Filistin'de insanlık tarihinin en utanç verici, en acı yüklü ve en dramatik sahneleri yaşanıyor... İsrail'in devlet eliyle yürüttüğü vahşeti anlatmak mümkün değil bu satırlarda. Zira acıların satırlara dökülmesi o kadar kolay değil. Bir kız çocuğunun Filistin'den haykırarak gözlerimizi ve ruhumuzu yaşartan "her sabah çocuklarını öpen babalar?" diyerek başlayan sözleri "parmaklıkların parçalanacağı gün ne zaman?" diye biterken insanlıktan bir parça nasibi olanların yüreklerinin burkulduğu vicdanlarının sızladığı duygu yüklü bir dünyaya sürüklüyordu.
Bu insanlık dramının, her gün her an yüzlercesi binlercesi yaşanıyor Filistin'de. Hem de uygar (!) dünyanın gözleri önünde. Dünyaya yeni düzenler sunan, demokratik, liberal, özgürlükçü, hukukun üstünlüğüne inanan, insan haklarından, hayvan haklarına her konuda standartlar belirleyerek tüm dünyaya evrenin en gelişmiş ve medeni sıfatlarını kendine yakıştıranlar; dünyanın coğrafya olarak da tam ortasında bulunan Filistin'de yaşananları görmezlikten geliyorlar. Globalleşmenin ve küreselleşme sürecinin doğallığını ve dolayısıyla kaçınılmazlığını savunanlar küreselleşirken neden hala insanlık tarihinin en acı sahnelerine tanıklık etmek zorunda kaldığımızı izah edemiyorlar. Sadece Filistin'de değil dünya coğrafyasının tümünde yaşanagelen bu sorunlar küresel ve global devinimlerden paylarını alamıyorlar. Çünkü koskoca bir yalana inanmamızı istiyorlar. Zira küreselleşme emperyalist ülkelerin yeni sömürü aracı. Light sömürünün sevimli maskesi. Daha etkili, ultra modern yüzde yüz sonuç vereni.
Dünya coğrafyasında ve neredeyse bir yüzyıl kadar Filistin'de yaşanan dramın çözümünü de bölgeyi parçalayıp şekillendiren, pastayı bir türlü paylaşmak ve kaptırmak istemeyen Batıdan beklemenin anlamsızlığıyla gidip geliyoruz. Ve her sabah uyandığımızda 'Amerika ya da Avrupa neden bu drama müdahale etmez' diye söyleniyoruz. Küresel devinimler, bölgemizde hatta içimizde yaşanan ve acil çözümler bekleyen sorunlarımıza kendimizin müdahale edemeyeceğimiz yolunda bizi hipnotize etmiş durumda.
Ortadoğu'da şekillenen yapı ve bu yapı ile birlikte son yüzyılın en sorunlu bölgesi haline gelen bölgedeki sorunların Şark Meselesinin ürünü olduğunu kaçırmamak gerekiyor. Yavuz Sultan Selim'in 1516'da Mısır seferi sırasında Osmanlı devletine bağlanan Filistin 1918 yılında İngilizler tarafından işgal edilinceye kadar barış ve huzur içinde yaşadı. İslam dünyasında ve İslam medeniyeti dairesinde bin yıla yakın bir süre birleştirici, koruyucu, yönetici güç olarak bulunan Türk milletinin 18. yüzyılın son çeyreğinde giderek zayıflayarak güç kaybetmesi sonucunda, Türk milletinin güçler dengesinden birinci sıradan aşağılara inmesiyle bir o kadar yıl Şark meselesini, dünyalarında ve ruhlarında taşıyan Batı dünyası fırsatı kaçırmayarak dünya coğrafyasını parsellemeye başlamıştı. O günden bu güne değin aşiret, kabile düzenine göre parsellenen ve her biri emperyalist paylaşımın hissesine düşen Arap ülkeleri tüm varlıklarıyla ve zenginlikleriyle birlikte bu düzene ayak uydur(ul)muşlardır. Osmanlı devletine karşı ayaklanan kabile reislerinin (burada Arap halkalarını ayırmak gerekiyor) devlet hülyaları o günden bu güne Ortadoğu'yu yem olmaktan kurtaramadığı gibi dünya zenginliği sayılan petrolün yüzde 65 ine sahip olmalarına rağmen Filistin sorununu çözmede aciz kalıyor. 1917 den 1947 ye kadar bölgedeki gücünü muhafaza eden İngiltere'nin yerini bu tarihten sonra tüm karmaşık yapısıyla ve aktörleriyle birlikte yeni dünya düzeninin kurucusu Amerika'ya bırakmasıyla Ortadoğu'da başlayan süreç daha da ilginç bir boyut kazanıyordu. Bölgeye yeni bir aktör yamanıyor, Filistin ve Arap dünyası içinden daha da çıkılmaz bir gerilimin ortasına düşüyordu.
1. Dünya Savaşı yıllarından beri bölgeye İngilizlerin gözetim ve hamiliğiyle getirilen yahudi yerleşimciler İsrail devletinin adını koymuşlardı
Amerikanın bölgeyi devir ve teslim almasıyla... Bu tarihten sonra bölgede had safhaya gelen gerilim dünyanın gözleri önüne yeni vahşetler sunmaya devam ede geldi.
Arap ülkeleri Filistin sorunun halli konusunda bir mutabakata ve ortak stratejiye varamıyor. Arap zirvesinde tek bir ağızdan İsrail'i kınayamıyorlar bile. Hepsi gözlerini büyük patron, yeni dünya düzeninin kurucusuna çevirmiş durumda. Petrol denizinin üstünde yaşanan acizlik çocukları da isyan ettiriyor. Orada bir insanlık dramı yaşanıyor ve Filistinli kız çocuğu haykırıyor:"Ey her sabah çocuklarını öpen babalar, ben babamı kıyamete kadar göremeyecek miyim? Parmaklıkların parçalanacağı gün ne zaman. Çok şey mi istiyorum? Utanın... utanın... utanın..."
Bu insanlık dramının, her gün her an yüzlercesi binlercesi yaşanıyor Filistin'de. Hem de uygar (!) dünyanın gözleri önünde. Dünyaya yeni düzenler sunan, demokratik, liberal, özgürlükçü, hukukun üstünlüğüne inanan, insan haklarından, hayvan haklarına her konuda standartlar belirleyerek tüm dünyaya evrenin en gelişmiş ve medeni sıfatlarını kendine yakıştıranlar; dünyanın coğrafya olarak da tam ortasında bulunan Filistin'de yaşananları görmezlikten geliyorlar. Globalleşmenin ve küreselleşme sürecinin doğallığını ve dolayısıyla kaçınılmazlığını savunanlar küreselleşirken neden hala insanlık tarihinin en acı sahnelerine tanıklık etmek zorunda kaldığımızı izah edemiyorlar. Sadece Filistin'de değil dünya coğrafyasının tümünde yaşanagelen bu sorunlar küresel ve global devinimlerden paylarını alamıyorlar. Çünkü koskoca bir yalana inanmamızı istiyorlar. Zira küreselleşme emperyalist ülkelerin yeni sömürü aracı. Light sömürünün sevimli maskesi. Daha etkili, ultra modern yüzde yüz sonuç vereni.
Dünya coğrafyasında ve neredeyse bir yüzyıl kadar Filistin'de yaşanan dramın çözümünü de bölgeyi parçalayıp şekillendiren, pastayı bir türlü paylaşmak ve kaptırmak istemeyen Batıdan beklemenin anlamsızlığıyla gidip geliyoruz. Ve her sabah uyandığımızda 'Amerika ya da Avrupa neden bu drama müdahale etmez' diye söyleniyoruz. Küresel devinimler, bölgemizde hatta içimizde yaşanan ve acil çözümler bekleyen sorunlarımıza kendimizin müdahale edemeyeceğimiz yolunda bizi hipnotize etmiş durumda.
Ortadoğu'da şekillenen yapı ve bu yapı ile birlikte son yüzyılın en sorunlu bölgesi haline gelen bölgedeki sorunların Şark Meselesinin ürünü olduğunu kaçırmamak gerekiyor. Yavuz Sultan Selim'in 1516'da Mısır seferi sırasında Osmanlı devletine bağlanan Filistin 1918 yılında İngilizler tarafından işgal edilinceye kadar barış ve huzur içinde yaşadı. İslam dünyasında ve İslam medeniyeti dairesinde bin yıla yakın bir süre birleştirici, koruyucu, yönetici güç olarak bulunan Türk milletinin 18. yüzyılın son çeyreğinde giderek zayıflayarak güç kaybetmesi sonucunda, Türk milletinin güçler dengesinden birinci sıradan aşağılara inmesiyle bir o kadar yıl Şark meselesini, dünyalarında ve ruhlarında taşıyan Batı dünyası fırsatı kaçırmayarak dünya coğrafyasını parsellemeye başlamıştı. O günden bu güne değin aşiret, kabile düzenine göre parsellenen ve her biri emperyalist paylaşımın hissesine düşen Arap ülkeleri tüm varlıklarıyla ve zenginlikleriyle birlikte bu düzene ayak uydur(ul)muşlardır. Osmanlı devletine karşı ayaklanan kabile reislerinin (burada Arap halkalarını ayırmak gerekiyor) devlet hülyaları o günden bu güne Ortadoğu'yu yem olmaktan kurtaramadığı gibi dünya zenginliği sayılan petrolün yüzde 65 ine sahip olmalarına rağmen Filistin sorununu çözmede aciz kalıyor. 1917 den 1947 ye kadar bölgedeki gücünü muhafaza eden İngiltere'nin yerini bu tarihten sonra tüm karmaşık yapısıyla ve aktörleriyle birlikte yeni dünya düzeninin kurucusu Amerika'ya bırakmasıyla Ortadoğu'da başlayan süreç daha da ilginç bir boyut kazanıyordu. Bölgeye yeni bir aktör yamanıyor, Filistin ve Arap dünyası içinden daha da çıkılmaz bir gerilimin ortasına düşüyordu.
1. Dünya Savaşı yıllarından beri bölgeye İngilizlerin gözetim ve hamiliğiyle getirilen yahudi yerleşimciler İsrail devletinin adını koymuşlardı
Amerikanın bölgeyi devir ve teslim almasıyla... Bu tarihten sonra bölgede had safhaya gelen gerilim dünyanın gözleri önüne yeni vahşetler sunmaya devam ede geldi.
Arap ülkeleri Filistin sorunun halli konusunda bir mutabakata ve ortak stratejiye varamıyor. Arap zirvesinde tek bir ağızdan İsrail'i kınayamıyorlar bile. Hepsi gözlerini büyük patron, yeni dünya düzeninin kurucusuna çevirmiş durumda. Petrol denizinin üstünde yaşanan acizlik çocukları da isyan ettiriyor. Orada bir insanlık dramı yaşanıyor ve Filistinli kız çocuğu haykırıyor:"Ey her sabah çocuklarını öpen babalar, ben babamı kıyamete kadar göremeyecek miyim? Parmaklıkların parçalanacağı gün ne zaman. Çok şey mi istiyorum? Utanın... utanın... utanın..."
Mustafa Çiçek / diğer yazıları
- Birlik çağrısı / 27.10.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014