Evliyanın büyüklerindendir. Künyesi Ebu Ali olup, babasının ismi İbrahim'dir. İbrahim Edhem'in talebesi, Hatim-i Esam'ın hocasıdır. Dünyaya gönül bağlamayıp, haramlardan ve şüphelilerden şiddetle kaçardı. şüpheli korkusuyla mübahlarında çoğuna yaklaşmadı. Ticaretle uğraşırdı. 790 (H. 174) senesinde vefat etti.
Şakik-i Belhi'nin tövbe etmesine Türkistan'daki bir putperest sebep oldu. Ticaret için Türkistan'a gitti. Merak edip bir puthaneye girdi. Puta, isteklerini yana yakıla anlatan bir putpereste; "Seni ve her şeyi yoktan var eden, alim ve kudretli bir yaratanın var. Sana hiç bir fayda ve zararı olmayan puta tapacağına Allah-u Teâlâ'ya ibadet et" dedi. Putperest, "Eğer söylediğin doğru ise, O, sana senin memleketinde rızk vermeye kadirdir. Madem öyledir, niçin ta buralara kadar geldin?" dedi. Şakik-i Belhi Hazretleri, bu söz üzerine derin düşüncelere daldı ve Belh şehrinin yolunu tuttu. Yolda gelirken bir mecusi ile yolculuk yaptı. Mecusi, Şakik-i Belhi'nin tüccar olduğunu öğrenince; "Eğer kısmetin olmayan bir rızık peşindeysen, kıyamete kadar gitsen onu ele geçiremezsin. Şayet kısmetin olan bir rızk peşindeysen onun arkasında koşmana lüzum yoktur. Çünkü sana ayrılan rızkın seni bulur" dedi. Bu söze Şakik-i Belhi hayran kaldı. Dünyaya karşı meyli azaldı. Artık ahiret için çalışacağına kendi kendine söz verdi. Belh şehrine geldi. Belh'de müthiş bir kıtlık vardı. İnsanlar yiyecek bir şey bulamıyorlardı. Bu yüzden kimsenin yüzü gülmüyordu. Şakik-i Belhi, çarşıda neşeli bir köleye; "Ey köle, herkes üzüntü içindeyken, senin neşene sebep nedir?" deyince, köle, "Niçin üzüleyim. Benim efendim zengin bir kimsedir. Beni aç, çıplak bırakmaz ki!" dedi. Şakik-i Belhi, bu söze şaştı ve; "Aman ya Rabb'i! Az bir dünyalığı olan zenginin kölesi böyle neşeli. Halbuki, sen bütün canlıların rızıklarına kefil oldun. Biz niçin gam ve keder içinde olalım" deyip dünya meşguliyetlerinden elini çekti. Samimi bir tövbe ile ahirete yöneldi. Allah-u Teâlâ'ya olan tevekkülü son derece fazlalaştı. İbrahim Edhem Hazretlerinin sohbetlerine başladı. Ondan feyz alarak olgunlaştı.
Şakik-i Belhi'nin tövbe etmesine Türkistan'daki bir putperest sebep oldu. Ticaret için Türkistan'a gitti. Merak edip bir puthaneye girdi. Puta, isteklerini yana yakıla anlatan bir putpereste; "Seni ve her şeyi yoktan var eden, alim ve kudretli bir yaratanın var. Sana hiç bir fayda ve zararı olmayan puta tapacağına Allah-u Teâlâ'ya ibadet et" dedi. Putperest, "Eğer söylediğin doğru ise, O, sana senin memleketinde rızk vermeye kadirdir. Madem öyledir, niçin ta buralara kadar geldin?" dedi. Şakik-i Belhi Hazretleri, bu söz üzerine derin düşüncelere daldı ve Belh şehrinin yolunu tuttu. Yolda gelirken bir mecusi ile yolculuk yaptı. Mecusi, Şakik-i Belhi'nin tüccar olduğunu öğrenince; "Eğer kısmetin olmayan bir rızık peşindeysen, kıyamete kadar gitsen onu ele geçiremezsin. Şayet kısmetin olan bir rızk peşindeysen onun arkasında koşmana lüzum yoktur. Çünkü sana ayrılan rızkın seni bulur" dedi. Bu söze Şakik-i Belhi hayran kaldı. Dünyaya karşı meyli azaldı. Artık ahiret için çalışacağına kendi kendine söz verdi. Belh şehrine geldi. Belh'de müthiş bir kıtlık vardı. İnsanlar yiyecek bir şey bulamıyorlardı. Bu yüzden kimsenin yüzü gülmüyordu. Şakik-i Belhi, çarşıda neşeli bir köleye; "Ey köle, herkes üzüntü içindeyken, senin neşene sebep nedir?" deyince, köle, "Niçin üzüleyim. Benim efendim zengin bir kimsedir. Beni aç, çıplak bırakmaz ki!" dedi. Şakik-i Belhi, bu söze şaştı ve; "Aman ya Rabb'i! Az bir dünyalığı olan zenginin kölesi böyle neşeli. Halbuki, sen bütün canlıların rızıklarına kefil oldun. Biz niçin gam ve keder içinde olalım" deyip dünya meşguliyetlerinden elini çekti. Samimi bir tövbe ile ahirete yöneldi. Allah-u Teâlâ'ya olan tevekkülü son derece fazlalaştı. İbrahim Edhem Hazretlerinin sohbetlerine başladı. Ondan feyz alarak olgunlaştı.