Mary Shelley'nin "Frankenstein" romanını okuyanlarımız çoktur.
En azından Frankeştayn filmini izlemişsinizdir.
Romanın kahramanı Dr. V. Frankenstein, tıp talebeliğinde ölümsüzlüğe merak salar, doktor olarak çalışmalarını sürdürür.
Kendince hastalıklara son vermeyi ve ölümsüzlüğü istemektedir.
Çeşitli mezar ve mahzenlerden topladığı ceset parçalarını bir araya getirir; galvanizm, simya ve elektrik gücünü kullanarak bir insan imal eder... 2.5 metre boyunda, boyuna uygun ebatta bir yaratık, ma'mul bir canavar.
Ma'mul canavar, adeta Dr. Frankenstein'in kendi oğlu gibidir.
Okurlar bu isimsiz ma'mul canavarı da Frankeştayn olarak adlandırırlar.
Dr. Frankenstein, "ma'mul canavar"ın duygularını önemsemez. Yalnızlığı arttıkça acımasızlaşır ve kendisini imal eden "Dr. Baba"sından korkunç bir şekilde intikam almaya girişir.
Önce Dr. Frankenstein'ın en küçük kardeşini öldürür.
Açılan bir dava sonucunda diğer kardeşi ise suçlu bulunur ve idam edilir.
Henüz bu olayın vicdan azabını çeken Dr. Frankenstein, evlendiği ilk gece, eşi Elizabeth de "ma'mul canavar" tarafından öldürülür.
İmalatçı baba, yok etmek üzere "canavar"ın peşine düşer, sonunda Kuzey Kutbu'na ulaşır; ancak iyice yorgun düşer. Kutup kaşiflerinden Kaptan R. Walton tarafından kurtarılıp gemiye alınır. Dr. V. Frankenstein , Kaptan'a hikâyesini anlattıktan sonra ölür. Birkaç saat sonra Kaptan Walton, canavarı, imalatçı Dr.'un cesedi üzerinde ağladığını görür. Canavar, ona, yaşamından nefret ettiğini, vicdan azabından kurtulmak için kutbun uzak bir köşesinde kendini yakacağını; başka birisi daha, benzeri bir canavar yaratmasın diye bedenini yok edeceğini söyler. Ardından yüzen bir buz parçasına atlar ve karanlıkla sisin ardında gözden kaybolur. Ölüp ölmediği ise belli değildir.
Ma'mul canavarın, imalatçı babasına yönelik sitemi hafızalarda yer eder:
"Madem beni sevmeyecektin, beni neden türettin?"
* * *
AKP- Cemaat dalaşı, bana Frankeştayn'ı hatırlattı.
* * *
Bu dalaş, cemaat-memaat meselesi değil, dershane meselesi hiç değil?
Daha AKP kurulurken R. T. Erdoğan'ı gafil avladılar.
Kadro ve adam kıtlığını fırsata çevirdiler.
AKP'nin, hükümetin ve ardından Türk devletinin kaburga ve omurgasına F tipi yöntemle nüfuz ettiler.
Cemaat dediğiniz ne?
Dün Erdoğan'ın, bugün de belki bir rol kaparım hevesiyle Kemal Kılıçdaroğlu'nun dolandığı Amerikan-Vatikan lobileriyle dinlerarası diyalog içinde, ADL destekli, Amerika'ya üslenmiş ve Vatikan'da el-etek öpmüş "Rabbin aciz kulları".
Ancak BOP şefleri, cemaati, Erdoğan'ın eliyle semirttiler, AKP iktidarının kaynaklarıyla büyüttüler.
Cemaat Maliye'ye, Emniyet'e, Milli Eğitim'e, Milli Savunma'ya, Yargı'ya, YÖK'e, RTÜK'e konuşlandı? Madem ki devlet kuşu bizim başımıza kondu; o halde devlet benim demeye başladılar? Öküz öldü, ortaklık bozuldu.
Başbakan Erdoğan'ın "Hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Türkiye'de kalkıp da kendisine paralel bir devlet anlayışına, KCK gibi, müsaade etmesi mümkün değil" dediği "paralel devlet" bu?
Erdoğan, siyasetteki çıraklık yıllarında basiret ve adam yokluğundan bunların kapısına düştü.
* * *
10 sene hükümet-devlet gücüyle palazlanmak basit değil; boynuz kulağı çoktan geçti.
Yıllardan beri "siyasetten Allah'a sığınıyoruz" virdiyle milleti avlayıp Amerikan-İngiliz-Vatikan misyonu ve siyasetinin bir parçası halinde saman altından Türk devletinin çarklarına ve İslam medeniyetinin can damarlarına sızanlar, şimdi boy gösteriyor.
Tesadüfe bakın ki, İngiliz The Economist, topuyla-tüfeğiyle cemaatin safında yer alıyor.
AKP-Cemaat dalaşını "çirkin boşama" olarak niteliyor.
The Economist çok ağır döşeniyor, şöyle yazıyor:
"Giderek paranoyaklaşan Başbakan'ın, Gülen-İsrail ekseninin onu koltuğundan etmeye çalıştığına inandığı söyleniyor."
The Economist, "F tipi nurcu" bile olsa bu kadar pervasız yazamaz.
* * *
Erdoğan, "dershane işin 2-3 sene öteleyerek" dalaşın durulacağını düşündü; ama yanıldı.
Cemaatin temel karakteristiği, işleri saman altından yürütmesi, sızıntıcı olmasıdır.
Kaset ve bel altı vuruş sinyalleri verildi.
Unkapanı'ndaki kasetçilerin bile tevessül etmeyecekleri bir siyasi edayla, Gülen Efendi, Pensilvanya'dan kaset sohbetleri yapmaya başladı.
İstifalar arka arkaya geliyor. Operasyonlar istifaları izliyor. Hamle üstüne hamle yapılıyor.
Erdoğan'ın yapması gereken hamle, treni kaçıran Necip Fazıl'ın "kovdum gitti" demesi gibi; bakan, vekil, bürokrat, yerel idareci gibi cemaat sızmalarının Pensilvanya talimatı ile "istifa furyası"na dönüştürmeden, Necip Fazıl gibi "kovup göndermesi"dir.
AKP'de içten kanıyor. Sızıntı var? F tipi sızıntı, operasyonlara konu olabilecek çeşitli dosyaları, kasetleri, dökümanları cemaate doğru taşıyor. MGK belgeleri, devlet arşivleri bile cemaat tarafından işportaya düşüyor.
AKP hükümeti ve Türkiye, bir nevi bağırsak temizlenmesi yaşıyor.
AKP ve Erdoğan'ın vücut direnci nispetinde bu temizlenme gerçekleşir; hükümet de, Türkiye ve bölge de rahatlar.
* * *
Sanki Frankeştayn, bağırsaklarını temizliyor; siz, ne dersiniz?!
En azından Frankeştayn filmini izlemişsinizdir.
Romanın kahramanı Dr. V. Frankenstein, tıp talebeliğinde ölümsüzlüğe merak salar, doktor olarak çalışmalarını sürdürür.
Kendince hastalıklara son vermeyi ve ölümsüzlüğü istemektedir.
Çeşitli mezar ve mahzenlerden topladığı ceset parçalarını bir araya getirir; galvanizm, simya ve elektrik gücünü kullanarak bir insan imal eder... 2.5 metre boyunda, boyuna uygun ebatta bir yaratık, ma'mul bir canavar.
Ma'mul canavar, adeta Dr. Frankenstein'in kendi oğlu gibidir.
Okurlar bu isimsiz ma'mul canavarı da Frankeştayn olarak adlandırırlar.
Dr. Frankenstein, "ma'mul canavar"ın duygularını önemsemez. Yalnızlığı arttıkça acımasızlaşır ve kendisini imal eden "Dr. Baba"sından korkunç bir şekilde intikam almaya girişir.
Önce Dr. Frankenstein'ın en küçük kardeşini öldürür.
Açılan bir dava sonucunda diğer kardeşi ise suçlu bulunur ve idam edilir.
Henüz bu olayın vicdan azabını çeken Dr. Frankenstein, evlendiği ilk gece, eşi Elizabeth de "ma'mul canavar" tarafından öldürülür.
İmalatçı baba, yok etmek üzere "canavar"ın peşine düşer, sonunda Kuzey Kutbu'na ulaşır; ancak iyice yorgun düşer. Kutup kaşiflerinden Kaptan R. Walton tarafından kurtarılıp gemiye alınır. Dr. V. Frankenstein , Kaptan'a hikâyesini anlattıktan sonra ölür. Birkaç saat sonra Kaptan Walton, canavarı, imalatçı Dr.'un cesedi üzerinde ağladığını görür. Canavar, ona, yaşamından nefret ettiğini, vicdan azabından kurtulmak için kutbun uzak bir köşesinde kendini yakacağını; başka birisi daha, benzeri bir canavar yaratmasın diye bedenini yok edeceğini söyler. Ardından yüzen bir buz parçasına atlar ve karanlıkla sisin ardında gözden kaybolur. Ölüp ölmediği ise belli değildir.
Ma'mul canavarın, imalatçı babasına yönelik sitemi hafızalarda yer eder:
"Madem beni sevmeyecektin, beni neden türettin?"
* * *
AKP- Cemaat dalaşı, bana Frankeştayn'ı hatırlattı.
* * *
Bu dalaş, cemaat-memaat meselesi değil, dershane meselesi hiç değil?
Daha AKP kurulurken R. T. Erdoğan'ı gafil avladılar.
Kadro ve adam kıtlığını fırsata çevirdiler.
AKP'nin, hükümetin ve ardından Türk devletinin kaburga ve omurgasına F tipi yöntemle nüfuz ettiler.
Cemaat dediğiniz ne?
Dün Erdoğan'ın, bugün de belki bir rol kaparım hevesiyle Kemal Kılıçdaroğlu'nun dolandığı Amerikan-Vatikan lobileriyle dinlerarası diyalog içinde, ADL destekli, Amerika'ya üslenmiş ve Vatikan'da el-etek öpmüş "Rabbin aciz kulları".
Ancak BOP şefleri, cemaati, Erdoğan'ın eliyle semirttiler, AKP iktidarının kaynaklarıyla büyüttüler.
Cemaat Maliye'ye, Emniyet'e, Milli Eğitim'e, Milli Savunma'ya, Yargı'ya, YÖK'e, RTÜK'e konuşlandı? Madem ki devlet kuşu bizim başımıza kondu; o halde devlet benim demeye başladılar? Öküz öldü, ortaklık bozuldu.
Başbakan Erdoğan'ın "Hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Türkiye'de kalkıp da kendisine paralel bir devlet anlayışına, KCK gibi, müsaade etmesi mümkün değil" dediği "paralel devlet" bu?
Erdoğan, siyasetteki çıraklık yıllarında basiret ve adam yokluğundan bunların kapısına düştü.
* * *
10 sene hükümet-devlet gücüyle palazlanmak basit değil; boynuz kulağı çoktan geçti.
Yıllardan beri "siyasetten Allah'a sığınıyoruz" virdiyle milleti avlayıp Amerikan-İngiliz-Vatikan misyonu ve siyasetinin bir parçası halinde saman altından Türk devletinin çarklarına ve İslam medeniyetinin can damarlarına sızanlar, şimdi boy gösteriyor.
Tesadüfe bakın ki, İngiliz The Economist, topuyla-tüfeğiyle cemaatin safında yer alıyor.
AKP-Cemaat dalaşını "çirkin boşama" olarak niteliyor.
The Economist çok ağır döşeniyor, şöyle yazıyor:
"Giderek paranoyaklaşan Başbakan'ın, Gülen-İsrail ekseninin onu koltuğundan etmeye çalıştığına inandığı söyleniyor."
The Economist, "F tipi nurcu" bile olsa bu kadar pervasız yazamaz.
* * *
Erdoğan, "dershane işin 2-3 sene öteleyerek" dalaşın durulacağını düşündü; ama yanıldı.
Cemaatin temel karakteristiği, işleri saman altından yürütmesi, sızıntıcı olmasıdır.
Kaset ve bel altı vuruş sinyalleri verildi.
Unkapanı'ndaki kasetçilerin bile tevessül etmeyecekleri bir siyasi edayla, Gülen Efendi, Pensilvanya'dan kaset sohbetleri yapmaya başladı.
İstifalar arka arkaya geliyor. Operasyonlar istifaları izliyor. Hamle üstüne hamle yapılıyor.
Erdoğan'ın yapması gereken hamle, treni kaçıran Necip Fazıl'ın "kovdum gitti" demesi gibi; bakan, vekil, bürokrat, yerel idareci gibi cemaat sızmalarının Pensilvanya talimatı ile "istifa furyası"na dönüştürmeden, Necip Fazıl gibi "kovup göndermesi"dir.
AKP'de içten kanıyor. Sızıntı var? F tipi sızıntı, operasyonlara konu olabilecek çeşitli dosyaları, kasetleri, dökümanları cemaate doğru taşıyor. MGK belgeleri, devlet arşivleri bile cemaat tarafından işportaya düşüyor.
AKP hükümeti ve Türkiye, bir nevi bağırsak temizlenmesi yaşıyor.
AKP ve Erdoğan'ın vücut direnci nispetinde bu temizlenme gerçekleşir; hükümet de, Türkiye ve bölge de rahatlar.
* * *
Sanki Frankeştayn, bağırsaklarını temizliyor; siz, ne dersiniz?!
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019