Halbuki her şey ne kadar güzel gidiyordu.. Mesut Yılmaz meydanı boş bulmuş, salladıkça sallıyordu.
Önce "AB karşıtları askerin arkasına sığınmasın" dedi, arkadan daha yüksekten uçtu; "Gerekirse referanduma gidelim".
Aynı gün bürokrasinin "Yılmaz ile "aynı yola baş koymuş" kesiminden AB Genel Sekreteri ve İzmir'de önseçimi kazanamamasına rağmen Genel Başkan kontenjanından liste başı, dolayısı ile milletvekili yapılan Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın amcazadesi Volkan Vural AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ve parti yöneticilerine AB brifingi verirken, içinde bulunduğu candan ve sıcak ortamın "hoş"luğundan olsa gerek vitesi iyice boşa alıyor ve "AB'nin yolu Siirt'in Tillo'sundan geçer" diyordu.
Tayyib'in, Talabani ile görüştükten sonra "Kürdistan" lâfını telâffuz etmesi acaba bu brifingden önceye mi rastlıyordu, sonraya mı?
Memleketleri Siirt-Tillo olan Vural biraderlerin dünyanın merkezine kasabalarını yerleştirmesini bir ölçüye kadar anlayışla karşılıyorum ama nüfusunun halen Rize'de olduğunu bildiğimiz Mesut Yılmaz'ın, AB'nin yolunun ille de Diyarbakır'dan geçirilmesi ile ilgili coğrafi saplantılarını bir türlü izah edemiyorum.
Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın yukarıdaki çıkışı, Genelkurmay Genel Sekreterliği Basın Yayın Halkla İlişkiler Daire Başkanı Piyade Kurmay Albay Halil Kalkanlı'nın geçen hafta bir gazeteciye yazdığı mektupta yer alan şu cümlenin sonrasına denk geliyordu:
"Türk Silahlı Kuvvetleri tarihi boyunca bu ülkede yeniliklerin ve Batılılaşmanın öncüsü olmuştur. Atatürk'ün ordusunun bugün farklı bir çizgide olması mümkün değildir. Bu ülkenin ve Türk milletinin yararına olan her şey Türk Silahlı Kuvvetleri için kutsaldır. Ancak; Türk Silahlı Kuvvetleri kayıtsız şartsız, sorgusuz sualsiz ve ülke yararına olduğu tartışılabilecek her şeye de evet diyerek Avrupa Birliği'ne girilmesine karşıdır. Çünkü böyle bir giriş ülkenin ve milletin yararına olamaz."
Mütareke basını tabiî mektubun bu cümlesini almadı, "Biz Türkiye'nin onurlu, başı dik ve eşit şartlarda Avrupa Birliği'ne girmesini yürekten destekleriz" bölümünü "Ordu AB'den yana" diye manşete çekerek yansıtmayı tercih etti.
Halbuki aynı gün bizim Genelkurmay'daki kendi kaynaklarımıza dayanarak yine bu köşede yazdığımız yazıdaki şu bölüm Kalkanlı ile neredeyse aynı cümle ve kelime kurgusuna sahipti ve konunun ana fikri, dolayısı ile manşete çekilecek kısmı da orası idi:
"PKK'yı sandığa davet PKK'nın yeni stratejisi olan siyasallaşmasına çanak tutmaktır, Kürtçe eğitim kabul edilirse sırada başka mozayik diller vardır, bölücüler ve hainlere idamı kaldırırsanız memleket savunması zaafa uğrar, Türkiye gerçeklerini düşünmeden AB'nin her dediğine evet demek yeni Sevr'ler yaratmaktır, ihanettir". (1 Mart 2002 "Asker Söyleyeceğini Söyledi")
Bizim temel açmazımız işte budur.
Mütareke basını, yazılı ve görsel unsurlarıyla Türk kamuoyunu kuşatmış vaziyettedir. Kesin bir ambargo uygulamaktadır. Kartelleşen medya kiralık kalemleri ve ekranları ile "göz bağcılık" yapmakta, olayları süzmekte; Türk milletinin "haber alma hakkını" engellemekte, tamamen kendi meşreplerine uygun yorum ve haberlerle topluma istikamet çizmeye çalışmaktadırlar. Lâfın belli bir bölümünü alıp, işlerine gelmeyen noktayı yok farz etmek topluma büyü yapıp uyutmak isteyen bu büyücülerin en iyi bildiği şeydir.
İşte tam bu anda MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın şu "bomba gibi sözleri" ortalığa düştü ve allak bullak etti:
Türkiye'nin milli menfaati olduğu konularda, AB'den hiçbir destek görmediği artık ortadadır. Bu nedenle, Türkiye, başka ülkelerle işbirliği yapmalıdır. ABD'yi gözardı etmeden, Rusya ve mümkünse İran'ı içine alan bir politika gütmeli".
Birden, zamanında icabeden yer ve vakitte kullanmaktan hiç çekinmediğim "Hizaya Gel" komutunu ne kadar özlediğimi fark ettim.
Anlaşılan bu komutu "duymayı" özleyenler de varmış...
Önce "AB karşıtları askerin arkasına sığınmasın" dedi, arkadan daha yüksekten uçtu; "Gerekirse referanduma gidelim".
Aynı gün bürokrasinin "Yılmaz ile "aynı yola baş koymuş" kesiminden AB Genel Sekreteri ve İzmir'de önseçimi kazanamamasına rağmen Genel Başkan kontenjanından liste başı, dolayısı ile milletvekili yapılan Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın amcazadesi Volkan Vural AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ve parti yöneticilerine AB brifingi verirken, içinde bulunduğu candan ve sıcak ortamın "hoş"luğundan olsa gerek vitesi iyice boşa alıyor ve "AB'nin yolu Siirt'in Tillo'sundan geçer" diyordu.
Tayyib'in, Talabani ile görüştükten sonra "Kürdistan" lâfını telâffuz etmesi acaba bu brifingden önceye mi rastlıyordu, sonraya mı?
Memleketleri Siirt-Tillo olan Vural biraderlerin dünyanın merkezine kasabalarını yerleştirmesini bir ölçüye kadar anlayışla karşılıyorum ama nüfusunun halen Rize'de olduğunu bildiğimiz Mesut Yılmaz'ın, AB'nin yolunun ille de Diyarbakır'dan geçirilmesi ile ilgili coğrafi saplantılarını bir türlü izah edemiyorum.
Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın yukarıdaki çıkışı, Genelkurmay Genel Sekreterliği Basın Yayın Halkla İlişkiler Daire Başkanı Piyade Kurmay Albay Halil Kalkanlı'nın geçen hafta bir gazeteciye yazdığı mektupta yer alan şu cümlenin sonrasına denk geliyordu:
"Türk Silahlı Kuvvetleri tarihi boyunca bu ülkede yeniliklerin ve Batılılaşmanın öncüsü olmuştur. Atatürk'ün ordusunun bugün farklı bir çizgide olması mümkün değildir. Bu ülkenin ve Türk milletinin yararına olan her şey Türk Silahlı Kuvvetleri için kutsaldır. Ancak; Türk Silahlı Kuvvetleri kayıtsız şartsız, sorgusuz sualsiz ve ülke yararına olduğu tartışılabilecek her şeye de evet diyerek Avrupa Birliği'ne girilmesine karşıdır. Çünkü böyle bir giriş ülkenin ve milletin yararına olamaz."
Mütareke basını tabiî mektubun bu cümlesini almadı, "Biz Türkiye'nin onurlu, başı dik ve eşit şartlarda Avrupa Birliği'ne girmesini yürekten destekleriz" bölümünü "Ordu AB'den yana" diye manşete çekerek yansıtmayı tercih etti.
Halbuki aynı gün bizim Genelkurmay'daki kendi kaynaklarımıza dayanarak yine bu köşede yazdığımız yazıdaki şu bölüm Kalkanlı ile neredeyse aynı cümle ve kelime kurgusuna sahipti ve konunun ana fikri, dolayısı ile manşete çekilecek kısmı da orası idi:
"PKK'yı sandığa davet PKK'nın yeni stratejisi olan siyasallaşmasına çanak tutmaktır, Kürtçe eğitim kabul edilirse sırada başka mozayik diller vardır, bölücüler ve hainlere idamı kaldırırsanız memleket savunması zaafa uğrar, Türkiye gerçeklerini düşünmeden AB'nin her dediğine evet demek yeni Sevr'ler yaratmaktır, ihanettir". (1 Mart 2002 "Asker Söyleyeceğini Söyledi")
Bizim temel açmazımız işte budur.
Mütareke basını, yazılı ve görsel unsurlarıyla Türk kamuoyunu kuşatmış vaziyettedir. Kesin bir ambargo uygulamaktadır. Kartelleşen medya kiralık kalemleri ve ekranları ile "göz bağcılık" yapmakta, olayları süzmekte; Türk milletinin "haber alma hakkını" engellemekte, tamamen kendi meşreplerine uygun yorum ve haberlerle topluma istikamet çizmeye çalışmaktadırlar. Lâfın belli bir bölümünü alıp, işlerine gelmeyen noktayı yok farz etmek topluma büyü yapıp uyutmak isteyen bu büyücülerin en iyi bildiği şeydir.
İşte tam bu anda MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın şu "bomba gibi sözleri" ortalığa düştü ve allak bullak etti:
Türkiye'nin milli menfaati olduğu konularda, AB'den hiçbir destek görmediği artık ortadadır. Bu nedenle, Türkiye, başka ülkelerle işbirliği yapmalıdır. ABD'yi gözardı etmeden, Rusya ve mümkünse İran'ı içine alan bir politika gütmeli".
Birden, zamanında icabeden yer ve vakitte kullanmaktan hiç çekinmediğim "Hizaya Gel" komutunu ne kadar özlediğimi fark ettim.
Anlaşılan bu komutu "duymayı" özleyenler de varmış...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002