Peygamber Efendimize (sav) üç soru sorup cevabı aldıktan sonra kelime-i şehadet getiren birisine henüz yeni Müslüman olmasına rağmen: "Bu altın ve ipek de ne oluyor? Bunlar dinimizde haramdır" diyerek boynundan çıkarttırmışlardır. Bazıları ise; zekat vermemek ve oruç tutmamak şartı ile Müslüman olmak istediklerinde Resulullah (sav), onların bu şartını ilk etapta kabul etmiştir. Zekat ve oruç zamanına yaklaşık bir sene var olduğunu ve bu süre zarfında onların şuurlanarak kendiliklerinden bu vecibeleri de yerine getireceklerini düşünerek ortaya koydukları tavır neticesinde hakikaten bu kimseler, o vecibeleri de kendiliklerinden yerine getirmişlerdir. Dikkat edilirse, farklı tavırlar aynı neticeyi tahsil etmiş, yani insanlar kazarnılmış; dinden de taviz verilmemiştir.Resulullah (sav), birçok geceler ümmeti için ağlar, onların kurtuluşu için dua ederdi. Taif'te taşlanarak kovulduğunda zar zor kendisini bir bahçeye attı. Tarihe, "Şekvâ-î Muhammedî" diye geçen duasında, Allah'a halini arzetti de ümmetini şikayet etmedi. Ardından Cenab-ı Hak, melek yolladı. "Ey Muhammed, beni Allah yolladı. İster misin, şu iki dağı başlarına yıkayım?" diyen meleğin bu sözüne karşılık ağlamaya başlayan Hz. Peygamber, "Allah'ım kavmime hidayet et. Muhakkak ki, onlar bilmiyorlar" diyerek ümmetine kalkan oluyordu. Diğer yandan, abhabına, yaptıkları hatalar karşısında serzenişte bulunduğu olurdu. Hatta, celallendiği yüz ifadelerinden belli olurdu. Yüzü kıpkırmızı olur, şakağında damarı belirginleşirdi. Sonra da, "Size ne olulyor ki..." şeklinde birçok serzenişi vakidir. Fakat Onun hata eden bir insana kızması da aynı şekilde bir kalkan olmuştur; yani, merhametin tâ kendisidir. Zira, Habibi incindi diye Allah gazap ederse, o insan çok büyük zarar görecektir. O yüzden büyük insanlar bazen, dua ve gözyaşlarıyla, bazen uyarılarıyla insanları gazab-ı ilahiden etkilenmemeleri için kalkan olurlar. Görüldüğü üzere her iki tavır farklı ve zıt görünse de, neticede merhametin bir tecellisinden başka bir şey değildir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.