"Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz…" diyor ya…
Maalesef yazmak zorunda ve sorumluluğundayım. Bu işin askeri, idari ve organizasyon yönü benim tamamen dışımda. Ben yaşadığım gerçeği yazmak ve doğru bildiğimi belirtmek zorundayım.
Bizim izcilik yaptığımız yıllarda 24'e yakın izcilik tesisimiz vardı. Bunların her biri kapalı alanda 250-400 kişiyi barındırır, mutfağında 500 kişiye yemek pişirilebilir, dışardaki boş alanlara yaklaşık 100 çadır kurulabilirdi. Bu tesisler ayrıca afet anında sığınma yerleri olmuştu.
Her yıl yaz aylarında açılan izcilik kurs ve kamplarında yüzlerce İzci ve genç toplanır; açık havada yaşama, organize olma, liderlik, ilk yardım, herhangi bir olağanüstü durumda nasıl davranacağını öğrenme gibi bilgiler ile donatılır, Sivil Savunma Genel Müdürlüğünün düzenlediği kurslara katılarak afet eğitimi alırdı.
Varto, Gediz, Marmara depreminde 14 yaşın üstündeki izci gençlerimiz deprem bölgelerinde görev alan askeri birliklerle beraber, çeşitli noktalarda başarı ile görev yaptıklarına şahit olduk.
Bunlar kimi zaman haberleşme, kimi zaman lojistik destek, arazide çadır kurma, kimi zaman da kayıtların tutulması gibi ofis işlerinde yardımcı oldular. Bir meslek sahibi olanlar veya meslek liselerinde okuyanlar pratik çözümleri ile göz doldurmuşlardır. Tıp öğrencileri, mühendislik stajını yapanlar, aday hemşireler, izcilikte ilk yardım uzmanı olanlar, elektrik teknisyenliğini bitiren gençler becerilerini gönüllü olarak izci kimlikleri ile birleştirip; bazen 15 gün çoraplarını değiştirme, ayakkabılarını çıkartıp dinlenme, doğru dürüst yemek yeme fırsatı bulamadan afet bölgelerinde hiçbir karşılık beklemeden görev yapmışlardı.
İzciler, deprem sonrası çeşitli moral destek programları ile bölgelerindeki deprem mağduru çocuklarla birlikte oldular.
Ve maalesef yeni Türkiye'de, bir sabah "sihirli bir dokunuş ile" sayıları 100 bini bulan bu gençlerin organizasyonu yok edildi. Okullarda ve çeşitli kurumlarda faaliyet gösteren Milli Eğitim Bakanlığına bağlı izcilik teşkilatı lağvedildi. Belediyelerin, cemaatlerin, işi izcilik olmayan cami ve benzeri kuruluşların kapısına ve insafına terk edildi. Uluslararası bir yapısı ve normu olan 100 yıllık Türk İzciliği; "teşkilat" olma vasfını yitirdi.
Daha sonra kurulan izcilik yapıları, arkalarında hem maddi hem de manevi bakımdan destek olmadığı, devlet yapılanması vasfını yitirdiği için kar gibi eridi. Birkaç idealist izci liderinin gayretleri ile bölünmüş bir yapılanma ve yurt dışında farklı ülkelerdeki yapılara bağlı bir izcilik anlayışı ortaya çıktı.
Peki, bu arada milyarlık izcilik tesisleri, çadırlı kamp malzemeleri, yetişmiş personel ne oldu dersiniz?
İşte burası zurnanın zırt dediği yer.
Bir kısım tesisler "zaman aşımına uğradı, yıprandı" denilerek yıkıldı, yerine farklı amaçlar için binalar yapıldı. Vakıf ve derneklere tahsis edildi. Tarihi özellikleri ve değeri olan yerler lojman, hizmet binası, misafirhane olmak üzere el değiştirdi. Korunamayan malzemeleri de ne yazık ki heder oldu gitti.
Bugün depremzedelerin barındırılması için üniversiteler uzaktan eğitime alındı. Öğrenci yurtlarının depremzedelere tahsis edileceğini belirterek boşaltılması istendi. Zaten çeşitli zorluklar içinde okumaya ve bir an önce mesleğini eline almaya, uzmanlıklarını kazanmaya çalışanlar zor durumda kaldılar. Bin bir fedakarlık yaparak okumaya çalışanlarında önü kesilmiş gelecekleri gölgelenmiş oldu.
Hata üzerine hata yapmak galiba bize mahsus bir beceri olsa gerek.
Oysa bugün yitirdiğimiz insanların yerine daha çok sayıda donanımlı okumuş kitlelere ihtiyacımız olduğu bir gerçek.
Şimdiden pek çok üniversite öğrencisi; eğitimlerini tamamlamak için yurt dışında okul arayışına geçti. Zaten bir kısım doktor, mühendis akın akın yurt dışına giderken; bunlara okuma azmindeki genç üniversiteliler de katılmaya başladı.
Bazı deneyimli bilim insanlarınınTürk insanını tarif ederken yaptıkları olumsuz yaklaşımlarına katılmamız mümkün değil. Olan biteni kader gibi göstermek de hoş değil...
Ne yaparsak yapalım. Biz, her zaman yönetim erkinin yanlış karar ve uygulamaları nedeni ile zor duruma düşeriz.
Bu deprem değil; bir yanlış uygulamalar sonucu yeni Türkiye'nin felaketler zinciridir. Şahsen ben Eski Türkiye'yi, onun yıllar içinden imbikten süzülerek biriktirilmiş deneyimleri ile idare edilen değerlerini geri istiyorum.
Aklın ve bilimin ışığında hareket etmek, geleceğimizi inşa edecek tedbirleri vakit geçirmeden almak zorunluluk değil, mecburiyettir.
Yoksa belimizi doğrultmak için bir elli yıl daha uğraşırız.
- Yalnız kalan gençlik ve yangın… / 21.08.2025
- Uludağ kampları ve Yalçın İpbüken… / 10.08.2025
- Yangın yeri, yüreğimiz… / 01.08.2025
- Kitaplar… / 24.07.2025
- Dost Azerbaycan, can Azerbaycan… / 18.07.2025
- İnsanlar ve iyilikler… / 15.07.2025
- İzciliğin görevi… / 22.06.2025
- Gençlik ve milli demokrasi… / 19.06.2025
- Savaş tamtamları… / 18.06.2025