Konya'da doğmuştur. Adı Muslihi'd-Din Mustafa'dır. Fatih Sultan Mehmed ve Sultan II. Bayezid devri velilerindendir. İstanbul'a ne zaman geldiği de kesinlikle bilinmiyor, ama ilim ve irfanını İstanbul'da tamamladığı, Edirneli Muslihiddin'den ders aldığı rivayet ediliyor. Ömrü boyunca, Dünya nimetlerinden uzak yaşamış belirli günler dışında hiç kimse ile görüşmemiş, zenginlere ve makam sahiplerine itibar etmemiş, varını-yoğunu semtinin fakirleriyle paylaşmış muhterem bir zattı. Rivayete göre; Vefa; görenlerin aklını başından alacak derece güzel yüzlüymüş; herkes tarafından çok sevilirmiş. Ancak, küçük yaşlarında iken bir kusuru varmış. Nerede bir saka görse, yavaşça arkasına yaklaşıyor, elindeki şiş ile kırbasını delerek, suyun akıp gitmesini, kırbanın boşalmasını zevkle seyrediyormuş!... Sakalar, O'nun bu yaramazlığından dolayı çalışamaz hale gelince, babasına şikayet etmişler!...
-"Oğlunuz Mustafa'yı hepimiz severiz. Çok sevimli bir çocuk. Ancak, bizi biraz taciz ediyor!" demişler.
Bu sözlerden bir şey anlamayan babası:
-"Oğlumun sizlere bilerek, isteyerek bir zarar vereceğini tahmin etmiyorum. Belki bir yanlışlık olabilir!" diyerek itiraz etmiş. Onlar da bu iddialarını doğrulamak için delik su kırbalarını göstermişler. Babası, durumu hanımına anlatmış, hanımı bir türlü inanmak istememiş. Babası:
-Vallahi hatun! Ben onu, bunu bilmem! Bildiğim tek şey varsa bu çocuk bu hareketini bizim bir kusurumuzdan dolayı yapmakta. Kusuru O'nda değil de önce kendimizde arayalım, sonra kendisine müracat ederiz", demiş. Sonra, bir süre geçmişteki günlerini düşünmüşler. Sonunda, annesi:
-"Efendi, galiba ben buldum sebebini," demiş, ama sözünün gerisini getirememiş, Çünkü, vücudu tir tir titremeye başlamış. Yüzü de kızarmış... Sonunda:
-"Efendi, kusur bende, oğlumuzda hiç kusur yok! Zamanını kesin olarak hatırlayamıyorum ama, O'na hamile olduğum günlerin birindeydi. Bir gün komşumuzu ziyarete gitmiştim. Orada otururken, karşımda, masanın üzerinde bir tabak içinde, adını bile bilmediğim bir takım meyvelere gözüm ilişmişti. Bir ara evin hanımı dışarıya çıkmıştı. Ben de odada kimsenin olmamasından istifade ederek o meyvelerden birini aldım, elimdeki çorap şişi ile delerek kabuğunun üzerinden birkaç damla suyunu içtim!" demiş. Bunun üzerine babası da:
-"Şimdi anlaşıldı oğlumuzun ayıbının gerçek sebebi!" demiş.