Mahmut Baler'in anlattığı, Florya Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde meydana gelen bir olay, Atatürk'ün makamla, doğru ve güzel Kur'an dinlemeye ne kadar önem verdiğini gözler önüne sermektedir:
Atatürk Hafız Yaşar'a hiddetle bağırdı:
"Sen nerdesin be adam? Hafız nerede diye ne zaman sorsam seni bulamazlar, hastadır derler?"
Hafız cevap vermeye hazırlanırken;
"Yeter, kâfi, fazla konuşma! Bir iskemle al, masanın sonundaki köşeye otur" dedi.
Atatürk, güzel sesle okunan Kur'an dinlemeyi çok severdi. Hafızdan uşak makamında bir Kur'an okumasını istedi. Hafız Yaşar ayağa kalkarak:
"Hangi sureyi emredersiniz?" diye sordu.
Atatürk, "Ne istersen onu oku" dedi.
Hafız okumaya başladı. Atatürk; "Dur, hicaz makamına geç" dedi.
Hafız birdenbire geçemedi. "Hıı? hıı" diye makamı biraz aradıktan sonra buldu ve okumaya devam etti. Sonra Atatürk yüzünü bana çevirerek, "Mahmut Bey, Kur'an okur musun?" diye sordu.
"Okurum efendim."
"Buyurun, okuyun."
Ben, gençliğimde iken ezberleyip, hafızamda olan bir sureyi besmele çekerek tatlı bir makamda okumaya başladım. Kendileri de etraftakiler de şaşırdı. Biraz sonra bana, "Hicaz makamına geçin" dedi.
Ben hüzzam makamıyla okumaya başladığım sureyi, musikiye olan alakama dayanarak hiç duraklamadan hicaz makamına geçtim ve okumaya başladım. Atatürk Hafız'a dönerek, "Bak buraya! İşte zekâ ile aptallığın mukayesesi! Sana Kur'an oku dedim. Hangi sureyi istersiniz diye sordun. Bu şarkı değil ki beğendiğimizi okuyalım; Allah'ın kelamı? Ne diye soruyorsun, nereden istersen oradan oku. Sonra hicaz makamına geç dedim. Makamı bulmak için Kur'an'ın azametini ve zevkini berbat ettin. Şaşkın herif!" diye beni takdirle gösterdikten sonra tekrar, "İşte zeka ile şaşkınlığın mukayesesi" diyerek Hafız'ı susturdu. (Mahmut Baler, Tercüman, 26 Mart 1981, s. 21; Nazmi Kal, Atatürk'le Yaşananlar (Anılar), s. 71-72).
Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Şüküllüoğlu anlatıyor:
"Annemi Zübeyde Hanım büyütmüştür. Onun anneme anlattığı bir anıyı aktarayım. Atatürk, 25 Ağustos'ta Kocatepe'ye çıktığı zaman orada şöyle dua ediyor: 'Allah'ım senin bana verdiğin fikir ve zekâ ile ben bütün planlarımı gerçekleştirdim. Bundan sonrası artık senin mukadderatın?' O, Allah'ına inanan bir insandı. Paşa, Ramazan'da Dolmabahçe'de veya Çankaya'da olduğunda anneme 'Vasfiye oruç tutuyor musun?' diye sorarmış, annem 'tutuyorum' dediğinde çok memnun kalırmış. Bana hastalandığımda dua ettirirdi, kendi de ederdi. Çok iyi hatırlıyorum, tifo geçiriyordum çok üzülmüş beni kurtarması için Allah'a dua etmiş. Annesi Zübeyde Hanım da çok dindarmış. Anneme daha 7 yaşındayken Kur'an dersi aldırmaya başlamış. Kız kardeşi Makbule hanımın da devamlı namaz kıldığını biliyorum." (Rönesans Dergisi, Şubat 1991, s. 20).
Safiye Ayla anlatıyor:
"Annesi Zübeyde Hanım da ablası Makbule Hanım da çok dindar insanlardı. Namaz kılarlardı. Tam dindar bir aile ortamında yetişti. Atatürk de dindar bir insandı. Çok beğendiği Hafız Yaşar vardı. O Kur'an okunurken gözlerinden yaşlar dökülürdü. Hatta bütün hocaları toplayıp ayetleri okuyup izah ederek incelemeler yapardı. Bana, 'Allah'ın sana verdiği lütfu unutma ve bununla şımarma, mütevazı ol, daima Allah'a şükret' derdi. Kendisine, 'Paşam şunu yaptın, bunu yaptın' diyenlere, 'Bana Allah yardım etti, ben talihli bir insanım' derdi." (Rönesans, age).
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in de söylediği gibi "Atatürk'ü bizlere yanlış tanıttılar" vesselam?
Atatürk Hafız Yaşar'a hiddetle bağırdı:
"Sen nerdesin be adam? Hafız nerede diye ne zaman sorsam seni bulamazlar, hastadır derler?"
Hafız cevap vermeye hazırlanırken;
"Yeter, kâfi, fazla konuşma! Bir iskemle al, masanın sonundaki köşeye otur" dedi.
Atatürk, güzel sesle okunan Kur'an dinlemeyi çok severdi. Hafızdan uşak makamında bir Kur'an okumasını istedi. Hafız Yaşar ayağa kalkarak:
"Hangi sureyi emredersiniz?" diye sordu.
Atatürk, "Ne istersen onu oku" dedi.
Hafız okumaya başladı. Atatürk; "Dur, hicaz makamına geç" dedi.
Hafız birdenbire geçemedi. "Hıı? hıı" diye makamı biraz aradıktan sonra buldu ve okumaya devam etti. Sonra Atatürk yüzünü bana çevirerek, "Mahmut Bey, Kur'an okur musun?" diye sordu.
"Okurum efendim."
"Buyurun, okuyun."
Ben, gençliğimde iken ezberleyip, hafızamda olan bir sureyi besmele çekerek tatlı bir makamda okumaya başladım. Kendileri de etraftakiler de şaşırdı. Biraz sonra bana, "Hicaz makamına geçin" dedi.
Ben hüzzam makamıyla okumaya başladığım sureyi, musikiye olan alakama dayanarak hiç duraklamadan hicaz makamına geçtim ve okumaya başladım. Atatürk Hafız'a dönerek, "Bak buraya! İşte zekâ ile aptallığın mukayesesi! Sana Kur'an oku dedim. Hangi sureyi istersiniz diye sordun. Bu şarkı değil ki beğendiğimizi okuyalım; Allah'ın kelamı? Ne diye soruyorsun, nereden istersen oradan oku. Sonra hicaz makamına geç dedim. Makamı bulmak için Kur'an'ın azametini ve zevkini berbat ettin. Şaşkın herif!" diye beni takdirle gösterdikten sonra tekrar, "İşte zeka ile şaşkınlığın mukayesesi" diyerek Hafız'ı susturdu. (Mahmut Baler, Tercüman, 26 Mart 1981, s. 21; Nazmi Kal, Atatürk'le Yaşananlar (Anılar), s. 71-72).
Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Şüküllüoğlu anlatıyor:
"Annemi Zübeyde Hanım büyütmüştür. Onun anneme anlattığı bir anıyı aktarayım. Atatürk, 25 Ağustos'ta Kocatepe'ye çıktığı zaman orada şöyle dua ediyor: 'Allah'ım senin bana verdiğin fikir ve zekâ ile ben bütün planlarımı gerçekleştirdim. Bundan sonrası artık senin mukadderatın?' O, Allah'ına inanan bir insandı. Paşa, Ramazan'da Dolmabahçe'de veya Çankaya'da olduğunda anneme 'Vasfiye oruç tutuyor musun?' diye sorarmış, annem 'tutuyorum' dediğinde çok memnun kalırmış. Bana hastalandığımda dua ettirirdi, kendi de ederdi. Çok iyi hatırlıyorum, tifo geçiriyordum çok üzülmüş beni kurtarması için Allah'a dua etmiş. Annesi Zübeyde Hanım da çok dindarmış. Anneme daha 7 yaşındayken Kur'an dersi aldırmaya başlamış. Kız kardeşi Makbule hanımın da devamlı namaz kıldığını biliyorum." (Rönesans Dergisi, Şubat 1991, s. 20).
Safiye Ayla anlatıyor:
"Annesi Zübeyde Hanım da ablası Makbule Hanım da çok dindar insanlardı. Namaz kılarlardı. Tam dindar bir aile ortamında yetişti. Atatürk de dindar bir insandı. Çok beğendiği Hafız Yaşar vardı. O Kur'an okunurken gözlerinden yaşlar dökülürdü. Hatta bütün hocaları toplayıp ayetleri okuyup izah ederek incelemeler yapardı. Bana, 'Allah'ın sana verdiği lütfu unutma ve bununla şımarma, mütevazı ol, daima Allah'a şükret' derdi. Kendisine, 'Paşam şunu yaptın, bunu yaptın' diyenlere, 'Bana Allah yardım etti, ben talihli bir insanım' derdi." (Rönesans, age).
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in de söylediği gibi "Atatürk'ü bizlere yanlış tanıttılar" vesselam?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Haydar AKYAVUZ / diğer yazıları
- ‘Biz korkuyu Kerbela'da bıraktık’ / 30.05.2020
- Anneler Günü’nde Ebe Anne / 12.05.2020
- O bir davetçiydi / 10.05.2020
- Kardeşlerim / 27.04.2020
- Amerika kaybedecek! / 10.01.2020
- Röportaj: CHP İl Gençlik Başkanı Ali Rıza Tufan / 21.12.2018
- Arama Motoru Optimizasyonu (SEO) / 18.12.2018
- Şıkşıkiye Hutbesi / 27.10.2018
- Kahrolsun bazı şeyler / 04.05.2018
- Üniversiteme dokunma / 29.04.2018
- Anneler Günü’nde Ebe Anne / 12.05.2020
- O bir davetçiydi / 10.05.2020
- Kardeşlerim / 27.04.2020
- Amerika kaybedecek! / 10.01.2020
- Röportaj: CHP İl Gençlik Başkanı Ali Rıza Tufan / 21.12.2018
- Arama Motoru Optimizasyonu (SEO) / 18.12.2018
- Şıkşıkiye Hutbesi / 27.10.2018
- Kahrolsun bazı şeyler / 04.05.2018
- Üniversiteme dokunma / 29.04.2018


















































































