O günlerde Van’da deprem olmuştu. Halkımız perişan halde. Kış mevsimi. Verilen çadırlar yazlık. Vatandaş hem ısınamıyor, hem de ısınmak isterken çadırlarda yanıyordu. Dağıtılan erzakın yetersizliği artı bu erzakların PKK’nın şehir militanlarınca talanını hep beraberce yaşamış ve izlemiştik.
Aynı günlerde Suriye’den binlerce kişi (medyada yer alan haberlere göre) kendileri için daha önceden hazırlanan lüks çadır ve konteynır kentlere yerleşmek için ülkemize gelmişlerdi. Neden? Suriye yönetimi vatandaşına zulmediyordu!
Aylarca Türk kamuoyu bu “zulme” inandırılmaya çalışıldı. Yandaş medya bin bir haber yaptı. Başka ülkelerde çekilmiş insanlara yapılan işkence fotoğraf ve videolarını yayınladı.
Erdoğan iktidarı ise “Arap Baharı” ve “Yeni Osmanlı” rüzgârları ile “bu zulme sessiz kalamayız” havasına girdiler. Din, ahlak, kardeş edebiyatı ile vatandaşımızı, Suriye’de bir zulüm olduğuna ve buna müdahalenin hem dini, hem de insani bir görev olduğuna inandırmaya çalıştılar.
Fetvayı da canlı yayından aldılar. Cübbeli denen şahıs; Suriye’de bir zulüm yapıldığını ve askerimizin bu zulmü durdurmak için oraya girmesi gerektiğini, hükümetin doğru yolda olduğunu artı Şiilerin hep Müslümanlarla savaştığını ve buna son örneğin Esad’ın safında yer alan İran olduğunu beyan edip, fetvayı vermişti.
Aynı anlayışa hizmet eden yardım kuruluşları ve dernekler de illerimize binlerce pankart asmıştı; “Suriyeli Muhacirlere Ensar olma vakti” diye. Artık ne kadar para toplandı bilemiyorum…
İktidarın, iktidar yanlısı medya ve fetvacıların bu gayretine rağmen Türk Milleti “kardeş Esad’ın, kalleş olduğuna inandırılamamış” artı Esad ta halkından aldığı destekle zerre kadar silkelenmemişti.
Bu süreçte haçlı ABD ve AB ismen de olsa kendilerini hep gizlemişlerdi. İsrail bile suskundu. Öne çıkan Türkiye, S. Arabistan ve Katar’dı.
Yine bu süreçte öğrendik ki, Türkiye ve Suriye’ye komşu diğer ülkelere sığınan insanlara maaş sözü verilmiş. Maaşlarını ve vaat edilen yardımları alamayan insanların ülkemizde çıkardığı olaylar, polisle çatışmalarını vs. biliyorsunuz.
Yine Suriye’de meşru hükümete karşı savaşan nereli, hangi dine ve fikre inandıkları meçhul olan teröristlerin her türlü ihtiyaçları (silah, sağlık vs. gibi) büyük oranda ülkemizden karşılanıyormuş.
Ama Suriye düşmedi. Erdoğan iktidarı ise yöntem değiştirdi. Sözlü savaş başladı. Erdoğan ve vekilleri bin bir tehdit ve hakarete varan cümlelerle Esad yönetimini devirmeye çalıştılar. Olmadı.
NATO ve BM’yi göreve çağırdılar. Yine olmadı.
Bu süreçte Esad, Türk halkına hep kardeşlik mesajları verdi. Artı düşünenler için ince bir ayar çekti; “Eğer ben, ABD ve AB’nin isteklerini yerine getirseydim bu olayların hiçbirisi olmazdı” dedi.
İçerde halkının sahip çıktığı Esad, dış politikada da Rusya, Çin ve İran’ın desteği ile ayakta kaldı. Sürecin uzaması, bir türlü istenilen sonuca ulaşılamaması, Suriye ordusunun müdahaleleri ve elde ettikleri başarılar ile Suriye’deki muhalif gruplar arasında bölünmeler başladı.
Ve arka plandaki haçlı zihniyet artık ön plana çıkma vaktinin geldiğini kabul etti. Zaten ABD’de başkanlık seçimi de yapılmış, Obama tekrar seçilmişti.
Katar’da bir araya gelen bu Suriyeli (!) 41 muhalif grup, kendilerine başkan olarak “Hıristiyan George Sabra”yı seçtiler. Sebep ne biliyor musunuz? “İktidara, Esad gidince radikal İslamcıların gelmesini önlemek için”
Hıristiyan George Sabra ilk teşekkür ve takdirini Türk hükümetine yaptı ve Erdoğan hükümetinin yardımlarını asla unutmayacaklarını ifade etti.
Fransa hemen Suriye halkının tek temsilcisi olarak bu Hıristiyan kişinin başkanı olduğu muhalifleri tanıdığını açıkladı. Çok geçmedi, ABD’de aynı safta yer tuttu. İsrail ise Filistin’e bomba yağdırıyor ve kara harekatı hazırlığında. Zaten olması gerekende bu idi. Neden; Çünkü “Onlar birbirlerinin dostudur” (Maide Suresi 51) ilahi gerçeğine binaen.
Ne hazindir ki, ülkelerinin meşru idaresini bir Hıristiyan liderliğinde yıkmak isteyen muhalifleri üçüncü olarak tanıyan Türk hükümeti oldu.
Meydanlarda Hz. Ömer’e atfen; “Biz Dicle kenarında bir koyun kaybolsa, onun hesabını nasıl veririz” anlayışıyla memleket yönetiyoruz iddiasında bulunmuştu Erdoğan.
O, Hz. Ömer ki, atadığı bir valinin, muhasebe işlerini bir Hıristiyan’a yaptırmasına celallenmiş ve halk arasında valisini azarlayıp, tekmeleyip şu ayeti okumuştu; “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o, onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.” (Maide 51)
Hesap ortada. Cevap hakkı iktidarın…
Suriye fetvacılarına gelince! Boş ver, gelmeyelim… İlahi gerçekleri anlatınca şekeri filan azar… Ne me lazım kalp, tansiyon vs. bir şey olur. Boş ver (!) Allah’tan bulsunlar diyelim… O, zaten hakkıyla hükmedendir…
Cibuti’de düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 39’uncu Bakanlar Konseyi Toplantısı’nda konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Türkiye, Suriye halkının tek meşru temsilcisi olarak Suriye Ulusal Koalisyonu’nu tanımaktadır” dedi.
Aynı günlerde Suriye’den binlerce kişi (medyada yer alan haberlere göre) kendileri için daha önceden hazırlanan lüks çadır ve konteynır kentlere yerleşmek için ülkemize gelmişlerdi. Neden? Suriye yönetimi vatandaşına zulmediyordu!
Aylarca Türk kamuoyu bu “zulme” inandırılmaya çalışıldı. Yandaş medya bin bir haber yaptı. Başka ülkelerde çekilmiş insanlara yapılan işkence fotoğraf ve videolarını yayınladı.
Erdoğan iktidarı ise “Arap Baharı” ve “Yeni Osmanlı” rüzgârları ile “bu zulme sessiz kalamayız” havasına girdiler. Din, ahlak, kardeş edebiyatı ile vatandaşımızı, Suriye’de bir zulüm olduğuna ve buna müdahalenin hem dini, hem de insani bir görev olduğuna inandırmaya çalıştılar.
Fetvayı da canlı yayından aldılar. Cübbeli denen şahıs; Suriye’de bir zulüm yapıldığını ve askerimizin bu zulmü durdurmak için oraya girmesi gerektiğini, hükümetin doğru yolda olduğunu artı Şiilerin hep Müslümanlarla savaştığını ve buna son örneğin Esad’ın safında yer alan İran olduğunu beyan edip, fetvayı vermişti.
Aynı anlayışa hizmet eden yardım kuruluşları ve dernekler de illerimize binlerce pankart asmıştı; “Suriyeli Muhacirlere Ensar olma vakti” diye. Artık ne kadar para toplandı bilemiyorum…
İktidarın, iktidar yanlısı medya ve fetvacıların bu gayretine rağmen Türk Milleti “kardeş Esad’ın, kalleş olduğuna inandırılamamış” artı Esad ta halkından aldığı destekle zerre kadar silkelenmemişti.
Bu süreçte haçlı ABD ve AB ismen de olsa kendilerini hep gizlemişlerdi. İsrail bile suskundu. Öne çıkan Türkiye, S. Arabistan ve Katar’dı.
Yine bu süreçte öğrendik ki, Türkiye ve Suriye’ye komşu diğer ülkelere sığınan insanlara maaş sözü verilmiş. Maaşlarını ve vaat edilen yardımları alamayan insanların ülkemizde çıkardığı olaylar, polisle çatışmalarını vs. biliyorsunuz.
Yine Suriye’de meşru hükümete karşı savaşan nereli, hangi dine ve fikre inandıkları meçhul olan teröristlerin her türlü ihtiyaçları (silah, sağlık vs. gibi) büyük oranda ülkemizden karşılanıyormuş.
Ama Suriye düşmedi. Erdoğan iktidarı ise yöntem değiştirdi. Sözlü savaş başladı. Erdoğan ve vekilleri bin bir tehdit ve hakarete varan cümlelerle Esad yönetimini devirmeye çalıştılar. Olmadı.
NATO ve BM’yi göreve çağırdılar. Yine olmadı.
Bu süreçte Esad, Türk halkına hep kardeşlik mesajları verdi. Artı düşünenler için ince bir ayar çekti; “Eğer ben, ABD ve AB’nin isteklerini yerine getirseydim bu olayların hiçbirisi olmazdı” dedi.
İçerde halkının sahip çıktığı Esad, dış politikada da Rusya, Çin ve İran’ın desteği ile ayakta kaldı. Sürecin uzaması, bir türlü istenilen sonuca ulaşılamaması, Suriye ordusunun müdahaleleri ve elde ettikleri başarılar ile Suriye’deki muhalif gruplar arasında bölünmeler başladı.
Ve arka plandaki haçlı zihniyet artık ön plana çıkma vaktinin geldiğini kabul etti. Zaten ABD’de başkanlık seçimi de yapılmış, Obama tekrar seçilmişti.
Katar’da bir araya gelen bu Suriyeli (!) 41 muhalif grup, kendilerine başkan olarak “Hıristiyan George Sabra”yı seçtiler. Sebep ne biliyor musunuz? “İktidara, Esad gidince radikal İslamcıların gelmesini önlemek için”
Hıristiyan George Sabra ilk teşekkür ve takdirini Türk hükümetine yaptı ve Erdoğan hükümetinin yardımlarını asla unutmayacaklarını ifade etti.
Fransa hemen Suriye halkının tek temsilcisi olarak bu Hıristiyan kişinin başkanı olduğu muhalifleri tanıdığını açıkladı. Çok geçmedi, ABD’de aynı safta yer tuttu. İsrail ise Filistin’e bomba yağdırıyor ve kara harekatı hazırlığında. Zaten olması gerekende bu idi. Neden; Çünkü “Onlar birbirlerinin dostudur” (Maide Suresi 51) ilahi gerçeğine binaen.
Ne hazindir ki, ülkelerinin meşru idaresini bir Hıristiyan liderliğinde yıkmak isteyen muhalifleri üçüncü olarak tanıyan Türk hükümeti oldu.
Meydanlarda Hz. Ömer’e atfen; “Biz Dicle kenarında bir koyun kaybolsa, onun hesabını nasıl veririz” anlayışıyla memleket yönetiyoruz iddiasında bulunmuştu Erdoğan.
O, Hz. Ömer ki, atadığı bir valinin, muhasebe işlerini bir Hıristiyan’a yaptırmasına celallenmiş ve halk arasında valisini azarlayıp, tekmeleyip şu ayeti okumuştu; “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o, onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.” (Maide 51)
Hesap ortada. Cevap hakkı iktidarın…
Suriye fetvacılarına gelince! Boş ver, gelmeyelim… İlahi gerçekleri anlatınca şekeri filan azar… Ne me lazım kalp, tansiyon vs. bir şey olur. Boş ver (!) Allah’tan bulsunlar diyelim… O, zaten hakkıyla hükmedendir…
Cibuti’de düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 39’uncu Bakanlar Konseyi Toplantısı’nda konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Türkiye, Suriye halkının tek meşru temsilcisi olarak Suriye Ulusal Koalisyonu’nu tanımaktadır” dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Her şey 31 Mart 2019’da mı başladı? / 01.06.2025
- Kiminin ahtapotu kiminin de turpu / 31.05.2025
- Beytülmal kavramı yine dillerde / 30.05.2025
- Anayasa değişikliği neden isteniyor / 29.05.2025
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- Kiminin ahtapotu kiminin de turpu / 31.05.2025
- Beytülmal kavramı yine dillerde / 30.05.2025
- Anayasa değişikliği neden isteniyor / 29.05.2025
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025