"Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı.
Doğuşunda reel sosyalizmin etkilerini yaşadı ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini benimseyerek, silahlı mücadele stratejisi temelinde meşru, haklı bir mücadele yürüttü.
PKK katı Kürt inkarının, buna dayalı imha siyasetinin, soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendi."
Bu alçak metni kayda geçen Türk ve Atatürk düşmanları ile aynı anlaşmada veya masada buluşanları, Allah bildiği gibi yapsın!
Kendi köyündeki bebekleri bile katletmekten haz duyan bu şerefsiz ve namussuz adamın isminden kahraman edası ile bahsedilmesi, tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir.
Türk milletinin tapusu ve namusu sayılan Lozan'dan ve kurucu anayasamızdan iğrenti gibi bahsedilmesi ve ağır ithamlarda bulunulması, en çok da şehitlerimizi incitmiş ve kemiklerini sızlatmıştır.
"Terörsüz Türkiye" dedikleri buysa, siz varın ilerisini düşünün!
Kim söylüyor bunları? Namussuz, şerefsiz, aşağılık teröristler söylüyor.
Kim kutsuyor bu açıklamaları? Milli medya hariç tüm basın ve medya!
Bu aşağılık teröristlerin kullandığı dile ve sahip oldukları özgüven ile cesarete bakar mısınız!
Anıtkabir'den gelen beddua sesini duymayan sağır kulaklar!
Atatürk'ün göz bebeği TSK!
Atatürk'ün kurduğu partiden gelen cılız ve anlamsız tepki!
Siz kim oluyorsunuz hayırdır!?
Lozan ve kurucu anayasaya dil uzatma cüreti nereden geliyor?
Tabi ki Ankara'dan geliyor!
Ankara'nın hesabı sandıkta sorulur elbet, biz bu şerefsizlerin dediklerine ve maksatlarına bir bakalım.
Alçak terör örgütü PKK, KCK'nın sadece Türkiye koludur.
Bunun İran, Irak, Suriye kolunda yer alan diğer örgütlerin isimleri farklıdır ve onların hiçbirisi elinde bulunan bırakın silahı, çakmağı bile bırakmayacaktır. Çünkü hedef, Sevr'in hayata geçirilmesidir, "BOP"un gerçekleşmesidir.
PKK zaten Türk ordusu tarafından bitirilme aşamasına getirilmiştir.
Asıl olan güç merkezleri, Suriye'de bulunan PYD-YPG ve hatta SDG'dir.
Modern ve ağır silahlarla donatılmış olan, bu taraftakilerdir.
Ancak bırakın onların silah bırakmak gibi bir niyetlerini, adamlar 3 yıldır Fransızlar tarafından, kamu diplomasisi ve yapılanması konusunda uzmanlık eğitimi görmektedir.
Yani adamlar burada bir devlet kurmuştur. Yani si, sana geçmiş olsun ve günaydın!
Binlerce tır silah buralara gelirken ve bunu adamlar gizlememişken, bizim İHA-SİHA'larımız hangarda ne işe yarıyordu?
Rusya'yı vursunlar diye Ukrayna'ya SİHA yollamak yerine, neden kendi sınırımızın dibinde bir terör devletini kurmak isteyenlere karşı bu silahları kullanmadınız?
Bu devletin gerçek sahibinin, İsrail ve Amerika olduğu için mi?
Ekonomimizi mahvederler diye çekindiğimiz için mi?
Şimdi gelinen nokta daha mı parlak?
Gelelim PKK tarafından istenen ve gizlenmeyen özerklik konusuna.
Bir kere DEM'li vekillere, hangi ülkede milletvekilliği yaptıklarını birilerinin onlara hatırlatılması lazımdır. İstiklal marşını okumayan, okunurken ayağa kalkmayan, saygı duruşunda bulunmayan, Atatürk resimlerinden nefret eden milletvekillerinin ve böyle bir partinin yeri, asla Türk yurdu olamaz!
Geçenlerde vefat eden Sırrı Süreyya Önder demişti ki, "Cumhuriyetin ne faydasını gördük." Bunu diyen kişi aynı zamanda, Atatürk'ün kurduğu Meclis'in başkan vekilliğini yapmaktaydı. Nankörlüğün bu kadarına da pes doğrusu!
Gelelim bu alçak terör örgütünün istismar ettiği, "Kürt" meselesine.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin tapusu olan Lozan antlaşmasına gidecek olan heyet seçimi esnasında Meclis'te yapılan konuşmalardan bazılarını aktaracağım.
4 Kasım 1922 tarihinde TBMM'de Lozan Heyeti'nin yapacağı işlerin görüşülmesi sırasında Dersim Milletvekili Diyap Ağa söz almış ve şöyle demişti:
"Allah muinleri olsun. Hangisini münasip görmüş ise öyle eylesin. Hamdolsun gidenler dinini, diyanetini bilir adamlardır.
Heyet içinde bulunanlar zannederim, kendi dinine, diyanetine hıyanet etmek istemez. (Alkışlar) Hepimiz biriz. Hep biriz, kardeşiz. (Bravo sesleri, alkışlar) Bir kişinin beş on oğlu olur. Biri Hasan, biri Ahmet, biri Hüseyin, biri Mehmet isimli olabilir. Fakat hepsi bizdendir ve biz de biriz. Yoksa ayrı, gayrimiz yoktur.
Hepimizin kıblesi birdir. Meclisimiz, kulübümüz, dinimiz, milletimiz birdir. Biz Türk'üz. Hepiniz Lâilaheillâllah demişsiniz. Şimdiden sonra mı, ayrı bir din, ayrı bir millet olacağız."
Bu konuşma üzerine Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa ayağa kalktı ve alkışladı.
Erzurum Milletvekili Süleyman Necati ise Lozan heyeti kim olacak tartışmalarında şöyle diyecekti:
"Kürtlerin tarihi daima Türklerle beraberdir. ("Şimdi de öyledir" sedaları) Vaziyet-i içtimaya gelince: Kürt heyet-i içtimaiyesi asırlardan beri Türklerle o kadar karışmışlardır ki, bugün ikiye tefrik edilen millet yine yekvücuttur.
Bugün öyle bir Türk yoktur ki, dayısı, damadı veyahut yeğeni Kürt olmasın. Ve öyle bir Kürt yoktur ki onun damadı, yeğeni veyahut dayısı Türk olmasın. Binaenaleyh benim annem Kürt… Beni annemden nasıl ayırırsınız? Ve anneannem nasıl olur da, Avrupalıların bir takım entrikaları ve icat ettikleri efsanelerin arkasından gider?"
Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey ise şöyle bir konuşma yapar:
"Biz Kürtler vaktiyle Avrupa'nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyla bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki Elcezire Cephesi'nde çarpıştık (alkışlar), nasıl ki Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz."
Şimdi bu konuşmaları neden verdim diyeceksiniz.
Bir kere o konuşmaların yapıldığı dönem, en çalkantılı ve sancılı bir dönemdi.
Kendisini Kürt olarak tanımlayan tüm vekil ve kanaat önderlerinin açıklamaları, hep aynı minvalde olmuştur.
Hepsi bir milletin eşit paydaşları olarak, Lozan için ön hazırlık yapmış. Lozan'da bu insanlar, Atatürk'ün durduğu yerde durmuş ve aynı hassasiyetleri paylaşmış.
Sonra Lozan antlaşması gerçekleşmiş.
Herkesin tamam dediği ve tapu olarak nitelediği Lozan'dan sonra, 1924 Anayasası hazırlanmıştır. O gün de bu anayasaya herkesçe tamam denmiş ve neticede bir ulus inşa edilmiştir. Artık ayrı gayrı vatandaşlık tanımı ortadan kalkacak ve herkes anayasa önünde eşit olacaktı.
Ve öyle de oldu.
Atatürk'ün dehası sayesinde oluşan ulus devlet yapısı içinde artık herkes eşit haklara sahipti.
Bu dönemde İngiliz ve Fransızların kışkırtmalarıyla bazı isyan teşebbüsleri olmuştur.
Bu teşebbüslerin adına "Kürt isyanları" demek, tarihi ve hakikati bilmemektir.
Yeni kurulan Cumhuriyetin bir daha asla yıkılamayacağını gören devletlerin kışkırtmaları sonucu, bazı vatan hainleri tarafından kalkışmalar olmuştur.
Şimdi günümüze gelirsek;
PKK ve türevleri asla bir bölge insanını temsil etmemektedir.
DEM adında kurulan partinin milletin bir kesimini temsil etme söylemi, asla söz konusu olamaz.
Peki, bugün yaşadığımız şey nedir?
Türk milletine ve tarihine katılımlı ihanettir!
Doğuşunda reel sosyalizmin etkilerini yaşadı ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini benimseyerek, silahlı mücadele stratejisi temelinde meşru, haklı bir mücadele yürüttü.
PKK katı Kürt inkarının, buna dayalı imha siyasetinin, soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendi."
Bu alçak metni kayda geçen Türk ve Atatürk düşmanları ile aynı anlaşmada veya masada buluşanları, Allah bildiği gibi yapsın!
Kendi köyündeki bebekleri bile katletmekten haz duyan bu şerefsiz ve namussuz adamın isminden kahraman edası ile bahsedilmesi, tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir.
Türk milletinin tapusu ve namusu sayılan Lozan'dan ve kurucu anayasamızdan iğrenti gibi bahsedilmesi ve ağır ithamlarda bulunulması, en çok da şehitlerimizi incitmiş ve kemiklerini sızlatmıştır.
"Terörsüz Türkiye" dedikleri buysa, siz varın ilerisini düşünün!
Kim söylüyor bunları? Namussuz, şerefsiz, aşağılık teröristler söylüyor.
Kim kutsuyor bu açıklamaları? Milli medya hariç tüm basın ve medya!
Bu aşağılık teröristlerin kullandığı dile ve sahip oldukları özgüven ile cesarete bakar mısınız!
Anıtkabir'den gelen beddua sesini duymayan sağır kulaklar!
Atatürk'ün göz bebeği TSK!
Atatürk'ün kurduğu partiden gelen cılız ve anlamsız tepki!
Siz kim oluyorsunuz hayırdır!?
Lozan ve kurucu anayasaya dil uzatma cüreti nereden geliyor?
Tabi ki Ankara'dan geliyor!
Ankara'nın hesabı sandıkta sorulur elbet, biz bu şerefsizlerin dediklerine ve maksatlarına bir bakalım.
Alçak terör örgütü PKK, KCK'nın sadece Türkiye koludur.
Bunun İran, Irak, Suriye kolunda yer alan diğer örgütlerin isimleri farklıdır ve onların hiçbirisi elinde bulunan bırakın silahı, çakmağı bile bırakmayacaktır. Çünkü hedef, Sevr'in hayata geçirilmesidir, "BOP"un gerçekleşmesidir.
PKK zaten Türk ordusu tarafından bitirilme aşamasına getirilmiştir.
Asıl olan güç merkezleri, Suriye'de bulunan PYD-YPG ve hatta SDG'dir.
Modern ve ağır silahlarla donatılmış olan, bu taraftakilerdir.
Ancak bırakın onların silah bırakmak gibi bir niyetlerini, adamlar 3 yıldır Fransızlar tarafından, kamu diplomasisi ve yapılanması konusunda uzmanlık eğitimi görmektedir.
Yani adamlar burada bir devlet kurmuştur. Yani si, sana geçmiş olsun ve günaydın!
Binlerce tır silah buralara gelirken ve bunu adamlar gizlememişken, bizim İHA-SİHA'larımız hangarda ne işe yarıyordu?
Rusya'yı vursunlar diye Ukrayna'ya SİHA yollamak yerine, neden kendi sınırımızın dibinde bir terör devletini kurmak isteyenlere karşı bu silahları kullanmadınız?
Bu devletin gerçek sahibinin, İsrail ve Amerika olduğu için mi?
Ekonomimizi mahvederler diye çekindiğimiz için mi?
Şimdi gelinen nokta daha mı parlak?
Gelelim PKK tarafından istenen ve gizlenmeyen özerklik konusuna.
Bir kere DEM'li vekillere, hangi ülkede milletvekilliği yaptıklarını birilerinin onlara hatırlatılması lazımdır. İstiklal marşını okumayan, okunurken ayağa kalkmayan, saygı duruşunda bulunmayan, Atatürk resimlerinden nefret eden milletvekillerinin ve böyle bir partinin yeri, asla Türk yurdu olamaz!
Geçenlerde vefat eden Sırrı Süreyya Önder demişti ki, "Cumhuriyetin ne faydasını gördük." Bunu diyen kişi aynı zamanda, Atatürk'ün kurduğu Meclis'in başkan vekilliğini yapmaktaydı. Nankörlüğün bu kadarına da pes doğrusu!
Gelelim bu alçak terör örgütünün istismar ettiği, "Kürt" meselesine.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin tapusu olan Lozan antlaşmasına gidecek olan heyet seçimi esnasında Meclis'te yapılan konuşmalardan bazılarını aktaracağım.
4 Kasım 1922 tarihinde TBMM'de Lozan Heyeti'nin yapacağı işlerin görüşülmesi sırasında Dersim Milletvekili Diyap Ağa söz almış ve şöyle demişti:
"Allah muinleri olsun. Hangisini münasip görmüş ise öyle eylesin. Hamdolsun gidenler dinini, diyanetini bilir adamlardır.
Heyet içinde bulunanlar zannederim, kendi dinine, diyanetine hıyanet etmek istemez. (Alkışlar) Hepimiz biriz. Hep biriz, kardeşiz. (Bravo sesleri, alkışlar) Bir kişinin beş on oğlu olur. Biri Hasan, biri Ahmet, biri Hüseyin, biri Mehmet isimli olabilir. Fakat hepsi bizdendir ve biz de biriz. Yoksa ayrı, gayrimiz yoktur.
Hepimizin kıblesi birdir. Meclisimiz, kulübümüz, dinimiz, milletimiz birdir. Biz Türk'üz. Hepiniz Lâilaheillâllah demişsiniz. Şimdiden sonra mı, ayrı bir din, ayrı bir millet olacağız."
Bu konuşma üzerine Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa ayağa kalktı ve alkışladı.
Erzurum Milletvekili Süleyman Necati ise Lozan heyeti kim olacak tartışmalarında şöyle diyecekti:
"Kürtlerin tarihi daima Türklerle beraberdir. ("Şimdi de öyledir" sedaları) Vaziyet-i içtimaya gelince: Kürt heyet-i içtimaiyesi asırlardan beri Türklerle o kadar karışmışlardır ki, bugün ikiye tefrik edilen millet yine yekvücuttur.
Bugün öyle bir Türk yoktur ki, dayısı, damadı veyahut yeğeni Kürt olmasın. Ve öyle bir Kürt yoktur ki onun damadı, yeğeni veyahut dayısı Türk olmasın. Binaenaleyh benim annem Kürt… Beni annemden nasıl ayırırsınız? Ve anneannem nasıl olur da, Avrupalıların bir takım entrikaları ve icat ettikleri efsanelerin arkasından gider?"
Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey ise şöyle bir konuşma yapar:
"Biz Kürtler vaktiyle Avrupa'nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyla bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki Elcezire Cephesi'nde çarpıştık (alkışlar), nasıl ki Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz."
Şimdi bu konuşmaları neden verdim diyeceksiniz.
Bir kere o konuşmaların yapıldığı dönem, en çalkantılı ve sancılı bir dönemdi.
Kendisini Kürt olarak tanımlayan tüm vekil ve kanaat önderlerinin açıklamaları, hep aynı minvalde olmuştur.
Hepsi bir milletin eşit paydaşları olarak, Lozan için ön hazırlık yapmış. Lozan'da bu insanlar, Atatürk'ün durduğu yerde durmuş ve aynı hassasiyetleri paylaşmış.
Sonra Lozan antlaşması gerçekleşmiş.
Herkesin tamam dediği ve tapu olarak nitelediği Lozan'dan sonra, 1924 Anayasası hazırlanmıştır. O gün de bu anayasaya herkesçe tamam denmiş ve neticede bir ulus inşa edilmiştir. Artık ayrı gayrı vatandaşlık tanımı ortadan kalkacak ve herkes anayasa önünde eşit olacaktı.
Ve öyle de oldu.
Atatürk'ün dehası sayesinde oluşan ulus devlet yapısı içinde artık herkes eşit haklara sahipti.
Bu dönemde İngiliz ve Fransızların kışkırtmalarıyla bazı isyan teşebbüsleri olmuştur.
Bu teşebbüslerin adına "Kürt isyanları" demek, tarihi ve hakikati bilmemektir.
Yeni kurulan Cumhuriyetin bir daha asla yıkılamayacağını gören devletlerin kışkırtmaları sonucu, bazı vatan hainleri tarafından kalkışmalar olmuştur.
Şimdi günümüze gelirsek;
PKK ve türevleri asla bir bölge insanını temsil etmemektedir.
DEM adında kurulan partinin milletin bir kesimini temsil etme söylemi, asla söz konusu olamaz.
Peki, bugün yaşadığımız şey nedir?
Türk milletine ve tarihine katılımlı ihanettir!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 11.06.2025
- Anayasa kalsın, lütfen siz gidiniz! / 06.06.2025
- Uzun dönem iktidar olmanın sırrı! / 05.06.2025
- Şara’ya suikast düzenlenecek, Kobani işbaşına getirilecek / 04.06.2025
- CHP-AKP-MHP-DEM aynı safta birleşti! / 03.06.2025
- En büyük darbe 24 Ocak kararlarıdır! / 02.06.2025
- 50 bin yıl yetecek enerji kaynağı: TORYUM / 29.05.2025
- Adaları veren Lozan değil, Osmanlı’dır! / 28.05.2025
- Türkiye’de etnik yapı yoktur / 27.05.2025
- Ülke resmen bölünüyor! / 26.05.2025
- Anayasa kalsın, lütfen siz gidiniz! / 06.06.2025
- Uzun dönem iktidar olmanın sırrı! / 05.06.2025
- Şara’ya suikast düzenlenecek, Kobani işbaşına getirilecek / 04.06.2025
- CHP-AKP-MHP-DEM aynı safta birleşti! / 03.06.2025
- En büyük darbe 24 Ocak kararlarıdır! / 02.06.2025
- 50 bin yıl yetecek enerji kaynağı: TORYUM / 29.05.2025
- Adaları veren Lozan değil, Osmanlı’dır! / 28.05.2025
- Türkiye’de etnik yapı yoktur / 27.05.2025
- Ülke resmen bölünüyor! / 26.05.2025