Sizce haftasonunun en önemli gündem maddesi ne olmalıydı?
ABD'nin Türk askerinin Irak'a gönderilmesi isteğinden vazgeçmesinin ve hükümetin düştüğü zor durumun yankıları diyeceksiniz.
Ya da başörtülü sanığın dünya adliye tarihinde ilk kez olan bir uygulama ile duruşma salonundan çıkarılmasına Yargıtay Başkanı'nın verdiği destek karşısında hükümetin düştüğü acziyet, günün en önemli gündemi olmalı değil miydi?
Öyle olmadı çünkü "hani ne yersem yarıyor", misali bu hükümet ne yapsa yarıyor.
Daha düne kadar "komşudaki yangına seyirci kalamayız", "ABD istediği için değil, Türkiye'nin menfaatleri için mutlaka asker gönermeliyiz" gerekçelerine sığınan hükümet, ABD'nin Türk askerinden vazgeçmesi üzerine hemen yüz seksen derece dönerek "zaten istemiyorduk", "iyi ki de göndermedik, yoksa çok askerimiz zayi olurdu" demeye başladı.
Başörtülü sanığın duruşmaya alınmaması karşısında da başbakanın verdiği tepki enteresan. Uygulamayı kınıyor ve başörtülü mağdurlara uluslararası kuruluşlarda hak aramalarını tavsiye ediyor.
Başbakan, "başörtülülere bizden ümidi kesin, hakkınızı başka kapılarda arayın" diyor.
Aslında başbakanın bu acziyet kokan demeci milletle alay ettiğini göstermesine rağmen uygulamanın haksızlığına duyulan öfke, hükümetin acziyetini örtüyor.
Yasakçıların yapay gerilim özlemlerine halkın duyduğu öfkenin şiddeti, gerilim olmasın bahanesine sığınan hükumetin aculluğunu affettiriyor.
Yani hükümet başörtüsü konusunda da hiç bir şey yapamasa da yarıyor. Benzeri tepkisizliği daha önceki hükümetler yapsaydı küplere binen muhafazak taban Erdoğan söz konusu olunca, hükümetten önce üretttiği mazeretlerle kendisini avutuyor.
Peki niye böyle oluyor?
Milletimizin, aslında kendini mağdur etmeye dönük bu tip uygulamalarla AKP'nin hedef alındığını düşündüğü için.
Oysa milletimiz şunu görmekte güçlük çekiyor. AKP ile ona karşı gözüken oligarşi arasındaki kayıkçı kavgası, iyi polis kötü polis oyunu ile her defasında milletin taleplerini baskılıyor.
Laiklik sopasına sarılan iç güç odaklarına karşı ABD ve AB zırhına sarılan AKP arasına süren bu yapay kavga, dış odakların etkinliğini artırıp milletimiz ve devletimizin bütünlüğünü tehdit etmeye başlıyor.
Milletimizin bu oyunu farkedememesinin nedeni sadece AKP'ye olan ümidini kaybetmek istememesi ya da güç odaklarına olan öfkesi değil, bu süreci iyi kullanan AKP'nin klasik politik azarlama yeteneğidir.
Geçen gün Erdoğan vekillerine ilginç tavsiyelerde bulunarak bunun en iyi ipucunu verdi. Başbakan Erdoğan vekillerini popülist politika uygulamamaları için uyarırken, ancak tribünlere oynayabilirsiniz dedi.
Gerçekten de AKP tribünlere oynamayı iyi biliyor. Hele güç odaklarının sağduyudan mahrum yasakçı direnişi sayesinde.
Bu konuda Erdoğandan sonra en mahir politikacı Adalet Bakanı Cemil Çiçek. Eh ne de olsa kurt politikacı.
O da Başbakan Erdoğan gibi kendisinin çözmesi gereken sorunlara yüksek dozda tepkiler vererek kartel medyasının manşetlerine konuyor, ama çözümü millete havale ediyor.
AKP'nin aslında acziyet kokan ama ne yaparsa 'yarayan' bu politikasızlığının iktidarın ikinci yılında dahi pirim yapmasının asıl nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyor: Kartel medyasının ölümcül desteği. Bakın Aydın Doğan medyasının 4 gazetesinde günün manşeti olarak neyi geçmiş: "VİP teki hortumcu" Cemil Çiçek isyan etti: Bankasını batırmış patronu VİP'te gördüm. Adamın keyfi yerinde. Yaşayışında en ufak değişiklik yok."
Peki Bakan bir çözüm vaadinde bulunuyor mu? Hayır. Tam tribünlere dönük yapay bir isyan.
Oysa asıl isyan edilecek şey Bakanın bahsettiği batık işadamının VİP'te görünmesi değil, Başbakanın seçimden bir hafta önce o patronunun evinde görülmesi.
Asıl isyan edilecek olay, Başbakanın en yakın kurmayının batık medya patronuna payanda olması.
Asıl isyan edilecek olay batakçı Patronların içettiği 10 milyar doların sadece 300 milyon dolarının tahsil edilmiş olması.
Ama medyanın kör ettiği, iktidara olan aşkın kör ettiği gözler bu isyan edilecek konulardan habersiz.
ama AKP rehavete koyulmasın. Dedik ya medyanın desteği istidarlar için ölümcül oluyor. Ağaca girmiş kurt gibi yavaş yavaş öldürüyor.
Batık medya yılanın süt emmesi gibi iktidarlar eliyle millet servetini hortumlamak için iktidarlara biraz uzun vade tanıyor ama sonunda zehirleyip öldürüyor.
ABD'nin Türk askerinin Irak'a gönderilmesi isteğinden vazgeçmesinin ve hükümetin düştüğü zor durumun yankıları diyeceksiniz.
Ya da başörtülü sanığın dünya adliye tarihinde ilk kez olan bir uygulama ile duruşma salonundan çıkarılmasına Yargıtay Başkanı'nın verdiği destek karşısında hükümetin düştüğü acziyet, günün en önemli gündemi olmalı değil miydi?
Öyle olmadı çünkü "hani ne yersem yarıyor", misali bu hükümet ne yapsa yarıyor.
Daha düne kadar "komşudaki yangına seyirci kalamayız", "ABD istediği için değil, Türkiye'nin menfaatleri için mutlaka asker gönermeliyiz" gerekçelerine sığınan hükümet, ABD'nin Türk askerinden vazgeçmesi üzerine hemen yüz seksen derece dönerek "zaten istemiyorduk", "iyi ki de göndermedik, yoksa çok askerimiz zayi olurdu" demeye başladı.
Başörtülü sanığın duruşmaya alınmaması karşısında da başbakanın verdiği tepki enteresan. Uygulamayı kınıyor ve başörtülü mağdurlara uluslararası kuruluşlarda hak aramalarını tavsiye ediyor.
Başbakan, "başörtülülere bizden ümidi kesin, hakkınızı başka kapılarda arayın" diyor.
Aslında başbakanın bu acziyet kokan demeci milletle alay ettiğini göstermesine rağmen uygulamanın haksızlığına duyulan öfke, hükümetin acziyetini örtüyor.
Yasakçıların yapay gerilim özlemlerine halkın duyduğu öfkenin şiddeti, gerilim olmasın bahanesine sığınan hükumetin aculluğunu affettiriyor.
Yani hükümet başörtüsü konusunda da hiç bir şey yapamasa da yarıyor. Benzeri tepkisizliği daha önceki hükümetler yapsaydı küplere binen muhafazak taban Erdoğan söz konusu olunca, hükümetten önce üretttiği mazeretlerle kendisini avutuyor.
Peki niye böyle oluyor?
Milletimizin, aslında kendini mağdur etmeye dönük bu tip uygulamalarla AKP'nin hedef alındığını düşündüğü için.
Oysa milletimiz şunu görmekte güçlük çekiyor. AKP ile ona karşı gözüken oligarşi arasındaki kayıkçı kavgası, iyi polis kötü polis oyunu ile her defasında milletin taleplerini baskılıyor.
Laiklik sopasına sarılan iç güç odaklarına karşı ABD ve AB zırhına sarılan AKP arasına süren bu yapay kavga, dış odakların etkinliğini artırıp milletimiz ve devletimizin bütünlüğünü tehdit etmeye başlıyor.
Milletimizin bu oyunu farkedememesinin nedeni sadece AKP'ye olan ümidini kaybetmek istememesi ya da güç odaklarına olan öfkesi değil, bu süreci iyi kullanan AKP'nin klasik politik azarlama yeteneğidir.
Geçen gün Erdoğan vekillerine ilginç tavsiyelerde bulunarak bunun en iyi ipucunu verdi. Başbakan Erdoğan vekillerini popülist politika uygulamamaları için uyarırken, ancak tribünlere oynayabilirsiniz dedi.
Gerçekten de AKP tribünlere oynamayı iyi biliyor. Hele güç odaklarının sağduyudan mahrum yasakçı direnişi sayesinde.
Bu konuda Erdoğandan sonra en mahir politikacı Adalet Bakanı Cemil Çiçek. Eh ne de olsa kurt politikacı.
O da Başbakan Erdoğan gibi kendisinin çözmesi gereken sorunlara yüksek dozda tepkiler vererek kartel medyasının manşetlerine konuyor, ama çözümü millete havale ediyor.
AKP'nin aslında acziyet kokan ama ne yaparsa 'yarayan' bu politikasızlığının iktidarın ikinci yılında dahi pirim yapmasının asıl nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyor: Kartel medyasının ölümcül desteği. Bakın Aydın Doğan medyasının 4 gazetesinde günün manşeti olarak neyi geçmiş: "VİP teki hortumcu" Cemil Çiçek isyan etti: Bankasını batırmış patronu VİP'te gördüm. Adamın keyfi yerinde. Yaşayışında en ufak değişiklik yok."
Peki Bakan bir çözüm vaadinde bulunuyor mu? Hayır. Tam tribünlere dönük yapay bir isyan.
Oysa asıl isyan edilecek şey Bakanın bahsettiği batık işadamının VİP'te görünmesi değil, Başbakanın seçimden bir hafta önce o patronunun evinde görülmesi.
Asıl isyan edilecek olay, Başbakanın en yakın kurmayının batık medya patronuna payanda olması.
Asıl isyan edilecek olay batakçı Patronların içettiği 10 milyar doların sadece 300 milyon dolarının tahsil edilmiş olması.
Ama medyanın kör ettiği, iktidara olan aşkın kör ettiği gözler bu isyan edilecek konulardan habersiz.
ama AKP rehavete koyulmasın. Dedik ya medyanın desteği istidarlar için ölümcül oluyor. Ağaca girmiş kurt gibi yavaş yavaş öldürüyor.
Batık medya yılanın süt emmesi gibi iktidarlar eliyle millet servetini hortumlamak için iktidarlara biraz uzun vade tanıyor ama sonunda zehirleyip öldürüyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014