımızda ise Alet: 1. isim Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için özel olarak yapılmış nesne, 2. isim Bir sanatı yapmaya, uygulamaya yarayan özel araç, 3. isim, teknik Bir makineyi oluşturan ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri, 4. isim, mecaz, Maşa (https://sozluk.gov.tr/) tanımlarına ulaştık.
Buradan yola çıkarak insanın araçsallaştırılması kavramıyla biz:
1. Bir işi yapmak veya sonuçlandırmakta gücünden yararlanılan insan,
2. Bir amaca ulaşmak için özel olarak eğitilmiş, üretilmiş insan,
3. Bir hedefi gerçekleştirmek amacıyla üretilmiş sosyolojik bir makinenin (cemaat, parti, dernek) parçalarından biri olan insan,
4. Kullanıcının kendisine veya korumak istediği yapıya zarar vermeden yaptırmak istediklerini yaptırdığı maşa olan insandan bahsediyoruz.
 
2. Kesin İnançlı: Savaşa ve ölmeye hazır vaziyete getirilen kişi. İmal sürecinde kişinin milletinden, akrabalarından, öz anne babalarından hatta kendi kişiliklerinden soyutlanmış kişi. Bu işlem, Eric Hoffer'a göre o kimsenin kapalı kollektif bir topluluğun içinde eritilerek o topluluğa uydurulmasıyla, ona hayali bir kişilik yükleme suretiyle, şimdiki zamanın küçümsenmesi, ilgisini henüz var olmayan şeylere kaydırılması suretiyle, onunla gerçek arasına bir perde germek suretiyle, ihtiraslar enjekte ederek o kimse ile nefsi arasındaki dengeyi önlemek suretiyle yapılmaktadır. (Hoffer,2017)
Araçsallaştırılan insanın, yani Kesin İnançlı'nın kendisine yaptırılanlarla veya yaptırılmak istenenlerle uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığını söyleyebiliriz. Onun tek suçu, kendisine yaptırılmak isteneni emreden otoriteye karşı koşulsuz itaatidir. Çünkü o (Kesin İnançlı) bu amaçla özel olarak üretilmiş bir üründür. Ancak kendisinin özel olarak üretildiğinden ve bir araç olarak kullanıldığından asla haberdar değildir. Ona kendisinin özel bir amaca hizmet için özel koşullarda üretildiğini kabul ettirmeniz de kesinlikle imkansızdır. Çünkü onu üretenler başkalarının Kesin İnançlı'nın algılarına hükmetmesini engelleyici birçok antivirüs yüklemesi de yapmışlardır. Öyle ki bir Kesin İnançlı, imalat süreci tamamlandığında kendisine kodlama yapan birkaç mühendisin (abi, abla, başkan, üye) veya şirket sahibinin dışında (cemaat lideri, parti, dernek başkanı) kimsenin telkinlerine tepki vermemektedir. Bu yolda kendisini, kendi milletine, kendi akrabalarına ve kendi ebeveynlerine yabancı olarak görmektedir. Onların talepleri masiva'dan (gayeden uzaklaştıran, boş iş) başka bir şey değildir. Bu ise araçsallaştırılan bir Kesin İnançlı'nın köksüzleştirilmesi bir başka ifadeyle mankurtlaştırılması sürecidir.
 
3. Bir Araçsallaştırma Örneği Mankurt: Cengiz Aytmatov'un 1980 yılında yazdığı Gün Olur Asra Bedel adlı eserinde, Mankurt bazı işlemler sonucu öz benliğini yitirerek kendisini kimliksizleştiren düşmanının kuklası haline gelmiş bir zavallı insan tipidir. Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" adlı eseri pek çok Batı ve Türk diline çevrilip yaygınlaşırken "mankurt" kavramı da kabul görerek literatüre girmiş ve "mankurt" ve "mankurtlaştırma" temaları yaygınlaşmıştır. Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" eserinden yapılan iktibasla "Mankurtizm" "sosyal kimlik değiştirme ve öz köküne yabancılaşma" temalarını karşılayan bir terim olarak sosyal psikoloji literatüründe yerini almıştır. (https://tr.wikipedia.org)
 
Mankurt- Türk, Altay ve Kırgız efsanelerinde bahsedilen bilinçsizleştirilmiş köle. Mankurt haline getirilmek istenen kişinin başı kazınır, başına ıslak deve derisi sarılır ve böylece elleri kolları bağlı olarak Güneş altında bırakılır. Deve derisi kurudukça gerilir. Gerilen deri başı mengene gibi sıkar ve inanılmaz acılar vererek aklını yitirmesine neden olur. Böyle bir kişi bilinçsiz ve her istenen şeyi sorgusuzca yapan bir köleye dönüşür. Gün Olur Asra Bedel romanında, efendisinin emriyle öz annesini kendi elleriyle öldüren bir mankurtun hikayesi de anlatılır. (Aytmatov,1999)
 
Juan Juan'lar, mankurtlaştırma sürecinde insanlara fiziksel şiddet, işkence yöntemi uygularken modern zamanlarda bu süreç ruhsal boyutta propaganda içeren eğitim süreçleriyle gerçekleştirilmektedir. Bu ruhsal süreçte kullanılan malzeme insanın inanma, ait olma, güvenme, kendini ifade etme, hayatı algılama gibi süreçleriyle oynama, kısaca ''beyin yıkama'' süreçleridir. Önce bireye istismar edilecek çoğunlukla uhrevî, soyut değerler yüklenir (dava, fikir, felsefe, ideal, kutsilik vb) sonra bu değerler aracılığıyla insan sömürülür.
 
Eric Hoffer'a göre Kesin İnançlılar, Dünden Bugüne
Kesin İnançlıların Araçsallaştırılma Süreçleri ve Örnekleri

III. 4. İstismar: TDK Güncel Türkçe Sözlük'e göre İstismar: 1. isim Birinin iyi niyetini kötüye kullanma, 2. isim Sömürme, olarak tanımlanmış ve manidar bir cümle ile örneklendirilmiştir.  "Türkiye Cumhuriyeti, laikliği umdeleri arasına koymakla dini, tecavüzden, istismardan, menfaate, şerre alet etmekten kurtardı." - Orhan Seyfi. Yine yakın anlamlı bir sözcük olan Yararlanma: Yararlanmak işi, faydalanma olarak tanımlanmış yine manidar bir cümleyle örneklendirilmiştir: "Nifak unsurları her ikisinin iyi niyetlerinden yavaş yavaş, sinsi sinsi kendi çıkarlarına yararlanmasını bilecekti." - Yakup Kadri Karaosmanoğlu (https://sozluk.gov.tr/)
 
İstismar kelimesi, s-m-r kökünden gelmekte olup, fayda sağlamak ve ürün elde etmek anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla din istismarı denildiğinde dinden fayda sağlamak, din üzerinden ürün elde etmek akla gelir. İstismar, masum ve doğru bir faydalanışı ifade etmez. Aksine dinden dünyevi bir menfaat sağlamayı, dini dünya işlerine alet etmeyi, din üzerinden ticaret yapmayı, din satarak dünya almayı ifade eder. Eğer bir insan maddi ya da manevi, sosyal ya da ticari, siyasi ya da politik, bir şekilde dinden dünya çıkarı elde ediyorsa orada din istismarından söz edilir. Din istismarı, hukuk karşısında suç olduğu gibi, ahlâkî anlamda da büyük bir zafiyettir. Cenab-ı Hakkın karşısında hesabı sorulacak ve bedeli ödenecek bir günahtır. Dini istismar eden kişi mutlaka gerçeği çarpıtarak yalan, hile, takiyye, iki yüzlülük, riya gibi gayr-i ahlâkî tavırlarla aklını ve bilgisini kötü yönde kullanıyordur. Dolayısıyla din istismarının olduğu her zeminde bireysel bir yozlaşmanın ve toplumsal bir din güvenliği krizinin yaşandığı söylenebilir. (Martı, 2020)
 
5. Cinayetin Kurumsal Araçsalları Haşhaşiler: Haşhalilerden türetilmiş, ''assasin'' kelimesi Avrupa dillerinde, ''eylemleri bağnazlık ve ihtirastan beslenen, halkça tanınan kimseleri bilhassa gizlice ve haince öldüren kişiler'' anlamında kullanılır. Sözcük ilk olarak Haçlı Seferleri kayıtlarında, Doğu Akdeniz'de, ''Dağın Şeyhi'' diye anılan gizemli bir kimse tarafından yönetilen, nefret uyandırıcı inançları ve yaşayışlarıyla dindar Hristiyanlara ve Müslümanlara hiç de benzemeyen alışılmışın dışında bir Müslüman tarikatına verilen isim olarak geçer. Tarikata dair ilk anlatılardan biri, 1175'te İmparator Frederick Barbarossa tarafından Mısır ve Suriye'ye gönderilmiş olan bir elçinin tuttuğu raporlarda görülür: "Şam, Antakya ve Halep'le çevrelenen bölgede, bir Sarazenler soyu vardır ki onlara kendi dillerinde ''Heyssesini'' denir. Başlarında, onları hayret verici bir yöntemle öldürme alış­kanlığıyla civardaki Hristiyan lordlarına olduğu kadar, uzak yakın tüm Sarazen prenslerine de büyük bir korku salan bir 'Reis' bulunur. (Lewis Bernard, 2012:24)

Reis, dağlarda, çok yüksek duvarlarla çevrili olduğundan çok sıkı korunan, küçük bir kapının dışında içlerine hiçbir yerden girmenin mümkün olmadığı pek çok muhteşem kaleye sahiptir. Bu kalelerde hizmetkarlarının çocukları çok küçükten itibaren yetiştirilir, onlara Latince, Yunanca, Roma dili ve Sarazen dili gibi birçok dil öğretilir.

Eğitim sürecinde öğretmenleri tarafından, çocukluklarından yetişkinliklerine dek, yaşadıkları toprakların reisinin tüm söz ve emirlerine uymaları gerektiği ve bunu yaptıkları takdirde, yaşayan tüm tanrıların gücüne sahip olan efendilerinin onlara cennetin bütün hazlarını vereceği ve herhangi bir konuda onun iradesine karşı çıkmaları durumundaysa kurtarılamayacakları öğretilir. Dikkat edin, birer çocuk olarak alınışlarından, birini öldürme görevi verilmek üzere Efendi'nin huzuruna çağırılışlarına dek öğretmenleri ya da ustaları dışında kimseyi görmez ve kimseden bir talimat almazlar.
Huzuruna çıktıklarında Reis onlara vaat edilen cennetin şartı olarak onun emirlerine uymayı kabul edip etmediklerini sorar. Bunun üzerine onlar da eğitilmiş oldukları üzere, en ufak bir şüphe ya da itiraz etmeden coşkuyla reislerinin ayaklarına kapanıp onun sözünden asla çıkmayacakları cevabını verirler. Onun üzerine de Reis onlara altın birer hançer hediye ederek onları, belirlemiş olduğu kurbanı öldürmeye gönderir. (Lewis Bernard, 2012:24-25)

Avrupa dillerine ''assasin'' suikastçi anlamında bir kelime olarak da yerleşen bir Haşhaşi'nin yetiştirilme süreci üç aşağı beş yukarı böyledir. Büluğ çağına henüz girmemiş, doğru-yanlış ikilemiyle ve cismani zevklerle henüz tanışmamış bedenler ve dimağlar sonunda eli kanlı bir katile benzer süreçlerle evrilmektedir. Burada silah, eğitiminin sonunda genç Haşhaşiye hediye edilen altın bir hançer değildir. Her ne kadar genç Haşhaşi hançeri kendisine verilen bir icazet nişanesi silah olarak algılasa da gerçek silah yani ürün bizzat fedainin kendisidir. Reisin bir cümlesi, kilometrelerce yol kat eder, öldürülecek hasmın en zayıf anında, hiç beklemediği anda, çadırından süzülüp o uyurken göğsüne saplanan bir hançere dönüşür. Çoğu zaman hançerlere zehir de sürülmüştür. Bu durumda fedainin hasmını yaralaması kafidir. Haşhaşi, suikast sonrası korkmaz, kaçmaz, soğukkanlılığını korur, her türlü cezaya razıdır. Çünkü fani olarak bulunduğu dünya hayatını başarıyla tamamlamış, sonsuz bir alemde ebedi cennetlik olma payesine erişmiştir.

6. Fareli Köyün Kavalcısı yahut Haçlı Seferleri: Batılılar için Kudüs'ün Müslümanlarca fethedilmesi travmatik bir olaydı. Bu trajik hikâyede hurafe, aymazlık, acımasızlık, hepsi vardı. Her şey; 1212 yılında Fransa Kralı Philip Augustus'un Saint Denis'teki karargahına Stephen adında bir çocuğun gelmesiyle başladı. On iki yaşındaki bu çocuk elinde, "bizzat İsa Peygamber tarafından yazılmış bir mektup" olduğunu iddia ediyordu. Hz. İsa mektupta, "Bir ordu topla ve Kudüs'ü kurtar" diyordu. Küçük çocuk Fransa'yı dolaşmaya başladı. İşin kötüsü, bu palavracı çocuğun etrafında sadece yaşıtları yoktu. Pek çok kral, prens, asilzade, kendiliğinden Stephen'i koruma görevini üstlenmişti. Kimi zenginler ona araba tahsis ediyor, uşaklarını yolluyor, bir dediğini iki ettirmiyordu. Domuz William ve Demir Hugh isimli iki tüccar, gemilerini Stephen'in emrine verdiklerini açıkladılar. Stephen ilk zamanlar gemi teklifine sıcak bakmadı, çünkü ona göre, deniz yarılacak ve Çocuk Haçlı Ordusu karadan Kudus'e varacaktı. Marsilya'da toplanmak üzere Fransa'nın değişik şehirlerinden yola çıkan 30 bin civarındaki çocuktan neredeyse yarısı yollarda ölmüştü. Kimisi açlıktan, kimisi zayıf bedenleri bu zorlu yolculuğa dayanamadığından hayata gözlerini yumuyordu. Yollarda denk geldikleri özellikle rahipler ise çocukları bu hayalden vazgeçirmek yerine "ateşin nutuklarla onları daha da galeyana getiriyorlardı. "Çocukların kalbi temizdi, mukaddes Kudüs'ü de ancak kalbi temiz çocuklar kurtarabilirdi, günaha, kire batmış yetişkinler değil".
 
Dini fanatizmin müstesna bir örneği olarak tarihe geçen Çocuk Haçlı Seferleri'nde tam olarak kaç çocuğun öldüğü bilinmiyor. Bu rakam, kimi kaynaklarda 30 bin, kimilerinde ise 50 bin olarak yer alıyor. Kesin bilinen bir şey varsa, o da kesinlikle "binlerce çocuğun", dönemin en yüksek dini otoritesi Papa başta olmak üzere, krallar, prensler, sair önde gelenler ve din adamları tarafından göz göre ölüme yollandıklarıdır. (https://www.ensonhaber.com)
 
Ailelerin parçalanması süreci dini amaçlar doğrultusunda sadece çocuklar üzerinden olmamıştır. Diğer yandan, başlangıç devresindeki Hıristiyanlığın aileye karşı takındığı düşmanca tavır, bugüne kadar hiçbir kitle hareketi tarafından bu kadar açıkça ortaya konulmamıştır. İsa peygamber demiştir ki: "Çünkü ben oğul ile babasının ve kız ile anasının ve gelin ile kaynanasının arasına ayrılık koymaya geldim ve bir erkeğin düşmanları kendi ev halkı olacaktır. Babayı ve anayı benden çok seven bana layık değildir; oğlunu veya kızını benden çok seven bana layık değildir." Annesi ve kardeşlerinin konuşmak için dışarıda kendisini bekledikleri haber verildiği zaman İsa dedi ki, "Benim anam kimdir? Ve kardeşlerim kimlerdir?" Ve elini havarilerine doğru uzatıp dedi ki: "İşte benim anam ve kardeşlerim."  Havarilerinden biri babasını gömmek üzere kendisinden izin istediği zaman İsa dedi ki: "Benim ardımca gel; ölüleri bırak, kendi ölülerini gömsünler." Vaaz ve hareketlerin aile geçimsizliklerini artıracağını anlayan İsa dedi ki: "Ve kardeş kardeşi ve baba çocuğunu ölüme teslim edecek ve çocuklar, ana babalarına karşı ayaklanacaklar ve onları öldüreceklerdir." Vaazlarında kardeşçe sevgiyi telkin eden bir kişinin aynı zamanda anne sevgisi, baba sevgisi, kardeş, eş ve çocuk sevgisi aleyhinde vaaz vermesi tuhaf ama gerçektir. (Hoffer,2017, s.32-33)
 
7. Mehdîlik, Sabatay Sevi: Sabatay Sevi 1 Ağustos 1626, İzmir- muhtemelen 17 Eylül 1676, Ülgün), Yahudi din adamı ve tarikat lideriydi. Sabatay Sevi 17. yüzyılda Osmanlı topraklarında, İzmir Agora'da doğdu. 22 yaşında Mesihlik iddiasında bulundu. Dünyayı kötülüklerden arındıracağına, tüm Yahudileri mukaddes İsrail'e götürerek orada yeniden tapınağı inşa edeceğine inanıyordu. Yahudiliği ikiye böldü. Her kıtada binlerce mürit edindi. Mahkemeye çıkarıldı, kerhen Müslüman oldu. İnananların çoğu peşini bıraktı, ufak bir grup onu takip ederek Müslüman oldu. Bunlar dış görünüşte Müslüman veya Hristiyan, gerçekte Kabbala Musevi inancına sahip günümüze kadar gelen bir cemaattir.
 
Yahudiler, günün birinde bir Mesih'in gelerek kendilerini uzun yıllardır süren sosyopolitik tabanlı acılardan kurtaracağını düşünüyorlardı. Zor koşullar altında Yahudiler arasında mistisizme inananların sayısı da giderek artıyordu. Yahudi mistisizminin en önemli kaynaklarından biri 'Kabala' idi. Görünenin arkasında mutlaka bir başka şeyin gizlendiği fikrinden hareket eden Kabalistler, kutsal metinlerde çeşitli sayılar ve matematiksel işlemlerle gizli gerçeği ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı.
 
Sevi'nin Müslüman olması bütün Yahudi dünyasında şok etkisi yarattı. Hahambaşılık olayı sevinçle karşıladı ve Müslüman olan Sevi'yi dinden çıkmış saydı. Büyük çoğunluk onun Mesih olmadığına inanarak ortodoks Yahudi inancına geri döndü, iki yüz ailelik bir topluluk ise İslamiyete geçerek onun yolundan gitti. Bu tarihten sonra da "Avdedî" ya da 'Dönme' olarak adlandırıldılar. Bunlar onun büyük bir hikmete binaen zahiren Müslüman olduğunu, mesihliğinin bir gereği olduğu yorumunda bulunurlar.
 
Kendisi gibi Müslümanlığı kabul eden takipçisi 200 aile Selanik'e yerleşerek dış görünüşte Müslüman, gerçekte ise Sabataycı-Yahudi olarak yaşamaya devam etti. Sabatay'a inananlar mesihlerinin ölümüne inanmazlar, onun göğe yükselmiş olup, yeniden geleceğine dair inançlarını sürdürürler. Hala inançlı Sabataycılar, belli zamanlarda deniz ve ırmak kenarlarına gelerek, Sabatay sevi Seni bekliyoruz! diye bağırma geleneğini sürdürmektedirler. (https://tr.wikipedia.org/)
 
Eric Hoffer'a göre Kesin İnançlılar, Dünden Bugüne

Kesin İnançlıların Araçsallaştırılma Süreçleri ve Örnekleri

IV. 8. İnançsal İstismar Yalnızca Dinsel İstismar Değildir: Her inançsal istismar, dinsel bir istismar olmak zorunda değildir. İnanç, kuşkusuz insanın manevi dünyasının yapısında en önemli öğeler arasında yer almaktadır. İnanç terimiyle çoğunlukla dini inanca işaret edilir fakat esasında inancın çok farklı yönleri, biçimleri ve düzeyleri bulunabilmektedir (Halilov, 2014: 123) İnanç sözcüğü birçok anlamı içerse de genel olarak bu kelimeden "dini" ya da "dinsel" olana yönelik duyulan inanma anlaşılmaktadır. Türk Dil Kurumu inanç sözcüğünü, "bir düşünceye gönülden bağlı bulunma; birine duyulan güven, inanma duygusu; inanılan şey, görüş, öğreti; Tanrıya, bir dine inanma, akide, iman, itikat" (www.tdk.gov.tr) olarak karşılarken Cevizci'ye göre inanç, "genel olarak bir şeyin ya da kimsenin varlığına, bir iddianın doğruluğuna inanma, biri için güven besleme" (Cevizci, 2002: 552)
 
Yabancı literatürde bir terim olarak "inanç" ise "belief" ve "faith" kelimelerinde anlam bulmaktadır. "Belief", "kanı, düşünüş" anlamında inancı betimlerken "faith"; "itikat, din, iman" anlamındaki inanca işaret etmektedir. Aslında genel olarak da inanç teriminden kastedilen anlam, bu iki anlam ekseninde idrak edilmektedir. * Kaldı ki bu iki anlam arasındaki temel ayırım, inanç beslemede akıl ve iradenin ne denli müdahil olup olmadığıyla da yakından ilişkilidir. Çünkü faith anlamındaki inanç salt dine, imana, itikada ve Tanrıya dönük inancı kastetmekte ve inancın koyuluğu ise, kişinin bu "semavi" olana teslimiyetiyle izah edilmektedir. Bu inançta akıl tek belirleyici unsur olmamakla birlikte itikat ve teslimiyet, "faith"te temel belirleyicidir. Kuşkusuz dine dair inançta akıl, inanmada etkendir fakat dinin öğretilerinin kabul edilmesinde, aklın yanıt veremediği durumlar da söz konusudur. Bu durumda kişi, aklın verilerini değil, dini kabulleri olduğu gibi benimser. (Can, 2017: 52)
 
Belief anlamındaki inanç ise, teolojik anlamda Tanrısal olmayana, daha çok kişiye, kuruma, ideolojiye, kanıya, sosyal ya da siyasal hareketlere, kısacası idealize edilen savunuculuğa dair bir inancı ifade eder. Bu inanmada aklın ve iradenin olabildiğince müdahil olduğu ve inancın gerçekleşmesinde, akıl süzgecinden geçirilerek iradenin devreye girdiği görece bir yöntem benimsenir. Burada inanç, faith anlamındaki dini inanç gibi "teslim olma" veya "rasyonel olmasa dahi benimseme" biçiminde oluşmaz. Şüphesiz bu türden inanç besleyen kişi/ler; bu otoritelere Tanrısal, mitsel ya da kutsal bir anlam yükleyebilirler. (Can, 2017: 52)
 
Dolayısıyla bu çalışmada faith ve belief tipi inançlar göz önüne alındığında, dini inanç faith kapsamında değerlendirilirken bir lidere, öndere, cemaate ya da toplumsal harekete endeksli dinsel inançlar da salt, doğrudan ve aracısız dini inançtan farklı olduğu gerekçesiyle belief anlamındaki inanç biçiminde ele alınacaktır. İnanç sözcüğüne yönelik bu kısa semantik değerlendirme, esasında toplumsal bir tip olarak betimleyeceğimiz kesin inançlıların, öncelikle zihnimizdeki hangi şablon ve belirlenimler yardımıyla kurgulanabileceğini ortaya koyması açısından önemlidir. Özellikle din bağlamında tasvir edildiğinde, kafa karışıklığına neden olabileceği öngörülen kesin inançlıların, bu çalışma temelinde nereye tekabül ettiği açıklanmaya çalışılırken, esasında üzerine söylenen sözlerin adresini bulup bulmama kaygısı da bu temellendirmelerin temel motivasyonunu oluşturmaktadır. (Can, 2017: 52)
 
Toparlayacak olursak inançsal unsurlar zihnimizde her ne kadar zihinlerde dinsel bir algı oluştursa da gerçekte her inançsal unsur dinsel olmak zorunda değildir. İnsanlar herhangi bir ideoloji, bir politik hareket, bir felsefi düşünceyi kendileri için bir inanç bir dünya görüşü haline getirebilir, bu uğurda maddi ve manevi tüm varlıklarını canları dahil feda etmeyi göze almaktadırlar.
Kesin İnançlılar kitabına göre: Kendini adamak, inanç sahibi olmak, iktidar peşinde koşmak, birleşmek ve nefsinden feragat etmek gibi duyguların ortak noktaları vardır. Kutsal amaçların ve öğretilerin iç yapısında büyük farklar mevcut olmasına rağmen, bunları etkili hale getiren etkenlerde büyük benzerlik vardır. Müslüman, Hıristiyan veya Yahudi öğretisinin etkisine ait nedenleri gören bir kişi aynı zamanda başka ilahi olsun veya olmasın başka bir dinin öğretisinde, komünist, Nazi ve milliyetçi bir öğretinin etkisine ait nedenleri de görmektedir. İnsanların uğrunda öldükleri kutsal amaçlar birbirinden çok farklı olsa bile, o insanlar esas itibarıyla aynı şey için ölmektedirler. (Hoffer,2017: 7)
 
9. İslamafobi Araçsalı DAEŞ: Her ne kadar sosyolojik şartların bir tezahürü olarak anlaşılma gayretleri içinde olunulsa da DEAŞ yapılanması jeopolitik ve sosyolojik bir istihbarat projesidir. Terör örgütünün varlığı Ortadoğu coğrafyasındaki petrol ve konum çatışmalarını vesayet savaşlarına dönüştürürken diğer taraftan bölgenin demografik yapısı da bozulmakta, bir başka taraftan İslam ve Müslüman kavramları insanların zihninde terörle, katliamla, zulümle eşleştirilmeye çalışılmaktadır. Herhangi bir eylemin sonucunun kime yaradığı bakış açısından bu yapılanma ele alındığında İslam ve Müslümanlar dışında her siyasi aktör adayına mevzi kazandırdığı görülecektir. Öyleyse bu hareketi kendi kendine oluşmuş bir küskünler ve asabı bozuklar hareketiymiş gibi ele almak en hafif haliyle safdillik olacaktır.
 
Örgütün ana omurgasını oluşturan gençlerin yıllardır savaş bölgelerinde şiddetin ve vahşetin gölgesinde yaşamak zorunda kalmış ve herhangi bir eğitim almamış olmaları dikkat çekicidir. Örgüte katılan ikinci genç kitle ise Avrupa'da dışlanmış, hor görülmüş 'sömürge muhaciri' olarak adlandırılan göçmenlerin çocuklarıdır. Müslüman anne babadan dünyaya gelen bu çocuklar ciddi kimlik bunalımları yaşamaları nedeniyle İslâm'a bir ideoloji olarak sığınmışlardır. Örgüte katılan üçüncü kitleyi ise yeni ihtida eden genç Müslümanlar teşkil etmektedir. Bu grubun şanssızlığı, Müslümanlığı kimlik bunalımı yaşayan diğer Müslümanlardan öğrenmeleridir. Dolayısıyla bu mühtediler de diğerleriyle birlikte şiddete yönelmiş durumdadırlar. Her üç grubun ortak paydası, İslâm'ın ana mesajı diyebileceğimiz iman-amel-ahlak şeklinde formüle edilen üst düzey değerleri ve öğretileri değil de erken İslâm tarihinin savaş şartlarını ve konjonktürünü yansıtan naslardan devşirdikleri eylem, şiddet ve öfke anlayışını benimsemeleridir. DEAŞ'ı besleyen insan kaynaklarında hatırı sayılır bir yeri olan, "homegrown" adıyla anılan yeni ihtida etmiş Batı kökenli katılımcıların ve Batılı ülkelerde yetişmiş sonraki kuşak Müslümanların bu tercihlerinde radikalleşme eğiliminin etkili olduğu da vurgulanmaktadır. DEAŞ gibi yapılanmaların, içinde yaşadığı toplumun değer sistemiyle, düzeniyle, idealleriyle ağır bir çatışma içerisinde olan, dışlanmış ruh hali ile öfkeyi iç içe geçiren gençlere, kendilerini onarabilecekleri, yeniden kurabilecekleri sözde bütüncül bir ideal sunduğu ifade edilmektedir. Bu bağlamda "radikalizmin İslâmîleşmesinden" de bahsedilmektedir. Ancak radikalleşme dediğimiz sürece insanları götüren çok farklı saiklerin olduğu malumdur. Nasıl ki modern Hristiyan literatüründeki sevgi temalı söylemlere rağmen günümüzde Haçlı zihniyetinin yeniden dirilişi olarak görebileceğimiz İslâmofobia (İslâm düşmanlığı) ortaya çıkmışsa, Budist öğretideki barışçıl unsurlara rağmen Arakan'da Budist rahipler tarafından Müslümanlara işkence yapılmışsa, İslâmî motifleri kullanarak bir radikalleşme süreci yaşanmasının da mümkün olabileceği dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. (T.C. Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı 2016, 9-10)
 
Eric Hoffer'a göre Kesin İnançlılar, Dünden Bugüne

Kesin İnançlıların Araçsallaştırılma Süreçleri ve Örnekleri

V.10. İslam Sepetine Çöreklenen Yılan FETÖ: Türkiye, 15 Temmuz 2016'da gerçekleşen hain darbe ve işgal girişiminin akabinde Gülen örgütünü, çok daha yakından tanıma ve irdeleme ihtiyacı hissetmiştir. Bu süreçte kamuoyu, ortaya saçılan gizli bilgi ve belgeler, devlet kurumlarının titiz çalışmaları ve bazı eski Gülen hareketi mensuplarının itiraf ve açıklamaları sayesinde örgütün gerçek yüzünü tüm çıplaklığıyla görme imkânı bulmuştur. 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişiminin, tarihimizde eşi benzeri görülmemiş bu hainliğin, gözü dönmüş caniler ve robotlaştırılmış insan tipleri eliyle gerçekleşmiş olması tüm milletimizi dehşete düşürmüştür. Onlarca yıldır uyuyan hücre şeklinde yapılanmış olan FETÖ mensupları, gelen talimatlarla göründüklerinden bambaşka bir kimliğe bürünmüş ve gözünü kırpmadan kendi vatandaşlarını, askerini, polisini öldüren, meclisini ve diğer devlet kurumlarını bombalayan robotlar olarak karşımıza çıkmışlardır. (Kendi Dilinden Fetö, Örgütlü Bir Din İstismarı, 2017: 10)
 
Esasen Türkiye'de dinî-sosyal teşekküller genellikle Osmanlı'dan tevarüs edilen geleneksel İslam anlayışını muhafaza etmektedir; bu sebeple Gülen yapılanmasının da hep bu çerçevede bir hareket olduğu düşünülmüştür. Ancak son 20 yılda Gülen hareketi ile ilgili kuşkular özellikle "diyalog" söylemi sebebiyle artmıştı. Örgüt elebaşının Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşip hareketi oradan küresel bir yapıya dönüştürmesi dinî alanda faaliyet gösteren kişi, kurum ve kuruluşların bu yapıyı daha fazla sorgulamasına neden olmuştur. Türkiye, 15 Temmuz 2016'da gerçekleşen hain darbe ve işgal girişiminin akabinde Gülen örgütünü, çok daha yakından tanıma ve irdeleme ihtiyacı hissetmiştir. Bu süreçte kamuoyu, ortaya saçılan gizli bilgi ve belgeler, devlet kurumlarının titiz çalışmaları ve bazı eski Gülen hareketi mensuplarının itiraf ve açıklamaları sayesinde örgütün gerçek yüzünü tüm çıplaklığıyla görme imkânı bulmuştur. 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişiminin, tarihimizde eşi benzeri görülmemiş bu hainliğin, gözü dönmüş caniler ve robotlaştırılmış insan tipleri eliyle gerçekleşmiş olması tüm milletimizi dehşete düşürmüştür. Bu meşum girişimden sonra Din Şûrası, süreci değerlendirmek üzere "15 Temmuz Darbe Girişimi ve Din İstismarına Karşı Birlik, Dayanışma ve Gelecek Perspektifi" başlıklı tek gündem maddesiyle 3-4 Ağustos 2016 tarihlerinde olağanüstü toplanmıştır. Şûrada kendisine tevdi edilen görev doğrultusunda Din İşleri Yüksek Kurulu daha önce başlattığı incelemelerine hız vererek, FETÖ/PDY'nin (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) din anlayışını bizzat kendi kaynaklarından tespit etmek üzere çalışmalarını sürdürmüştür. Bu kapsamda örgüt elebaşının Türkçe basılmış olan 80 kitabı ve 40 bin dakikayı bulan (yaklaşık 670 saat) ses ve görüntü kayıtları incelenmiştir. Ayrıca örgüte ilişkin Kurumumuza ulaştırılan yazılı ve görsel materyaller üzerinde incelemeler devam etmektedir. Bunun yanında İslami ilimlerin ve sosyal bilimlerin farklı branşlarında ihtisas sahibi olan ilim adamlarının katkılarıyla, söz konusu meşum yapının değerlerimiz ve insanımız üzerinde yaptığı tahribatı çok boyutlu olarak tahlil eden kapsamlı bir eserin hazırlığı da sürmektedir. (Görmez, Mehmet, 2017, Kendi Dilinden Fetö, Örgütlü Bir Din İstismarı, Giriş: 7-8)
 
20 yıl sonra da olsa yani öğleden sonra günaydın kabilinden de olsa yapılan çalışma alanındaki en kapsamlı çalışmalardan biri olarak kabul edilmelidir. Her ne kadar mesele henüz mesele olmadan ilk uyarı kabilinden kaleme alınmış eserler bulunsa da toplum geniş kitleler halinde yönlendirildiğinden ve muhalif eserlerin yazarları toplum nezdinde itibar suikastine maruz bırakıldığından ilgili eserler toplum nezdinde yeterli dikkati oluşturamamıştır. 15 Temmuz sonrası geniş kitlelerin derin şok yaşaması, ilgili hareketin ne kadar sinsi yayıldığının bir göstergesi olarak görülmelidir. İncelenen kitap, ses ve görüntü kayıtlarından yapılan seçki şunu apaçık ortaya koymaktadır:
 
• Gülen öyle sanıldığı gibi sonradan değil ta en başından itibaren müritlerine/ mensuplarına şu hususları birer gerçekmiş gibi telkin etmiş ve onları buna ikna etmeyi başarmıştır.
 
• Fetullah Gülen sıradan bir kimse değildir. O, ahir zamanda İslam'ı ihya etmek için Allah tarafından seçilmiş özel bir kişidir.
 
• Onun başlattığı hareket herhangi bir hareket değildir; tüm diğer Müslümanlar bir yana, onun hareketi bir yanadır. Gülen "seçilmiş" olduğundan, bağlıları da tıpkı Hz. Muhammed'e (s.a.s.) inanan sahabe topluluğu gibi güzîde bir topluluk, hatta ikinci sahabe neslidir.
 
• Gülen, mensuplarını sapkın fikirlerine ikna etmek için kendisini İslam dinini çok iyi bilen bir allame olarak sunmaktadır. Ancak burada özellikle kelam-fıkıh usulü çerçevesinde ortaya konulan İslamî bilgi yöntemine sözde değer vermekte; aslında bunları göz ardı etmektedir. Ayrıca sûfî gelenekte kullanılan bazı kavram ve söylemleri bağlamlarından kopararak mensuplarını ikna etmek için malzeme yapmaktadır.
 
• Bu çalışmada incelenen kitaplar ve kayıtlar iyice irdelendiğinde vahyin bitmediği anlaşılmaktadır. O, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) yaşadığı miracı neredeyse her gün yaşamaktadır. Hz. Muhammed (s.a.s.) ile nübüvvet sona erdiği için açık veya zımnî bu türden iddiaları Müslümanlar tarih boyunca zındıklık, dalâlet, yalancı peygamberlik ve hak yoldan sapma olarak görmüşlerdir.
 
• Gülen uykuda veya uyanıkken, insanlar içinde; kısaca her durumda Hz. Peygamber'le görüştüğünü ima etmekte, ondan talimatlar alıp bağlılarına bunları Hz. Muhammed'in emirleriymiş gibi yansıtmaktadır. Bu tutumuyla o, bir Müslümanın asla tevessül etmeyeceği biçimde dinin usul ve esaslarını çiğnemektedir.
 
• Sûfilerin, yalnızca kişisel tecrübelerini aktarırken kullandıkları tasavvufî kavramlar, Gülen tarafından istismar edilerek toplumsal bir hareketi yönlendiren ilahî mesajlar gibi sunulmaktadır. Örgüt lideri vermek istediği mesajları hedef kitleye aktarırken "biri", "bir insan", "nâkil", "ehl-i keşiften biri", "arkadaşlarınızdan biri", "yakazalar" ve "alem-i menamda" gibi ifadeler kullanmak suretiyle kendisini doğrudan özne olarak göstermemeye gayret etmektedir. Bu örtülü ifadelerin arka planında kastedilen ise üslubuna aşina olanların dikkatinden kaçmayacağı gibi bizzat kendisidir. Bu stratejik hamle ile zorda kaldığında ifadelerini tevil etmek, gerçek emellerini gizlemek için bir manevra alanı açmaya çalışmaktadır.
 
Makalenin bu bölümünde sözü gereksiz yere detaylandırmamak için Diyanet İşleri Başkanlığının, Kendi Dilinden Fetö Örgütlü Bir Din İstismarı adlı çalışmanın içindekiler bölümündeki bazı başlıkları paylaşmak istiyorum, detayları merak edenler eseri bizzat inceleyip okuyabilirler. (Kendi Dilinden Fetö, Örgütlü Bir Din İstismarı, 2017: 9-10)
 
 
I. BÖLÜM GÜLEN'İN KENDİSİNİ TAKDİM ŞEKLİ
 
A. ALLAH ILE GÖRÜŞME İDDIALARI:
 
1. "Caminin Kürsüsünde Allah Vardır, Cemaatin Arasında Muhammed Mustafa Vardır"
2. Dünyada Cenâb-ı Hakk'ı Müşahede
3. Zât-ı Ulûhiyyet ile Bikem u Keyf Konuşması
4. "Bana Hakk'tan Nida Geldi."
5. "Semanın İltifatını Ketmedemezdim."
6. Allah Adına Konuşmak ve Allah'ın Tecellî Etmesi
7. "Allah ile Aramdaki Sırrı Bana Söyletmeyin!"
8. Arş ve Kürsî'ye Muttali Olabilecek Bir Statü veya "Rabbin Namusu!"
9. Ulûhiyyet Sırlarını Hâvî Ufka Ulaşma
10. Allah'ın Planına Muttali Olma
11. Yüce ve Kutsî Bir İş İçin Seçilmiş (!)
12. Gülen'i Üzerseniz Cehenneme Gitmekten Kurtulamazsınız.
13. Manevî İtab
14. Danaburnu Böceği ile Manevî İkaz
 
B. HZ. PEYGAMBER İLE GÖRÜŞME İDDIALARI:
 
1. Hz. Peygamber ile Yakaza Halinde Görüşme ve Yüz Yüze Sohbet
2. Hz. Peygamber'den Emir Alma
3. Hz. Peygamber, Gülen'in Vaazını Dinliyor
4. Hz. Peygamber'e Alnını Öptürmesi
5. Hz. Peygamber'in, Gülen'in Elinden Tutup Sahabenin İçine Kattığı İddiası
6. Hz. Peygamber İzmir'de
7. Hz. Peygamber'in Gülen Cemaatinin Müfettişi Gibi Sunulması
8. Hz. Peygamber'e Söylemediklerini Söyletme
 
C. MELEKLERLE GÖRÜŞME İDDİALARI:
 
1. Gülen'in Meleklerle Görüşme İddiası
2. Cemaatiyle İlgili Meleklere Talimat: "Sol Meleğe Dilini Tut Dedim"
 
D. GEÇMIŞ İSLAM BÜYÜKLERIİLE GÖRÜŞME İDDIALARI:
1. "Büyükler Meclise Teşrif Ediyorlar
2. Hasan Basri, İmam-ı Azam Ebû Hanife ve Mevlana,Üniversite Projesi Çiziyor(!)
3. Hz. Ali ve Abdülkadir Geylânî, Cemaatin Arasında
4. Hz. Aişe Validemiz, Kadın Cemaatinin Arasında
 
E. GAYBI BILME İDDIALARI:
1. Medyum ve Kâhinlere İtibar Etme
2. Bütün Kadir Gecelerini Bilme İddiası
3. "Kim Müşahede Ediyor Diye Sormayın"
4. Arafat'ta Kaç Kişinin Haccının Kabul Olduğunu Haber Vermesi
5. Levh-i Mahfûzda Olanları Görme İddiası
6. Gayb Âlemini Sınırsız Bilme ve Gayb-ı Mutlaka Ulaşma (Kendi Dilinden Fetö, Örgütlü Bir Din İstismarı, 2017: 4-5)
 
Eric Hoffer'a göre Kesin İnançlılar, Dünden Bugüne

Kesin İnançlıların Araçsallaştırılma Süreçleri ve Örnekleri

VI.SONUÇ: Eric Hoffer, Kesin İnançlılar'da, kitle hareketi liderliğinde fikir kalitesinin büyük bir rol oynamadığı görülmektedir, demektedir. Ona göre önemli olan, kibirli, hatta küstahça davranmak, başkalarının fikirlerini tamamen önemsiz saymak ve dünyaya toptan meydan okumaktır.
 
Hatta Hoffer, etkili liderlikte bir dereceye kadar şarlatanlık gereklidir, demektedir. Gerçekleri kasten yanlış aksettirmeksizin bir kitle hareketi oluşturmak imkânsızdır. Yine sözüne devamla elle tutulur cinsten menfaatler, bir taraftar grubunda ölümü göze alacak derecede bağlılık yaratamaz lider, pratik ve gerçekçi olmak zorundadır, fakat buna rağmen konuşmalarında bir hayalci ve idealistin dilini kullanmalıdır, demektedir.
 
Büyük kitle hareketi liderliğinde, yaratıcılık yeteneğine sahip olmak mutlak gerekli değildir. Başarılı kitle hareketi liderinin en göze çarpan özelliklerinden birisi onların gerek dost gerekse düşmanı gerek geçmişteki gerekse şimdiki örnek kişileri kolayca taklit edebilmeleridir. Belki de kahramanlığın anahtarı, büyük bir taklit edebilme yeteneğinden gelmektedir; diğer bir deyimle bildiği bir kahraman modele uyarlamaktadır. (Hoffer,2017: 89)
 
Fetö benzeri saptırma hareketlerine tarih boyunca her toplumda rastlanılagelmiştir. Tamamının şarlatan olduğunu görebilmek ise büyük bir zekâ birikimi gerektirmemektedir. Kısacık makalemizde bunların örneklerini vermeye çalıştık. "Beni takip edin" diyen bir kandırıcı, öncelikle onu bağlı bulunduğu tüm kimliklerden koparmak ve kendi evrenine sürüklemek ister. İlk yıkılan bağ ise genellikle aile bağıdır. Her ne kadar aileye karşı bilinçli bir düşmanlığı savunmuyorsa veya aile birliğini zayıflatmak için en ufak bir niyeti yoksa bile yine de bir aile yıkıcısı olmaktadır.
 
St. Bernard'm verdiği vaazlar öylesine etkili olmuştur ki "analar oğullarının ve karılar kocalarının kandırılmaması için bu vaazları onların uymasını engellemişlerdir: St. Bernard yine de o kadar çok sayıda yuva yıkmıştır ki, evlerini terk eden kadınlar bir manastır kurup orayı dolduracak kadar kalabalıklaşmalardır." (Hoffer,2017: 33)
 
Kitlesel hareketler dinsel olmak zorunda değilseler de hatta yer yer dine karşı argümanlar kullansalar da sonuçta başka bir kitlesel hareket olan dinle ilişki kurmak durumunda kalırlar. Örneğin Bolşeviklerin ve Nazilerin dini karakterleri oldukça belirgindir, orak-çekiç ve gamalı haç putlaştırılmıştır. Bunların resmigeçit törenleri, dini törenler gibidir. Bolşevik ve Nazi devrimleri aynı zamanda sonuna kadar şişirilmiş milliyetçi hareketlerdir. Nazi devrimi başından beri milliyetçi olmuştur, fakat Bolşeviklerin milliyetçiliği sonradan gelişmiştir.
 
Siyonizm hem milliyetçi bir hareket hem de sosyal bir devrimdir. Aynı zamanda Ortodoks Yahudi'ye göre de bir dini harekettir. İrlanda milliyetçiliği köklü bir dini hava taşımaktadır. Asya'da şimdi gelişen kitle hareketleri hem milliyetçi hem de devrimcidir. Bir kitle hareketinin durdurulması, o hareketin yerini almak üzere başka bir hareketin konulması sorunudur. Bir sosyal devrim, dini veya milliyetçi bir hareketi körüklemek yoluyla durdurulabilir. Böylece, Katolikliğin kitle hareketi ruhunu canlandırdığı bir ülkede, komünizmin yayılması önlenir. (Hoffer,2017: 21)
 
Kişinin veya bir topluluğun iyi niyetini kendi menfaatine kullanmak demek olan istismar cinsel olursa ahlaki aşağılık bir suçtur. Dinsel olursa cinsel istismardan aşağı kalır bir suç değildir. Hatta birçok yönüyle dinsel istismar, cinsel istismardan bile daha alçakçadır.
 
Dinsel istismarda insanların bir anı değil, koca bir ömrünü istismar edilebilir. Sadece bedeninden değil maddi manevi tüm varlığından yararlanılmış olabilir. Bireyin sadece bedeni değil ruhu da kirletilmiş olabilir. Birey ömrünü heder edip ahiretini kurtarmayı umarken hem ruhu hem bedeni hem dünyası hem ahireti tecavüze uğramış bir şekilde bir kenara fırlatılmış olabilir. Dinsel istismar, dinsel bir hareket değil, dini tekeline almış bir güruhun din adına insanları ve toplumu her yönüyle sömürmesi hareketidir. Evet bu hareket bir din hareketi değildir. Bu hareket olsa olsa dini, istismarla çökertme hareketidir.
 
"Sonuç olarak, kıyamet gününde kendi günahlarını eksiksiz yüklendikleri gibi bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarından da yüklenmiş oldular. İşte görün, yüklendikleri şey ne kadar kötü!" (Nahl, 16/25)
 
 KAYNAKÇA:
Aytmatov, Cengiz, (1999), ''Gün Olur Asra Bedel'', Çeviren: Refik Özdek, Ötüken Yayınları, 1999, İstanbul, s. 189
Can, İslam, (2017) ''Toplumsal Bir Tip Olarak Kesin İnançlılar'', '' Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi'' Sayı: 38, Yıl:2017, s.52
Cevizci, Ahmet, (2002) ''İnanç Maddesi'', ''Felsefe Sözlüğü'' 5. Baskı, İstanbul, Paradigma Yayınları
Halilov, Salahaddin, (2014), ''İnanç ve İdrak'' Özne, Güz, 2014, 21. Kitap, s.123-132
Hoffer, Eric, (2017), ''Kesin İnançlılar Kitle Hareketlerinin Anatomisi, Çeviren: Erkil Günur, 2017, 3. Baskı, Düzeltilmiş Nüsha, Tur Yayınları, s.6-7
https://sözlük.gov.tr, Güncel Türkçe Sözlük, 19.12.2020, Saat: 20.00
https://tr.wikipedia.org, Mankurt, 19.12.2020, Saat: 23.10
https://tr.wikipedia.org, Sabatay Sevi, 10.12.2020, Saat: 23.10
https://www.ensonhaber.com, Çocuk Vakanüvis Haçlı Seferlerini Yazdı, 09.12.2018, 14.17
Kendi Dilinden Fetö, Örgütlü Bir Din İstismarı, 2017, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2017
Lewis, Bernard, (2012) Alamut Kalesi, Çeviren: Müberra Güney, Nokta Kitap, 2. Baskı, Ekim 2012 İstanbul
Martı, Huriye, 2020, ''Tarihten Bugüne Din İstismarının Farklı Görünümleri'', '' Gençliğin Korunması Bağlamında Din İstismarıyla Mücadele'', 2020, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.18-19
(T.C. Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı 2016, '' Dini İstismar ve Tedhiş Hareketi Deaş, Ekim 2016, Ankara)
 
 

 
Taha Furkan Dağıstanlı / diğer yazıları
Arapça soru sorulunca Türkçesini istedi
Erbaş, Arapça bilmiyor mu?
Barzani'den Erdoğan'a teşekkür
'Zor zamanlarımızda yardım etti'
Milli irade 104 yıl önce hakim oldu
23 Nisan kutlu olsun
8 gün önce intihar etmişti
Mezarını açıp cesedi ateşe verdi!
Yatırım değil dizi tavsiyesi verdi
'İzlemeyen kalmasın'
Yükselirse, işi zor
Biden'ın geleceği petrol fiyatlarına bağlı
Vergileri indirin
Çin'in Ankara Büyükelçisi'nden tuhaf istek
Şampiyonluk yarışında önemli kayıp
Fenerbahçe son dakika penaltısı ile yıkıldı
Bahçeli’nin Mehmet Şimşek çıkışının şifreleri
Mesaj Erdoğan'a mı verildi?
Irak'la yeni dönem başladı
24 anlaşma imzalandı
Şimşek'e 'yerel halk' tepkisi
'Müfsit zihniyet'
AKP'nin IMF'siz IMF programına tepki gösterdi
'Anlamadıkları şey şu...'
Görüşmede İlber Ortaylı da hazır bulundu
İmamoğlu, Steinmeier'i ağırladı
Sosyal medya boykotu karşısında pes etti
Tunaoğlu özür dileyip istifa etti
'Tarihe, ecdada, vatana ve millete namus borcudur'
DEM Parti'nin kapatılmasını istedi
Arapça soru sorulunca Türkçesini istedi
Erbaş, Arapça bilmiyor mu?
Barzani'den Erdoğan'a teşekkür
'Zor zamanlarımızda yardım etti'
Milli irade 104 yıl önce hakim oldu
23 Nisan kutlu olsun
8 gün önce intihar etmişti
Mezarını açıp cesedi ateşe verdi!
Yatırım değil dizi tavsiyesi verdi
'İzlemeyen kalmasın'
Yükselirse, işi zor
Biden'ın geleceği petrol fiyatlarına bağlı
Vergileri indirin
Çin'in Ankara Büyükelçisi'nden tuhaf istek
Şampiyonluk yarışında önemli kayıp
Fenerbahçe son dakika penaltısı ile yıkıldı
Bahçeli’nin Mehmet Şimşek çıkışının şifreleri
Mesaj Erdoğan'a mı verildi?
Irak'la yeni dönem başladı
24 anlaşma imzalandı
Şimşek'e 'yerel halk' tepkisi
'Müfsit zihniyet'
AKP'nin IMF'siz IMF programına tepki gösterdi
'Anlamadıkları şey şu...'
Görüşmede İlber Ortaylı da hazır bulundu
İmamoğlu, Steinmeier'i ağırladı
Sosyal medya boykotu karşısında pes etti
Tunaoğlu özür dileyip istifa etti
'Tarihe, ecdada, vatana ve millete namus borcudur'
DEM Parti'nin kapatılmasını istedi
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.