Hz. Ali Küfe hakkında şöyle buyuruyor
Allah'ım yolculuğun zorluğundan (ağır kayıplarla) dönüşün kederinden ve (döndüğümüzde) ehil, mal ve evlatlarımızda kötü bir şey görmekten sana sığınırım
17.05.2025 15:01:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Ali Küfe dışında Nuheyle denilen yerde Muaviye ile savaşa gitmek için atına binerken şöyle buyurdu:
"Allah'ım yolculuğun zorluğundan (ağır kayıplarla) dönüşün kederinden ve (döndüğümüzde) ehil, mal ve evlatlarımızda kötü bir şey görmekten sana sığınırım.
Allah'ım sensin yolculukta yoldaşımız ve sensin ehlimizi bıraktığımız/emanet ettiğimiz. Bu ikisi senden gayrisinde toplanmaz. Zira ehlimizi emanet ettiğimiz, bizimle yoldaş olamaz, bize yoldaş olan da ehlimizle/ailemizle geride kalamaz. (Her yerde hazır/nazır olan sadece sensin.)"
Hz. Ali Küfe hakkında şöyle buyuruyor:
"Ey Küfe adeta seni Ukaz pazarında tabaklanmış deri gibi (düşmanların çizmeleri altın) ezilmiş-çekiştirilmiş görüyorum. Olaylar-hadiseler seni ayakları altında ezecek, sarsıcı belalar sırtına binecek.
Ama aynı zamanda şüphesiz biliyorum ki seni kasteden her kötü zorbayı Allah-u Teâlâ bir belaya müptela kılar veya ona kendisini katleden birini musallat eder."
Kufe'den Siffin'e giderken Nuheyle'de bu hutbeyi irad etmiştir.
"Gece gelip çattıkça ve karanlığı battıkça hamd Allah'a mahsustur. Yıldız göründükçe ve battıkça hamd Allah'a özgüdür. Hamd Allah'a aittir ki nimetleri bitmez-yok olmaz, hiç bir şey fazlına-keremine eş değer olamaz-mukabele edemez.
Öncü birlikleri (Ziyad b. Nasr ve Şureyh b. Hani'yi onikibin atlıyla) gönderdim. Kendilerine buyruğum gelinceye kadar Fırat kıyısında beklemelerini emrettim. Ben Fırat'tan geçerek Dicle etrafında oturan Müslümanların (Medayin halkının) yanına gitmeyi, onları da sizinle birlikte düşmana karşı harekete geçirmeyi ve sizlere yardımcı-destek kılmayı düşünüyorum.
Hz. Ali, Allah-u Teâlâ'nın sıfatları hakkında şöyle buyuruyor.
"Hamd Allah'a mahsustur ki tüm işlerin gizliliklerini bilir, açık nişaneler (varlıklar) O'nun varlığına delalet eder. Görenlerin gözüne gözükmez. O halde O'nu görmeyenin gözü, O'nu inkâr edemez, (zira eserlerini görmektedir.) O'nu kalbiyle görenler, zatının künhüne eremez.
Yücelikte önceliklidir ve O'ndan daha yüce bir varlık yoktur. Tüm yaratıklarına yakındır ve O'ndan daha yakın bir varlık yoktur. Yüceliği O'nu yaratıklarından hiç uzaklaştırmamıştır.
Yakınlığı da O'nu yaratıklarıyla bir mekânda eşit kılmamıştır. Akılları sıfatlarının sınırlarından haberdar kılmamıştır. (Zira şifadan da zati gibi sınırsızdır.)
Ama O'nu kendilerine farz olduğu kadarıyla tanımaktan hiç kimseyi alıkoymamıştır. Bütün varlık âlemi, hatta (diliyle) inkâr edenlerin bile kalben O'nu ikrar ettiğine tanıklık etmektedir. Allah kendini yaratıklarına teşbih edenlerin veya inkârcıların söylediklerinden münezzehtir, çok daha yücedir, büyüktür."
Hz. Ali fitne ve fesadın nedenleri hakkında şöyle buyuruyor:
"Fitnelerin meydana geliş nedeni, sadece nefsin heva-heveslerine uymak ve Allah'ın kitabına muhalif olan uydurulmuş hükümlerdir. Bazı insanlar da dine aykırı bir şekilde başkalarına hükmetmektedir.
Eğer batıl haktan karışmaksızın arınmış olsaydı, sekte olanlar (hakikat peşinde koşanlar) için gizli kalmazdı.
Eğer hak da batıl örtüsünden arınmış olsaydı, inatçı düşmanların dili ondan kesilmiş olurdu.. Ama biraz bundan (haktan) biraz da ondan (batıldan) alınmış, sonra birbirine karıştırılmıştır. İşte o zaman şeytan dostlarına musallat olur. Sadece Allah'ın lütfüne mazhar olanlar kurtulur.
Muaviye'nin askerleri Fırat'ın kıyısını ele geçirerek Müslümanların su almasına engel olunca Hz. Ali şöyle buyurdu:
"Bunlar (Fırat'ı ele geçirip su almanıza engel olmakla) sizi savaş sofrasına davet ediyorlar. O halde siz ya zilleti kabul edip makamınızdan düşecek, ya da kılıçları kanla sulayıp suya kanacaksınız. Ölüm, mağlup-makhur düşerek yaşamanızda, hayat ise galip-kahir gelerek ölmenizdedir. (İzzet içinde ölmek zillet içinde yaşamaktan daha iyidir.)
Bilin ki Muaviye bir grup aldatılmış sapığı peşinden sürüklemiş ve işin gerçeğini onlardan gizlemiştir. Onlar da (aldanarak) boğazlarını ölüme hedef kılmışlardır." Nehc'ul Belaga 46-51. Hutbe
"Allah'ım yolculuğun zorluğundan (ağır kayıplarla) dönüşün kederinden ve (döndüğümüzde) ehil, mal ve evlatlarımızda kötü bir şey görmekten sana sığınırım.
Allah'ım sensin yolculukta yoldaşımız ve sensin ehlimizi bıraktığımız/emanet ettiğimiz. Bu ikisi senden gayrisinde toplanmaz. Zira ehlimizi emanet ettiğimiz, bizimle yoldaş olamaz, bize yoldaş olan da ehlimizle/ailemizle geride kalamaz. (Her yerde hazır/nazır olan sadece sensin.)"
Hz. Ali Küfe hakkında şöyle buyuruyor:
"Ey Küfe adeta seni Ukaz pazarında tabaklanmış deri gibi (düşmanların çizmeleri altın) ezilmiş-çekiştirilmiş görüyorum. Olaylar-hadiseler seni ayakları altında ezecek, sarsıcı belalar sırtına binecek.
Ama aynı zamanda şüphesiz biliyorum ki seni kasteden her kötü zorbayı Allah-u Teâlâ bir belaya müptela kılar veya ona kendisini katleden birini musallat eder."
Kufe'den Siffin'e giderken Nuheyle'de bu hutbeyi irad etmiştir.
"Gece gelip çattıkça ve karanlığı battıkça hamd Allah'a mahsustur. Yıldız göründükçe ve battıkça hamd Allah'a özgüdür. Hamd Allah'a aittir ki nimetleri bitmez-yok olmaz, hiç bir şey fazlına-keremine eş değer olamaz-mukabele edemez.
Öncü birlikleri (Ziyad b. Nasr ve Şureyh b. Hani'yi onikibin atlıyla) gönderdim. Kendilerine buyruğum gelinceye kadar Fırat kıyısında beklemelerini emrettim. Ben Fırat'tan geçerek Dicle etrafında oturan Müslümanların (Medayin halkının) yanına gitmeyi, onları da sizinle birlikte düşmana karşı harekete geçirmeyi ve sizlere yardımcı-destek kılmayı düşünüyorum.
Hz. Ali, Allah-u Teâlâ'nın sıfatları hakkında şöyle buyuruyor.
"Hamd Allah'a mahsustur ki tüm işlerin gizliliklerini bilir, açık nişaneler (varlıklar) O'nun varlığına delalet eder. Görenlerin gözüne gözükmez. O halde O'nu görmeyenin gözü, O'nu inkâr edemez, (zira eserlerini görmektedir.) O'nu kalbiyle görenler, zatının künhüne eremez.
Yücelikte önceliklidir ve O'ndan daha yüce bir varlık yoktur. Tüm yaratıklarına yakındır ve O'ndan daha yakın bir varlık yoktur. Yüceliği O'nu yaratıklarından hiç uzaklaştırmamıştır.
Yakınlığı da O'nu yaratıklarıyla bir mekânda eşit kılmamıştır. Akılları sıfatlarının sınırlarından haberdar kılmamıştır. (Zira şifadan da zati gibi sınırsızdır.)
Ama O'nu kendilerine farz olduğu kadarıyla tanımaktan hiç kimseyi alıkoymamıştır. Bütün varlık âlemi, hatta (diliyle) inkâr edenlerin bile kalben O'nu ikrar ettiğine tanıklık etmektedir. Allah kendini yaratıklarına teşbih edenlerin veya inkârcıların söylediklerinden münezzehtir, çok daha yücedir, büyüktür."
Hz. Ali fitne ve fesadın nedenleri hakkında şöyle buyuruyor:
"Fitnelerin meydana geliş nedeni, sadece nefsin heva-heveslerine uymak ve Allah'ın kitabına muhalif olan uydurulmuş hükümlerdir. Bazı insanlar da dine aykırı bir şekilde başkalarına hükmetmektedir.
Eğer batıl haktan karışmaksızın arınmış olsaydı, sekte olanlar (hakikat peşinde koşanlar) için gizli kalmazdı.
Eğer hak da batıl örtüsünden arınmış olsaydı, inatçı düşmanların dili ondan kesilmiş olurdu.. Ama biraz bundan (haktan) biraz da ondan (batıldan) alınmış, sonra birbirine karıştırılmıştır. İşte o zaman şeytan dostlarına musallat olur. Sadece Allah'ın lütfüne mazhar olanlar kurtulur.
Muaviye'nin askerleri Fırat'ın kıyısını ele geçirerek Müslümanların su almasına engel olunca Hz. Ali şöyle buyurdu:
"Bunlar (Fırat'ı ele geçirip su almanıza engel olmakla) sizi savaş sofrasına davet ediyorlar. O halde siz ya zilleti kabul edip makamınızdan düşecek, ya da kılıçları kanla sulayıp suya kanacaksınız. Ölüm, mağlup-makhur düşerek yaşamanızda, hayat ise galip-kahir gelerek ölmenizdedir. (İzzet içinde ölmek zillet içinde yaşamaktan daha iyidir.)
Bilin ki Muaviye bir grup aldatılmış sapığı peşinden sürüklemiş ve işin gerçeğini onlardan gizlemiştir. Onlar da (aldanarak) boğazlarını ölüme hedef kılmışlardır." Nehc'ul Belaga 46-51. Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.