Harp Akademileri Komutanlığı iki gün süren bir sempozyum tertip etti.
Sempozyumun konusu şu: "Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur".
Konuşmacılardan birini, Prof Dr. Erol Manisalı'yı Meltem TV ekranlarından tanırsınız. Sevgili Muharrem Bayraktar'ın "Diyalog" programından.
Konuk olduğu o programlarda, AB başta olmak üzere diğer konulardaki görüşlerini bilirsiniz.
Aslında seçilen konuşmacılar da özeldi.
Doğru olan da budur.
Farklı konuşanlar, aykırı düşünenler de gelsin.
Herkes fikrini söylesin, semt pazarındaki zerzevatçı tezgahı gibi; "çaya çorbaya doldur torbaya" anlayışı tamamen yanlıştır.
Özetle şöyle diyor sayın Manisalı:
"AB, Türkiye'yi üye olarak almayacak, bizi arka bahçe olarak görüyor". (Bahçıvanları da bellidir. S.Y.)
"AB kesinlikle bir Hıristiyan kulübüdür".
"Beni bölerek, tek yanlı bağlayarak, oyalayarak davranırsa, ilelebet beni birliğe alacakmış gibi bir perspektifle bakamam. Bu algılama ve trend devam ettiği sürece, yarın ben ulusal çıkarlarımı koruyamaz hale geleceğim. TSK dahi 15 yıl sonra parmağını oynatamaz hale gelecektir".
Programa katılan bir başka akademisyen Prof. Dr. Haluk Ulman da aynı doğrultuda konuştu:
"Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyada hangi taş kaldırılırsa altından ABD çıkıyor".
Bu tespitleri bu millet yıllardır Prof. Dr. Haydar Baş'tan diniyor.
Ayni düşünceleri savunan ilim adamının sayısının çoğalmasıdır bizi sevindiren.
İşte bu toplantıya dinleyici olarak katılan MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, soru-cevap bölümünde ayağa kalkıyor ve Erol Manisalı'nın tespitlerine aynen katıldığının altını çizerek şunları söylüyor:
"Türkiye AB'den en ufak bir yardım görmedi. AB Türkiye'yi ilgilendiren sorunlara menfi bakıyor".
Devam ediyor Kılınç Paşa:
"Türkiye'nin kendine ABD'nin de rolünü unutmadan yeni bir politika belirlemesi gerekir. Türkiye'nin, Rusya Federasyonu ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayış içinde olmasında fayda var".
Çarkıfelek'e çıkan bir uzman çavuşunu hesaba çeken bir hiyerarşinin tepe noktasındaki paşanın bu görüşlerinin "şahsi kanaati" olduğunu sanmam.
Sayın Başbakan böyle düşünse de.
Kılınç Paşa'nın tarzı aklıma şunu getirdi.
Bazı kitaplarda şu ifadeler yazılıdır:
"eğer sorarsan", "eğer sorulursa", "eğer merak eden olursa".
Yani ola ki, sorulacak soruya, önceden cevap verme.
Yani, eğer askerin bu konuda ne düşündüğünü merak eden olursa... dedi ve cevabını verdi.
Birkaç yıl önce Diyanet'in The Marmara'da organize ettiği, "AB Sürecinde Türkiye'de Dini Hayat" konulu sempozyuma katılmıştım.
AB'nin ana hedeflerinden biri askerlik kurumu, diğer hedefi de din/diyanettir.
"Diyanet'e 40 milyara mal olduğu" söylenen o sempozyumda, İslam'ın özünü hedef alan, onu ifsat edecek her şey konuşuldu.
Kur'an'a dil uzatıldı, Hadis eleştirildi, Sünnet tenkit edildi.
İslam dini; Hıristiyanlık, Yahudilik bir yana, Budizm'le, Hinduizmle eş tutulmuştu o toplantıda.
Yüksek lisansını İngiltere'de Dinler tarihi sahasında yapmış bir Yrd. Doçentin o toplantıda sarf ettiği şu sözü unutamıyorum:
Aynen:
"İsa, Musa, Muhammet, Buda, Konfüçyüs aslında aynı şeyleri söylediler, ayni öğretileri getirdiler".
AB'ye giriş için engel kabul edilen dini hayatın Türkiye'de müsait hale getirilmeye çalışılmıştı orada.
İslam'ı Hıristiyanlaştırma gayreti.
AB sürecinde TSK'nın milli bütünlük konusundaki hassasiyetini sayın Kılınç ifade ettiler.
Diyanet'in dini bütünlük konudaki hassasiyetini de reisten takıp edin.
Kaldıysa.
Sempozyumun konusu şu: "Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur".
Konuşmacılardan birini, Prof Dr. Erol Manisalı'yı Meltem TV ekranlarından tanırsınız. Sevgili Muharrem Bayraktar'ın "Diyalog" programından.
Konuk olduğu o programlarda, AB başta olmak üzere diğer konulardaki görüşlerini bilirsiniz.
Aslında seçilen konuşmacılar da özeldi.
Doğru olan da budur.
Farklı konuşanlar, aykırı düşünenler de gelsin.
Herkes fikrini söylesin, semt pazarındaki zerzevatçı tezgahı gibi; "çaya çorbaya doldur torbaya" anlayışı tamamen yanlıştır.
Özetle şöyle diyor sayın Manisalı:
"AB, Türkiye'yi üye olarak almayacak, bizi arka bahçe olarak görüyor". (Bahçıvanları da bellidir. S.Y.)
"AB kesinlikle bir Hıristiyan kulübüdür".
"Beni bölerek, tek yanlı bağlayarak, oyalayarak davranırsa, ilelebet beni birliğe alacakmış gibi bir perspektifle bakamam. Bu algılama ve trend devam ettiği sürece, yarın ben ulusal çıkarlarımı koruyamaz hale geleceğim. TSK dahi 15 yıl sonra parmağını oynatamaz hale gelecektir".
Programa katılan bir başka akademisyen Prof. Dr. Haluk Ulman da aynı doğrultuda konuştu:
"Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyada hangi taş kaldırılırsa altından ABD çıkıyor".
Bu tespitleri bu millet yıllardır Prof. Dr. Haydar Baş'tan diniyor.
Ayni düşünceleri savunan ilim adamının sayısının çoğalmasıdır bizi sevindiren.
İşte bu toplantıya dinleyici olarak katılan MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, soru-cevap bölümünde ayağa kalkıyor ve Erol Manisalı'nın tespitlerine aynen katıldığının altını çizerek şunları söylüyor:
"Türkiye AB'den en ufak bir yardım görmedi. AB Türkiye'yi ilgilendiren sorunlara menfi bakıyor".
Devam ediyor Kılınç Paşa:
"Türkiye'nin kendine ABD'nin de rolünü unutmadan yeni bir politika belirlemesi gerekir. Türkiye'nin, Rusya Federasyonu ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayış içinde olmasında fayda var".
Çarkıfelek'e çıkan bir uzman çavuşunu hesaba çeken bir hiyerarşinin tepe noktasındaki paşanın bu görüşlerinin "şahsi kanaati" olduğunu sanmam.
Sayın Başbakan böyle düşünse de.
Kılınç Paşa'nın tarzı aklıma şunu getirdi.
Bazı kitaplarda şu ifadeler yazılıdır:
"eğer sorarsan", "eğer sorulursa", "eğer merak eden olursa".
Yani ola ki, sorulacak soruya, önceden cevap verme.
Yani, eğer askerin bu konuda ne düşündüğünü merak eden olursa... dedi ve cevabını verdi.
Birkaç yıl önce Diyanet'in The Marmara'da organize ettiği, "AB Sürecinde Türkiye'de Dini Hayat" konulu sempozyuma katılmıştım.
AB'nin ana hedeflerinden biri askerlik kurumu, diğer hedefi de din/diyanettir.
"Diyanet'e 40 milyara mal olduğu" söylenen o sempozyumda, İslam'ın özünü hedef alan, onu ifsat edecek her şey konuşuldu.
Kur'an'a dil uzatıldı, Hadis eleştirildi, Sünnet tenkit edildi.
İslam dini; Hıristiyanlık, Yahudilik bir yana, Budizm'le, Hinduizmle eş tutulmuştu o toplantıda.
Yüksek lisansını İngiltere'de Dinler tarihi sahasında yapmış bir Yrd. Doçentin o toplantıda sarf ettiği şu sözü unutamıyorum:
Aynen:
"İsa, Musa, Muhammet, Buda, Konfüçyüs aslında aynı şeyleri söylediler, ayni öğretileri getirdiler".
AB'ye giriş için engel kabul edilen dini hayatın Türkiye'de müsait hale getirilmeye çalışılmıştı orada.
İslam'ı Hıristiyanlaştırma gayreti.
AB sürecinde TSK'nın milli bütünlük konusundaki hassasiyetini sayın Kılınç ifade ettiler.
Diyanet'in dini bütünlük konudaki hassasiyetini de reisten takıp edin.
Kaldıysa.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua... - 1 / 20.03.2024
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua... - 1 / 20.03.2024
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024