Halk egemenliğine dayanan bir yönetim biçimi olan demokraside, halkın yönetime katılması bir zorunluluktur.
Bunun yolu da seçimlere iştiraktir. Bu sayede, yönetime katılma, belirli süreler için vekil tayini şeklinde gerçekleşir.
3 Kasım'da yapılacak seçimlerin esas maksadı da budur. Yani, 1999 yılında milletin oylarıyla "vekaleten" ülkeyi idare yetkisini devralan vekiller değişecek ve millet yeni bir kadro ile kendini yönetecek bir Millet Meclisi oluşturacaktır.
Erken seçim çalışmalarına baktığımızda ise eski ve eskiden dönme yeni partilerin bu hassas noktayı gözardı ettiklerini görüyoruz.
Mevcut çalışmalar, bir koltuk kapma yarışına ve iktidar olma mücadelesine dönüşmüştür.
Kim tarafından, niye seçileceğini, neye talip olduğunu unutmuş kadrolar, bir ülkenin temsilcilerine yakışmayacak acziyetle iktidarlarına AB'den veya diğer dış lobilerden destek aramaktadırlar.
Ülke yönetimine talip olanlar, Atatürk döneminden hemen sonra başlayan bir alışkanlıkla, icazetini dışarıdan alma hastalığı baş göstermiş; adeta milletini ve aslını hiçe sayan bir zihniyet gelişmiştir.
Gafletle veya cehaletle hareket edilerek yapılan dışarıya yaranma, kendini beğendirme gayretleri ise, devlet ve millet adına hayatî meselelerde telafisi zor belki de imkansız hatalara neden olmuştur.
Bugün Türkiye'de IMF'nin kontrolünde bir maliyeden; bağımsız Türk yargısının verdiği idam cezasını "istemiyorlar" diye onaylayamayan bir meclisten; benim arkamdaki lobi daha etkili diye kulislerde övünen siyasetçiden; küçük bir Amerikalı, küçük bir İngiliz numunesi olmaya uğraşan gençliğimizden şikayet ediyorsak, tüm bu meselelerin temeli, bilerek veya bilmeyerek dış mihraklara ülkeyi teslim etmektedir.
Her devlet ve siyasi irade sadece kendi milletinin ve devletinin geleceği için çalışır.
Politikalarını buna göre belirler.
Türkiye dışında hiç bir ülkede, yabancılara yaranma ve onların istekleri doğrultusunda hareket etme hastalığı yoktur.
Bu sebeple, meselelerimizin hallinde asıl olan, yabancı tahakkümüne girmeyecek, memleket idaresinde temel olan bu ince hassasiyete titizlikle riayet edecek vekillerin seçilmesidir.
Atatürk, Nutuk'ta bu hassas noktaya dikkat çekerek, milletine vekil tayininde şu nasihati yapmaktadır:
"Meclisle idare olunan memleketlerde de en tehlikeli nokta, bazı milletvekillerinin yabancılar adına ve hesabına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır. Millet meclislerine kadar girmek yolunu bulmuş vatansızlara her zaman rastlanabileceğine tarihin bu konudaki misalleriyle hükmetmek zaruridir.
Bunun için milletvekillerini seçerken, çok dikkatli ve kıskanç olmalıdır. Milletin hatadan kurtulması için yegane sağlam çare, fikir ve faaliyetleriyle milletin güvenini kazanmış bir siyasi partinin, seçimde millete yol göstermesidir.
(...) Bu vesile ile muhterem milletime tavsiyem o dur ki, sinesinde yetiştirerek
başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki ve vicdanlarındaki cevher-i asliyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an vazgeçmesin!"
Bu tarihî nasihatlerden hareketle, seçmenimiz, vaadlere ve birbirinin aynı görüşlere karşı uyanık olmalıdır.
Vekillikte asıl olan, millet adına idareci kademesine getirildiğini hatırdan çıkarmamak, sadece millet için çalışacak bir zihniyette olunmasıdır.
Ben, seçime katılacak 23 partinin içinde bu vasıfları taşıyan bir tek parti ve bir tek lider görüyorum. Ya siz?