Hakemeyn olayı hakkında...
İmam Ali (a.s): "Önde gelenlerinizin görüşü iki kişinin seçiminde birleşti. Biz de Kur'an'ın karşısında diz çökmelerine, sınırını aşmamalarına, dilleri ve kalplerinin ona tabi olacağına dair kendilerinden söz aldık
12.06.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





H. 38.yılda, Hakemeyn olayı hakkında...
İmam Ali (a.s): "Önde gelenlerinizin görüşü iki kişinin seçiminde birleşti. Biz de Kur'an'ın karşısında diz çökmelerine, sınırını aşmamalarına, dilleri ve kalplerinin ona tabi olacağına dair kendilerinden söz aldık.
Fakat onlar, Kur'an'dan saptılar. Gözleri göre göre hakkı terk ettiler. Onların heva ve hevesleri zulmetmek; görüşleri ise eğri gitmekti.
Onlardan hükmünde adaletli, amelde hakka uygun davranacaklarına dair aldığımız söz, kötü reyleri ve zalimce hükümlerinden önceydi.
Şimdi hak yolundan saptıkları ve Allah'ın hükmünün tam tersine hüküm verdikleri için hüccet kendi elimizde ve lehimizedir…"
Osman öldürüldükten sonra Hilafetinin başlarında Allah'ın vahdaniyeti, Peygamber'in risaleti ve takva hakkında şöyle buyurmuştur:
"Hiç bir iş O'nu meşgul edemez, hiç bir zaman onu değiştiremez, hiç bir mekân onu kuşatamaz, hiç bir dil onu vasıflandıramaz.
Yağmur tanelerinin, göğün yıldızlarının, yelin savurduğu tozların sayısı, düz ve beyaz taşın üzerinde yürüyen karıncanın hareketi ve karanlık gecelerde küçük karıncaların yuvası bile O'ndan gizli kalmaz.
Ağaçtan düşen yapraklan ve gözlerin gizli bakışını görür. Allah'tan başka hiç bir ilah olmadığına ve hiç bir dengi bulunmadığına; hakkında hiç bir şüpheye düşmeden, dinini ve her varlığı yaratanın O olduğunu inkar etmeden; doğru bir niyet, temiz bir öz, ihlaslı yakin ve tartısı ağır gelen kişinin şahadetiyle şahadet ederim.
Muhammed'in O'nun kulu, bildirdiği gerçekleri anlatmak için yarattıkları arasından seçtiği, en yüce kerem ve lütuflarıyla risaletinin en büyüğü için beğendiği, alametlerini onunla açıkladığı, benzersiz körlüğü onunla giderip aydınlattığı elçisi olduğuna da şahadet ederim.
Ey insanlar! Dünya, kendisine ümit bağlayıp güvenenleri ve onu isteyenleri aldatır. Onun için yarışanlara teveccüh etmez. Kendisini yenmek isteyenleri alt eder. Allah'a yemin olsun, nimet içinde hoşnut olarak yaşayanların mutluluk nimeti, ancak işledikleri günahlar yüzünden yok olur gider. Çünkü Allah, kullarına zulmedici değildir.(Al-i İmran: 182)
Eğer insanlar, azap üzerlerine indiği, ellerindeki nimetler yok olduğu zaman Rablerine doğru niyetle ve içtenlikle sığınsalar, Rableri ellerinden giden her şeyi geri verir, içlerindeki her bozgunu düzeltirdi.
Ben sizin hidayetten mahrum bir fetret dönemine düşmenizden korkuyorum. Geçmişte benim yanımda övülmeyen bir takım işlere meylettiniz. Ama işleriniz size tekrar geri döndürülürse, (Asr-ı saadete geri dönecek olursanız) mutlu olursunuz. Bana düşen ancak çalışmaktır. Konuşmak istersem, 'Allah geçenleri affetsin' derim."
H. 36 yılında Kufe camiinde irad etmiştir.
Ze'leb el-Yemani kendisine sordu: "Ya Emir'el-Mü'minin Rabbini hiç gördün mü?" O da "Görmediğime mi ibadet edeyim?" dedi. "Peki, O'nu nasıl görüyorsun?" diye sordu. Bunun üzerine şöyle dedi:
"Gözler, O'nu açıkça görüp idrak edemez; fakat kalpler, onu iman gerçekleriyle görür. Her şeye yakın olduğu halde ilişerek değil; her şeyden uzak olduğu halde ayrı değildir. Konuşandır, fakat düşünerek değil. İrade edendir, kast/himmet etmeksizin.
Yaratandır, aza ve organları olmaksızın. Latiftir, gizlilikle vasıflandırılamaz. Büyüktür, ama zulümle nitelendirilemez. Basir'dir, ama hisle vasıflandırılmaz.
Rahimdir; gönül yumuşaklığı ile nitelendirilemez. Yüzler onun azameti karşısında boyun eğmiştir. Gönüller, O'nun korkusuyla dolmuş, titrer dururlar." Nehc'ul Belaga 177-179 Hutbe
İmam Ali (a.s): "Önde gelenlerinizin görüşü iki kişinin seçiminde birleşti. Biz de Kur'an'ın karşısında diz çökmelerine, sınırını aşmamalarına, dilleri ve kalplerinin ona tabi olacağına dair kendilerinden söz aldık.
Fakat onlar, Kur'an'dan saptılar. Gözleri göre göre hakkı terk ettiler. Onların heva ve hevesleri zulmetmek; görüşleri ise eğri gitmekti.
Onlardan hükmünde adaletli, amelde hakka uygun davranacaklarına dair aldığımız söz, kötü reyleri ve zalimce hükümlerinden önceydi.
Şimdi hak yolundan saptıkları ve Allah'ın hükmünün tam tersine hüküm verdikleri için hüccet kendi elimizde ve lehimizedir…"
Osman öldürüldükten sonra Hilafetinin başlarında Allah'ın vahdaniyeti, Peygamber'in risaleti ve takva hakkında şöyle buyurmuştur:
"Hiç bir iş O'nu meşgul edemez, hiç bir zaman onu değiştiremez, hiç bir mekân onu kuşatamaz, hiç bir dil onu vasıflandıramaz.
Yağmur tanelerinin, göğün yıldızlarının, yelin savurduğu tozların sayısı, düz ve beyaz taşın üzerinde yürüyen karıncanın hareketi ve karanlık gecelerde küçük karıncaların yuvası bile O'ndan gizli kalmaz.
Ağaçtan düşen yapraklan ve gözlerin gizli bakışını görür. Allah'tan başka hiç bir ilah olmadığına ve hiç bir dengi bulunmadığına; hakkında hiç bir şüpheye düşmeden, dinini ve her varlığı yaratanın O olduğunu inkar etmeden; doğru bir niyet, temiz bir öz, ihlaslı yakin ve tartısı ağır gelen kişinin şahadetiyle şahadet ederim.
Muhammed'in O'nun kulu, bildirdiği gerçekleri anlatmak için yarattıkları arasından seçtiği, en yüce kerem ve lütuflarıyla risaletinin en büyüğü için beğendiği, alametlerini onunla açıkladığı, benzersiz körlüğü onunla giderip aydınlattığı elçisi olduğuna da şahadet ederim.
Ey insanlar! Dünya, kendisine ümit bağlayıp güvenenleri ve onu isteyenleri aldatır. Onun için yarışanlara teveccüh etmez. Kendisini yenmek isteyenleri alt eder. Allah'a yemin olsun, nimet içinde hoşnut olarak yaşayanların mutluluk nimeti, ancak işledikleri günahlar yüzünden yok olur gider. Çünkü Allah, kullarına zulmedici değildir.(Al-i İmran: 182)
Eğer insanlar, azap üzerlerine indiği, ellerindeki nimetler yok olduğu zaman Rablerine doğru niyetle ve içtenlikle sığınsalar, Rableri ellerinden giden her şeyi geri verir, içlerindeki her bozgunu düzeltirdi.
Ben sizin hidayetten mahrum bir fetret dönemine düşmenizden korkuyorum. Geçmişte benim yanımda övülmeyen bir takım işlere meylettiniz. Ama işleriniz size tekrar geri döndürülürse, (Asr-ı saadete geri dönecek olursanız) mutlu olursunuz. Bana düşen ancak çalışmaktır. Konuşmak istersem, 'Allah geçenleri affetsin' derim."
H. 36 yılında Kufe camiinde irad etmiştir.
Ze'leb el-Yemani kendisine sordu: "Ya Emir'el-Mü'minin Rabbini hiç gördün mü?" O da "Görmediğime mi ibadet edeyim?" dedi. "Peki, O'nu nasıl görüyorsun?" diye sordu. Bunun üzerine şöyle dedi:
"Gözler, O'nu açıkça görüp idrak edemez; fakat kalpler, onu iman gerçekleriyle görür. Her şeye yakın olduğu halde ilişerek değil; her şeyden uzak olduğu halde ayrı değildir. Konuşandır, fakat düşünerek değil. İrade edendir, kast/himmet etmeksizin.
Yaratandır, aza ve organları olmaksızın. Latiftir, gizlilikle vasıflandırılamaz. Büyüktür, ama zulümle nitelendirilemez. Basir'dir, ama hisle vasıflandırılmaz.
Rahimdir; gönül yumuşaklığı ile nitelendirilemez. Yüzler onun azameti karşısında boyun eğmiştir. Gönüller, O'nun korkusuyla dolmuş, titrer dururlar." Nehc'ul Belaga 177-179 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.