‘Hesaba çekilmeden nefsinizi hesaba çekin’
İnsanın kendini bir hizaya getirip nefsini hesaba çekmek işinde acele etmesi gerekir. Bunu Peygamber Efendimiz şu hadis-i şerifi ile bize anlatmaktadır: “O hesap günü gelip de, hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz”
01.12.2023 11:23:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri şöyle anlatıyor:
Şu bir gerçektir, bilmen gerekir: O en büyük hesap gününe iman etmek suretiyle, o gün gelmeden, insanın kendini bir hizaya getirip nefsini hesaba çekmek işinde acele etmesi gerekir. Bunu Peygamber Efendimiz şu hadis-i şerifi ile bize anlatmaktadır: "O hesap günü gelip de, hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz."
O gün, Mizan kurulacak ve insanlar hesaba duracak... Bunu da şu ayet-i kerime bize anlatıyor:
"O Kıyamet günü için, ayarlı teraziler kuracağız. Hiçbir nefse, zülüm yollu yapılan bir iş olmayacak. İsterse, bir hardal tanesi olsun, hesap için getireceğiz. Hesapçılar olarak biz bize yeteriz." (Enbiya, 47).
Kıyamet günü hesaba çekilecek kimseler bütün işlerinin yazıldığı defteri görünce hayrete düşüp şöyle diyeceklerdir: "Şu kitaba bakın, nasıl da yazılmış! Ne küçük kalmış, ne büyük... Hepsi onda yazılı." (Kehf, 49).
Allah Teâlâ, her halimize vâkıftır. Bunu da şu ayet-i kerime bize gayet açık haber verir: "Biliniz, muhakkak Allah Teâlâ, içinizde saklı tuttuğunuzu bilir. O'ndan çekininiz." (Bakara, 235).
Bil ki, bir kimse, bu âlemde, halini, hatt aklına geleni inceden inceye izler ve nefsini hesaba çekerse öbür âlemde hasreti ve pişmanlığı azalır.
Bunu yapmaz da, nefsini başıboş bırakırsa, öbür âlemde çok pişman olur ve hesap meydanında çok bekler.
Bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurulur: "Ey iman edenler, sabredin; bu hususta yarışın, yapışın." (Âl-i İmran, 200).
Bu ayet-i kerimede "yapışın" lafzı ile, "nefsinizi tutun, onu başıboş bırakmayın, dizgini daima elinizde kalsın" manaları anlaşılır.
Şu altı makamda nefis hizaya getirilmeli... Sırasıyla onlar; muşarete, murakabe, muhasebe, muakabe, mücahede, muayene...
Muşarete: Akıl, ahiret yolunda bir tacirdir, ortağı da nefis... Bu yolda akıl, nefsin yardımcılığı ile arzusuna erebilir. Bu nefis, öyle bir ortaktır ki, kendisine bir emanet tevdi edilip başıboş salındığı zaman, o emaneti yerine getirmez. Reyine başvurulsa, doğruyu, yarım yamalak ya da riyakâr bir halde beyan eder. Onun bu durumları nazara alınarak, akıl, nefsi bazı şartlara tâbi tutmalıdır. Başta bu şarttır. Sonra onu, murakabesi altına almalı ve yaptığı kusurları saklamadan yüzüne vurmalıdır. Daha sonra, ona vereceği emirlerle vazifelendirmen... Bazı şartlar altında ortak olduğunu da bildirmeli... Onu ancak, bu şekilde felaha çıkarabilir. Üzerinde tam bir disiplin kurunca da arzularını yaptırabilir. İşte, bu şekilde anlaşıp çalışmanın adı muşarete oluyor...
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den…)
Şu bir gerçektir, bilmen gerekir: O en büyük hesap gününe iman etmek suretiyle, o gün gelmeden, insanın kendini bir hizaya getirip nefsini hesaba çekmek işinde acele etmesi gerekir. Bunu Peygamber Efendimiz şu hadis-i şerifi ile bize anlatmaktadır: "O hesap günü gelip de, hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz."
O gün, Mizan kurulacak ve insanlar hesaba duracak... Bunu da şu ayet-i kerime bize anlatıyor:
"O Kıyamet günü için, ayarlı teraziler kuracağız. Hiçbir nefse, zülüm yollu yapılan bir iş olmayacak. İsterse, bir hardal tanesi olsun, hesap için getireceğiz. Hesapçılar olarak biz bize yeteriz." (Enbiya, 47).
Kıyamet günü hesaba çekilecek kimseler bütün işlerinin yazıldığı defteri görünce hayrete düşüp şöyle diyeceklerdir: "Şu kitaba bakın, nasıl da yazılmış! Ne küçük kalmış, ne büyük... Hepsi onda yazılı." (Kehf, 49).
Allah Teâlâ, her halimize vâkıftır. Bunu da şu ayet-i kerime bize gayet açık haber verir: "Biliniz, muhakkak Allah Teâlâ, içinizde saklı tuttuğunuzu bilir. O'ndan çekininiz." (Bakara, 235).
Bil ki, bir kimse, bu âlemde, halini, hatt aklına geleni inceden inceye izler ve nefsini hesaba çekerse öbür âlemde hasreti ve pişmanlığı azalır.
Bunu yapmaz da, nefsini başıboş bırakırsa, öbür âlemde çok pişman olur ve hesap meydanında çok bekler.
Bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurulur: "Ey iman edenler, sabredin; bu hususta yarışın, yapışın." (Âl-i İmran, 200).
Bu ayet-i kerimede "yapışın" lafzı ile, "nefsinizi tutun, onu başıboş bırakmayın, dizgini daima elinizde kalsın" manaları anlaşılır.
Şu altı makamda nefis hizaya getirilmeli... Sırasıyla onlar; muşarete, murakabe, muhasebe, muakabe, mücahede, muayene...
Muşarete: Akıl, ahiret yolunda bir tacirdir, ortağı da nefis... Bu yolda akıl, nefsin yardımcılığı ile arzusuna erebilir. Bu nefis, öyle bir ortaktır ki, kendisine bir emanet tevdi edilip başıboş salındığı zaman, o emaneti yerine getirmez. Reyine başvurulsa, doğruyu, yarım yamalak ya da riyakâr bir halde beyan eder. Onun bu durumları nazara alınarak, akıl, nefsi bazı şartlara tâbi tutmalıdır. Başta bu şarttır. Sonra onu, murakabesi altına almalı ve yaptığı kusurları saklamadan yüzüne vurmalıdır. Daha sonra, ona vereceği emirlerle vazifelendirmen... Bazı şartlar altında ortak olduğunu da bildirmeli... Onu ancak, bu şekilde felaha çıkarabilir. Üzerinde tam bir disiplin kurunca da arzularını yaptırabilir. İşte, bu şekilde anlaşıp çalışmanın adı muşarete oluyor...
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den…)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.