Bilindiği gibi İslam, okuma, ilim ve araştırmayı emreden bir dindir. Bu dinin Peygamberi de ümmetini bu konuda teşvik etmektedir. Buna rağmen günümüz Müslümanlarında sanki İslamiyet okumamayı emrediyormuş gibi güçlü, güçlü olduğu kadar da yersiz ve yanlış bir zihniyet hakimiyetini sürdürmektedir. Cehalete sebep olan böyle bir anlayış, İslam toplum ve ülkelerini her konuda geri kalmaya mahkum hale getirmiştir. Bu bakımdan, böyle bir anlayışın hakim olduğu bir toplumda ve özellikle gençlikte, din adına yıkıcı faaliyetler olabileceği gibi, batıl ve hurafe dediğimiz birçok inanç türü de ortaya çıkar. Binaenaleyh bu iki öldürücü hastalıktan kurtulmanın yegane çaresi, dinin emrettiği ilme sarılmaktır. Aksi takdirde, Charles Mismer adındaki bir yabancının: "Müslümanlar cahil oldukça İslamiyet'le alakaları kesilir" diye ifade ettiği düşünce ve anlayışını tasdik etmiş oluruz.
Öyle zannediyorum ki, İslam'ın en basit emir ve prensiplerini bilmeyen Müslüman gençlerin, bu konudaki cehaletleri yüzünden neler yapabildiklerine siz de defalarca şahid olmuşsunuzdur. Şahsen benzer olaylarla o kadar karşılaştım ki hangi birisinden başlayacağımı ve hangisinden bahsedeceğimi bilemiyorum. Bunlardan, ağaçlara bez çaput bağlayıp onlardan meded umanlardan tutun da çocukları ağlamasın diye kaya parçalarını Ka'be gibi yedi sefer tavaf edenler, imtihanda başarılı olsun diye bazı yatırların bulundukları odanın duvarlarına tükürükle ıslattıkları çakıl taşlarını yapıştıranlara varıncaya kadar İslam'la uzaktan yakında ilgisi olmayan pek çok hurafeyi sayabilirsiniz.
Bilindiği gibi bu neviden davranışların temelinde, İslam öncesi inanç ve kültürlerin kalıntıları yatmaktadır. Tabiattaki bazı olaylar (şimşek, gök gürültüsü, şiddetli rüzgar gibi) ile bazı varlıkların (taş, ağaç, nehir vs. gibi) kutsal kabul edilmeleri hep bu eski inanç ve anlayıştan doğmaktadır. Eski totemciliğin, tabiat kuvvetlerine tapmanın veya atalar kültürünün devamı olan bu hareketler, İslam'ın yeterince bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.
Şayet halkımızın ve özellikle gençliğimizin benliğini koruyacak şekilde iyi yetişmesini istiyorsak, onlara iyi ve doğru olan İslami bilgiyi vermek zorundayız Başta devlet olmak üzere eğitimcilerimizin bu uğurda ciddi manada çaba sarfetmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde, her türlü propagandaya açık olan gençliğimizi kaybediriz. Kafa ve buna bağlı olarak fiziki kapasitesini yitirmiş gençliğe sahip bir milletin ilelebed payidar olması mümkün değildir. Tarih, dinini ve onun emirlerini bilmeyen toplumların, kısa bir süre sonra başkalarına bağımlı hale geldiklerine; bunu bilenlerin de ilelebed payidar olduklarına şahidlik etmektedir. Nitekim Müslüman olmadıkları için Türklüklerini kaybeden ve Hıristiyan Batı toplumları içinde eriyip giden Türk boylarının bu durumu, bütün bu söylediklerimizi doğrulamaktadır.
Öyle zannediyorum ki, İslam'ın en basit emir ve prensiplerini bilmeyen Müslüman gençlerin, bu konudaki cehaletleri yüzünden neler yapabildiklerine siz de defalarca şahid olmuşsunuzdur. Şahsen benzer olaylarla o kadar karşılaştım ki hangi birisinden başlayacağımı ve hangisinden bahsedeceğimi bilemiyorum. Bunlardan, ağaçlara bez çaput bağlayıp onlardan meded umanlardan tutun da çocukları ağlamasın diye kaya parçalarını Ka'be gibi yedi sefer tavaf edenler, imtihanda başarılı olsun diye bazı yatırların bulundukları odanın duvarlarına tükürükle ıslattıkları çakıl taşlarını yapıştıranlara varıncaya kadar İslam'la uzaktan yakında ilgisi olmayan pek çok hurafeyi sayabilirsiniz.
Bilindiği gibi bu neviden davranışların temelinde, İslam öncesi inanç ve kültürlerin kalıntıları yatmaktadır. Tabiattaki bazı olaylar (şimşek, gök gürültüsü, şiddetli rüzgar gibi) ile bazı varlıkların (taş, ağaç, nehir vs. gibi) kutsal kabul edilmeleri hep bu eski inanç ve anlayıştan doğmaktadır. Eski totemciliğin, tabiat kuvvetlerine tapmanın veya atalar kültürünün devamı olan bu hareketler, İslam'ın yeterince bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.
Şayet halkımızın ve özellikle gençliğimizin benliğini koruyacak şekilde iyi yetişmesini istiyorsak, onlara iyi ve doğru olan İslami bilgiyi vermek zorundayız Başta devlet olmak üzere eğitimcilerimizin bu uğurda ciddi manada çaba sarfetmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde, her türlü propagandaya açık olan gençliğimizi kaybediriz. Kafa ve buna bağlı olarak fiziki kapasitesini yitirmiş gençliğe sahip bir milletin ilelebed payidar olması mümkün değildir. Tarih, dinini ve onun emirlerini bilmeyen toplumların, kısa bir süre sonra başkalarına bağımlı hale geldiklerine; bunu bilenlerin de ilelebed payidar olduklarına şahidlik etmektedir. Nitekim Müslüman olmadıkları için Türklüklerini kaybeden ve Hıristiyan Batı toplumları içinde eriyip giden Türk boylarının bu durumu, bütün bu söylediklerimizi doğrulamaktadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ziya Kazıcı / diğer yazıları
- Beyin göçü-I / 15.07.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001