Türk'ün atası Oğuz Kağan ne güzel söylemiş: "Türk yurdunda fakirlik suç sayılsın"
Evet, sevgili okurlarım, fakirliğin daha o dönemlerde bile suç sayılması gerektiği düşünülmüşse, 2022 yılında bu konu hakkında nasıl düşünmeliyiz siz karar verin!
Fakirliğin fertler veya toplumlar için bir kader olmayıp, yanlış kararların veya tercihlerin sonucu olduğu asla unutulmamalı!
Bakınız sevgili Peygamberimiz fakirlik konusunda ne buyuruyorlar: "Fakirlik her iki dünyada da insanın yüz karasıdır"
"Cehennem ehlinin çoğu fakirlerdir"
"Fakirlik neredeyse küfür olacaktı"
"Allah'ım! Küfürden ve fakirlikten sana sığınırım. Çünkü ikisi de birdir" gibi hadisleri yoksulluk anlamındaki fakirlik için söylenmiştir.
Aynı konuya ilişkin Ebu Zer Gıffari de şöyle demiştir: "Fakirlik bir kapıdan girince, din diğer kapıdan çıkar."
Hz. Ali (s.a.a) efendimiz de fakirliği yeren çok veciz sözler buyurmuştur. Mesela; "Fakir kendi vatanında da gurbettedir."
"Fakirlik nefsin zelilliğine, aklın şaşkınlığına ve hüzünlerin birikmesine yol açar."
"İyi tedbir ile fakirlik olmaz."
"Borçla iç içe olan fakirlik, kızıl ölümdür" şeklindeki buyruğu fakirliğin dehşetini anlatması bakımından sarsıcı bir ifadeye sahiptir.
Yine Hz. Ali (s.a.a) efendimiz buyuruyor ki, "Eğer fakirlik bir adam olsaydı onu öldürürdüm" demiştir.
Hz. Ali (s.a.a) devlet başkanı olduğunda herkesin yetenekleri doğrultusunda çalışabilmesinin önünü açan bir sistem kurmuştu.
Yani kişinin neye yeteneği varsa o yolda ilerlemesi ve kazancını o yoldan sağlaması için herhangi bir engel yoktu.
Ancak devlet hazinesinde biriken mal, hiçbir fark ve ayrım gözetilmeksizin herkese eşit şekilde dağıtılıyordu.
Geçmişte hazineden daha fazla pay alan varlıklı kişilerin bu uygulamadan memnun olmayacağı açıktı.
Esasen Hz. Ali'ye (a.s) karşı yükselen muhalefetin en önemli nedenlerinden biri de buydu.
Hz. Ali, devlet yönetimini ele aldığında hemen vergi toplamaya koyulmadı. Yani devleti sadece vergi toplayan bir aygıt olarak düşünmedi.
Öncelikle üretimi ve ticareti canlandırmayı hedefledi.
Bunun adı kalkınmaydı. Valilerinden birine gönderdiği emirnamede, kalkınma ve vergi arasındaki ilişkiyi şöyle izah ediyordu:
"Vergi toplamaktan ziyade memleketin kalkınmasına dikkat etmelisin.
Çünkü vergi memleket kalkınmadıkça toplanamaz.
Memleketi kalkındırmadan vergi isteyen kimse şehirleri yıkıp mahveder. Allah'ın kullarını helak eder. Böyle bir buyruk sahibinin işi ve idaresi pek az bir müddet sürer."
Evet, sevgili okurlarım…
Toplumun fakirlikle nasıl terbiye edilmek istendiği ve tek bir iradeye itaate nasıl zorlandığını daha net anlamışızdır umarım.
Büyük devrimci Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in fakirliği tüm dünya üzerinden sonsuza dek kaldırmak için ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli tezi, anlatılan bu hakikatler ışığında tam da yerine oturmuş oluyor.
Bu tez uygulandığında; "Hoş geldin zenginlik, elveda fakirlik" şeklindeki muhteşem tanımlama Haydar Baş Bey'e aittir.
İnsanlık bu sistemi büyük bir özlemle beklemektedir.
Sistemin tüm formülleri ve onu hayata geçirme yetkisi ise, BTP lideri Hüseyin Baş Bey'e aittir.
Fakirlik kader değil, yapılan yanlış bir tercihtir!
- Türkiye’yi ver, koltuğu al! / 20.05.2025
- “Terörsüz Türkiye” tuzağına dikkat! / 19.05.2025
- Haine hain demeyen, HAİNDİR! / 15.05.2025
- Özgür Özel’in yapması gerekenler! / 14.05.2025
- Ümmetçilik değil, Muaviye’cilik! / 13.05.2025
- Kötü gidişin sorumlusu millettir! / 12.05.2025
- Türkiye ittifakı kurulsun / 05.05.2025
- Kıbrıs Türkiye’ye katılmalıdır / 04.05.2025
- Şehitlere sor süreci / 30.04.2025