Fener Rum Patriği Bartholomeos, Roma ziyareti sırasında Papa 2. Jean Paul'ü istanbul'a davet etti. Papa 2. Jean Paul'ün de bu daveti kabul ettiği İtalyan La Repubblica gazetesi tarafından duyuruldu. Ayrıca gazete, "Papa ikametgahından Doğuya bakıyor ve Kasımda İstanbul'a yapacağı ziyareti düşünüyor" ifadesine yer verdi. Demek ki, Papa, bu ziyerete büyük önem veriyor. Hükumet, "ne var bunda, iki din adamı birbirini ziyaret ediyor" havasında. Esasen bu buluşma, öyle hafife alınacak cinsten değil. Dikkat edin, bir devlet başkanı olan Papa'yı Patrik Bartholomeos, İstanbul'a yani kendi mekanına davet ediyor. Verilmek istenen mesaja gayet açık. Patrik kendini bir devlet başkanı olan Papa ile aynı seviyeye koyuyor ve Papa da bunu onaylıyor.
Papa ile Patrik'in buluşması, Müslümanlara karşı yeni bir Haçlı seferinin başlatıldığının da delilidir. Çünkü Katoliklerle Ortodosklar ayrıldıkları 1054 yılından beri yalnız Haçlı seferleri için biraya gelmişlerdir. Bunun dışında bir birliktelik söz konusu almamıştır. Ama ne yazık ki, bu tarihi gerçeği ve tehlikeyi liberal kafalara gösteremiyoruz. onlara göre, Vatikan sembolik bir devlettir. Fener Rum Patrikhanesinin de aynı şekilde bir devlet olmasında hiç bir sakınca yoktur. Hatta bunun faydalı olacağını savunanlar bile var. Diyorlar ki, "Patrikhane Ortodoksların merkezi olunca, dünyadıki bütün Ortodokslar İstanbul'u ziyarete gelir, inanç turizmi canlanır, biz de para kazanırız." İşte meseleler, bu kadar basit, bu kadar sathi bir düşünce ile ele alınıyor.
Hiç düşünmüyorlar ki, bir devlet sembolik de olsa, din devleti de olsa, devlettir. Vatikan 1929 yılında bağımsızlığını ilan ettiği zaman, SSCB Başkanı Stalin aynı gerekçe ile onu küçümsemiş, hatta "kaç tümeni var diyerek alaya almıştı. Ama ne oldu? Hiçbir tümeni olmayan Vatikan, varlığını ve etkinliğini sürdürdü, sürdürmeyede devam ediyor.
Fener Rum Patrikhanesi de Vatikan gibi devlet olma yolunda hızla yürüyor. Şu hale bakın ki, Atatürkçü olduğunu iddia edenler bile Patrik'e yol açıyor. Gaflet mi, cehalet mi, ne derseniz deyin, gerçek bu. Acaba bu kişiler, Atatürk'ün Patrikhane hakkında ne söylediklerini bilmiyorlar mı?
Bilmiyorlarsa, bir kere daha tekrarlayalım. İşte Atatürk'ün sözleri: "Bir fesat ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlık çıkaran, Hiristiyan Hemşerilerimize huzur ve refahı için uğursuzluğu ve felakete sebep olan Rum Patrikhanesini artık topraklarımızın üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir? Türkiye'nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesat ocağının hakiki yeri Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babı-Ali'nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı Devleti değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyeti, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir." (20 Ocak 1923. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi).
Bir nakil de Nutuk'tan yapalım: "1919 yılı Mayıs'ın 19. günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve manzara şöyleydi: ... Sonradan elde edilen kesin bilgiler ve vesikalarla iyice anlaşıldı ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde oluşan Mavri Mira Derneği, illerde çeteler kurmak ve idare etmek, mitingler ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılağaç'ı, Mavri Mira tarafından idare olunan Rum okullarının izci örgütleri, yirmi yaşından büyük gençler de dahil olmak üzere, her yerde kuruluyor." O günden, bu güne değişen hiçbir şey yok. Patrik aynı yolunda yürüyor.
Şimdi bu gerçekler karşısında birileri çıkıp hala "Atatürk, muasır medeniyet seviyesine çıkmamızı emretti, o da bugün AB'dir. AB'ye girmek için Patrikhane'ye bu tavizler verilebilir" diyorsa, anlayın ki o kişi, gafletten öte bir hal içerisindedir.
Papa ile Patrik'in buluşması, Müslümanlara karşı yeni bir Haçlı seferinin başlatıldığının da delilidir. Çünkü Katoliklerle Ortodosklar ayrıldıkları 1054 yılından beri yalnız Haçlı seferleri için biraya gelmişlerdir. Bunun dışında bir birliktelik söz konusu almamıştır. Ama ne yazık ki, bu tarihi gerçeği ve tehlikeyi liberal kafalara gösteremiyoruz. onlara göre, Vatikan sembolik bir devlettir. Fener Rum Patrikhanesinin de aynı şekilde bir devlet olmasında hiç bir sakınca yoktur. Hatta bunun faydalı olacağını savunanlar bile var. Diyorlar ki, "Patrikhane Ortodoksların merkezi olunca, dünyadıki bütün Ortodokslar İstanbul'u ziyarete gelir, inanç turizmi canlanır, biz de para kazanırız." İşte meseleler, bu kadar basit, bu kadar sathi bir düşünce ile ele alınıyor.
Hiç düşünmüyorlar ki, bir devlet sembolik de olsa, din devleti de olsa, devlettir. Vatikan 1929 yılında bağımsızlığını ilan ettiği zaman, SSCB Başkanı Stalin aynı gerekçe ile onu küçümsemiş, hatta "kaç tümeni var diyerek alaya almıştı. Ama ne oldu? Hiçbir tümeni olmayan Vatikan, varlığını ve etkinliğini sürdürdü, sürdürmeyede devam ediyor.
Fener Rum Patrikhanesi de Vatikan gibi devlet olma yolunda hızla yürüyor. Şu hale bakın ki, Atatürkçü olduğunu iddia edenler bile Patrik'e yol açıyor. Gaflet mi, cehalet mi, ne derseniz deyin, gerçek bu. Acaba bu kişiler, Atatürk'ün Patrikhane hakkında ne söylediklerini bilmiyorlar mı?
Bilmiyorlarsa, bir kere daha tekrarlayalım. İşte Atatürk'ün sözleri: "Bir fesat ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlık çıkaran, Hiristiyan Hemşerilerimize huzur ve refahı için uğursuzluğu ve felakete sebep olan Rum Patrikhanesini artık topraklarımızın üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir? Türkiye'nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesat ocağının hakiki yeri Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babı-Ali'nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı Devleti değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyeti, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir." (20 Ocak 1923. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi).
Bir nakil de Nutuk'tan yapalım: "1919 yılı Mayıs'ın 19. günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve manzara şöyleydi: ... Sonradan elde edilen kesin bilgiler ve vesikalarla iyice anlaşıldı ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde oluşan Mavri Mira Derneği, illerde çeteler kurmak ve idare etmek, mitingler ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılağaç'ı, Mavri Mira tarafından idare olunan Rum okullarının izci örgütleri, yirmi yaşından büyük gençler de dahil olmak üzere, her yerde kuruluyor." O günden, bu güne değişen hiçbir şey yok. Patrik aynı yolunda yürüyor.
Şimdi bu gerçekler karşısında birileri çıkıp hala "Atatürk, muasır medeniyet seviyesine çıkmamızı emretti, o da bugün AB'dir. AB'ye girmek için Patrikhane'ye bu tavizler verilebilir" diyorsa, anlayın ki o kişi, gafletten öte bir hal içerisindedir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018