Türkiye ısrarla iki gündeme kilitlendi.
IMF ve AB.
Siz bunlara "iki kement" de diyebilirsiniz.
Bakınız, "pranga" demiyorum. Çünkü, pranga el ve ayaklardan vurulduğu için prangabendin en azından nefes alma imkanı var.
Kementte öyle değil.
Boğazını kaptıranın kellesi gider.
İlmek daraltıldıkça daraltılır, çekildikçe çekilir. Sessiz ve derinden bir ölümdür işin sonu.
AB ve IMF kemendindeki Türkiye'nin manzarası bundan farklı değildir.
Bu sebeple iki gündem var politik/medyatik arenada.
IMF talimat verecek, biz kanun yapacağız.
IMF para gönderecek, biz ekmek yiyeceğiz.
Ekonomik kement, iktisadi vaziyet bu değil mi?
Ya AB...
Kıbrıs'ı istiyor; vereceğiz.
İdamı kaldır diyor; kaldıracağız.
Apo'nun boğazından ilmeği çıkart, şehit ailelerin ve milletin boğazına geçir diyor; en uygun ve en "uyum vakti"ni bekliyoruz, yakında yapacağız.
Lozan'da kayıt altına alınmış "Türk Milletinin din eksenli birlik-bütünlüğü" kuralı geçerli değil, Kopenhag'ın "etnik azınlık" tanımı çerçevesinde toplumunuzu uysa da uymasa da hem mitoz, hem de mayoz bölünmeye tabi tutun, diyorlar; politik, akademik ve medyatik mikro bölücüler canhıraş çalışmayı sürdürüyorlar.
AB, attığı kemendin ipini daraltmakla kalmıyor; çekiştiriyor. Koş diyor, koş... Böl, parçalan ve Batıya koş, diyor. Bölünürsen, hafiflersin; daha rahat koşarsın.
Ama kendisi 15 tane Avrupa devletini tek bayrak tek para, tek ordu etrafında topluyor; Avrupa Birleşik Devletleri oluyor. Olsun.
Bu arada kazancımız ne olacak, sorusunu sormak da yok.
Ma'lumu i'lama gerek yok; AB'ci politikacılarmız haykırıyor cevapları zaten.
Tansu Çiller, altında imzası olduğu için mi bilinmez, ekonomimize 55 milyar dolar zarar getiren Gümrük Birliği'ni savunuyor hala. Buna, sadece pişkinlik diyemezsiniz.
Duymuyor musunuz, Mesut Yılmaz ve Tayyip Erdoğan, yağmur duasına çıkmış gibi yüzlerini AB'ye çevirip "insan hakları duası"na çıkarak koro halinde "Batı'dan insan hakları yağacak, insan hakları" diye vaveyla kopartıyorlar.
Kopenhag'ın etnik azınlık tanımlamalarıyla ve mikro kültürel sondajlarla bölüneceğiz, parçalanacağız, Ayasofya'ları kiliseye çevireceğiz, Patriğe suriçi İstanbul'da "ekümenik devlet" alanı açacağız, Apo'yu ipten indireceğiz, Kıbrıs'ı vereceğiz...
Eeeee?
Bütün bunların sonunda Batı semalarından "insan hakları" yağacak.
Yağışı hızlandırmak için de gündelik çabaların artırılması mı lazım; tamam.
Patrik'in ekümenik sevdasını rahatça gerçekleştirmesi için "azınlık vakıflarına hukukdışı tapu tescil muafiyeti" getiren Yasa tasarısını el altından geçirmekle uğraşılırken "başörtülü kız öğrencilerimizi joplayacağız" ki, Batı semalarından "insan hakları" yağışı hızlansın.
Ortaklar arasındaki bu sarsılmaz "koalisyon uyumu" ve iktidar-muhalefet arasındaki bu değişmez "AB ve IMF uyumu" sayesinde, bütün "haricî istekler", yasal ve Anayasal düzenlemeler halinde sağlam kazıklara bağlanacak.
Milletin boynuna AB ve IMF kementi geçirilecek; bu kementler de içeride sağlam kazıklara bağlanacak.
Bu senaryoda rol üstlenen hangi politik anlayış, seçim sandığından çıkabilir, barajı aşabilir?
Hiçbiri...
Aklını ekmek peynirle yemiş herhangi bir millet bile bunlara geçit vermez. Değil ki, Türk Milleti gibi arif bir millet, bunlara izin versin.
Milletimizin, Bağımsız Türkiye Partisi'nin ekonomik, siyasal ve sair tüm alanlarda tam bağımsızlığı gerçekleştirecek "somut projeler"ine olan rağbetinin gücü buradan gelmektedir. BTP, milletin boğazından kementleri çıkartmanın somut projelerini ve milli modellerini sunmaktadır.
BTP'nin tek başına iktidar mesajı, işte bu rağbet, bu projeler ve bu ilkelerle realize olmaktadır. AB'ci ve IMF'ci tüm siyasal partiler, işte bu somut minderde tuş olmaktadır.
Seçim, bu "tuş"un sadece ilanı olacaktır.
Siparış anketlerin dolarları bile artık bu büyük kitleyi, topyekün milletin BTP'ye olan bu büyük teveccühünü örtememektedir.
IMF ve AB.
Siz bunlara "iki kement" de diyebilirsiniz.
Bakınız, "pranga" demiyorum. Çünkü, pranga el ve ayaklardan vurulduğu için prangabendin en azından nefes alma imkanı var.
Kementte öyle değil.
Boğazını kaptıranın kellesi gider.
İlmek daraltıldıkça daraltılır, çekildikçe çekilir. Sessiz ve derinden bir ölümdür işin sonu.
AB ve IMF kemendindeki Türkiye'nin manzarası bundan farklı değildir.
Bu sebeple iki gündem var politik/medyatik arenada.
IMF talimat verecek, biz kanun yapacağız.
IMF para gönderecek, biz ekmek yiyeceğiz.
Ekonomik kement, iktisadi vaziyet bu değil mi?
Ya AB...
Kıbrıs'ı istiyor; vereceğiz.
İdamı kaldır diyor; kaldıracağız.
Apo'nun boğazından ilmeği çıkart, şehit ailelerin ve milletin boğazına geçir diyor; en uygun ve en "uyum vakti"ni bekliyoruz, yakında yapacağız.
Lozan'da kayıt altına alınmış "Türk Milletinin din eksenli birlik-bütünlüğü" kuralı geçerli değil, Kopenhag'ın "etnik azınlık" tanımı çerçevesinde toplumunuzu uysa da uymasa da hem mitoz, hem de mayoz bölünmeye tabi tutun, diyorlar; politik, akademik ve medyatik mikro bölücüler canhıraş çalışmayı sürdürüyorlar.
AB, attığı kemendin ipini daraltmakla kalmıyor; çekiştiriyor. Koş diyor, koş... Böl, parçalan ve Batıya koş, diyor. Bölünürsen, hafiflersin; daha rahat koşarsın.
Ama kendisi 15 tane Avrupa devletini tek bayrak tek para, tek ordu etrafında topluyor; Avrupa Birleşik Devletleri oluyor. Olsun.
Bu arada kazancımız ne olacak, sorusunu sormak da yok.
Ma'lumu i'lama gerek yok; AB'ci politikacılarmız haykırıyor cevapları zaten.
Tansu Çiller, altında imzası olduğu için mi bilinmez, ekonomimize 55 milyar dolar zarar getiren Gümrük Birliği'ni savunuyor hala. Buna, sadece pişkinlik diyemezsiniz.
Duymuyor musunuz, Mesut Yılmaz ve Tayyip Erdoğan, yağmur duasına çıkmış gibi yüzlerini AB'ye çevirip "insan hakları duası"na çıkarak koro halinde "Batı'dan insan hakları yağacak, insan hakları" diye vaveyla kopartıyorlar.
Kopenhag'ın etnik azınlık tanımlamalarıyla ve mikro kültürel sondajlarla bölüneceğiz, parçalanacağız, Ayasofya'ları kiliseye çevireceğiz, Patriğe suriçi İstanbul'da "ekümenik devlet" alanı açacağız, Apo'yu ipten indireceğiz, Kıbrıs'ı vereceğiz...
Eeeee?
Bütün bunların sonunda Batı semalarından "insan hakları" yağacak.
Yağışı hızlandırmak için de gündelik çabaların artırılması mı lazım; tamam.
Patrik'in ekümenik sevdasını rahatça gerçekleştirmesi için "azınlık vakıflarına hukukdışı tapu tescil muafiyeti" getiren Yasa tasarısını el altından geçirmekle uğraşılırken "başörtülü kız öğrencilerimizi joplayacağız" ki, Batı semalarından "insan hakları" yağışı hızlansın.
Ortaklar arasındaki bu sarsılmaz "koalisyon uyumu" ve iktidar-muhalefet arasındaki bu değişmez "AB ve IMF uyumu" sayesinde, bütün "haricî istekler", yasal ve Anayasal düzenlemeler halinde sağlam kazıklara bağlanacak.
Milletin boynuna AB ve IMF kementi geçirilecek; bu kementler de içeride sağlam kazıklara bağlanacak.
Bu senaryoda rol üstlenen hangi politik anlayış, seçim sandığından çıkabilir, barajı aşabilir?
Hiçbiri...
Aklını ekmek peynirle yemiş herhangi bir millet bile bunlara geçit vermez. Değil ki, Türk Milleti gibi arif bir millet, bunlara izin versin.
Milletimizin, Bağımsız Türkiye Partisi'nin ekonomik, siyasal ve sair tüm alanlarda tam bağımsızlığı gerçekleştirecek "somut projeler"ine olan rağbetinin gücü buradan gelmektedir. BTP, milletin boğazından kementleri çıkartmanın somut projelerini ve milli modellerini sunmaktadır.
BTP'nin tek başına iktidar mesajı, işte bu rağbet, bu projeler ve bu ilkelerle realize olmaktadır. AB'ci ve IMF'ci tüm siyasal partiler, işte bu somut minderde tuş olmaktadır.
Seçim, bu "tuş"un sadece ilanı olacaktır.
Siparış anketlerin dolarları bile artık bu büyük kitleyi, topyekün milletin BTP'ye olan bu büyük teveccühünü örtememektedir.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019